Kategori arşivi: Mavi’nin Günlüğü

Ayak Sağlığı ve Ayakkabı Uyumu İle İlgili Merak Ettiklerimiz

Biz kadınların bazı takıntıları vardır dimi? Mesela ayakkabı. Tutamıyoruz kendimizi söz konusu ayakkabı ise. Ya söz konusu ayakkabı ve aynı zamanda da çocuklarımızsa? Bu takıntı daha farklı bir hal alıyor değil mi? Evet güzel olsun şık olsun tamam da ya sağlığı, ayağa uyumu. Yurtdışında ayakkabı uyum danışmanları var. Bir ayakkabı mağazasına girdiğinizde sizin veya çocuğunuzun ayak boyu, derinliği, eni vb gibi kriterlerini göz önünde bulundurarak ayağınıza en uygun ayakkabı modelini belirliyor sizin için. E hadi kendimizi geçtik ( annelik böyle bir şey, kendinden geçmek çoğu zaman zaten) çocuğumuza giydirdiğimiz ayakkabı uygun mu, nefes alıyor mu, sağlıklı mı, ayak gelişimini nasıl etkileyecek gibi türlü türlü sorular aklımızdan çıkmaz.

Bizim de yazın sandaletleri, kışın da yağmur çizmeleri ile severek ve sıklıkla tercih ettiğimiz bir marka İgor. Geçtiğimiz günlerde Masal Bebek Etkinlik Merkezinde İgor yetkilileri ile bir araya geldik. Hem İgor 2016 koleksiyonunu tanıyacaktık hem de Ayakkabı Uyum Danışmanı Sevgili Başak Hnm sorularımızı yanıtlayacaktı. Kaçmaz bir fırsattı ve soracak o kadar çok soru vardı ki…

Yürümeye başlamadan önce ayakkabı giydirilmeli mi?

Çocuk, tek başına rahatça dışarıda yürüyecek seviyeye gelmeden ayakkabı giydirilmesine gerek yoktur. Özellikle ilk bir kaç yıl evde yalınayak yada çorapla gezmesi uygundur. 2-3 yaşına kadar ev içerisinde çorap yada patik türü doğal gelişimlerini etkilemeyecek türde yalınayak hissi verecek ürünler kullanmalıdırlar.

İlk yürüdüklerinde seçilecek ayakkabı da çocuğun doğal gelişimini engellememelidir. Yumuşacık, esnek, doğal malzemelerden yapılmış ürünler kullanılmalıdır. Ortopedik bir ürüne gerek yoktur. Çocuk, 4-5 yaşına gelene kadar ayağında yetişkinlerindeki gibi bir kavis olmaması çok doğaldır . Endişeye gerek yoktur. Kendi kendine bu kavis gelişecektir. Tabi aşırı bir durum varsa, özellikle bacaklarda bir bozukluk varsa doktora danışılmalıdır.

Çocuklara doğar doğmaz ortopedik ayakkabı giydirilmesine gerek yoktur. Daha öncede bahsettiğimiz gibi yumuşak ve esnek ürünler yeterli olacaktır.

Aileler çocukların ayak sağlığıyla ilgili ne tür yanlışlar yapıyor?

Ailelerin çocuklarına ayakkabı alırken dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Çocuklara önünde yeterince büyüme boşluğu kalacak şekilde ayakkabı seçilmelidir. Mümkünse ayak ölçümü yaptırılarak ayakkabı alınmalıdır. Bu ölçüm uzman ekipler tarafından yapılmalıdır. Küçük ayakkabı almak da büyük ayakkabı almak da aynı şekilde zararlıdır.

Ortalama 3 ayda bir ayak ölçümü tekrar yapılmalı ve çocuğun ayakkabıları kontrol edilmelidir. Ayakkabı alırken çocuğun yönlendirmelerine güvenmemek gerekir. Çünkü ayakkabı tam rahat mı bilemediklerinden dolayı yetişkinler yada uzman kişilerin bu kontrolü yapması gerekir.

Çocuklarda sık yaşanan ayak sorunları neler?

Çocuklarda en çok içe basma sorunu yaşanır. 4 yaşına kadar hafif içe basmalar doğaldır. Bu içe basmalar ayaktaki kavisli yapı tam olarak gelişmediğinden kaynaklanır. Aşırı durumlarda yada geçmemesi durumunda doktora gidilmelidir. Bu süreçte doktor yönlendirmesiyle ortopedik ayakkabılar tercih edilebilir.

Özellikle yaz aylarında terlik, sandalet giyiminde çok fazla marketten pazardan tüketim istatistikleri var. Ne kadar doğru? Amiyane tabiri ile 5 TL ye yaz aylarında sanki daha bir önemsenmiyor ayak sağlığı konusunda?

Yaz aylarında ayakkabı seçmek daha szordur. Çünkü yazlık ayakkabılar çocukların ayağını tam sarmaz ve gerektiği gibi desteklemeyebilir. Parmak arası terlik türü ayağı tutmayan ürünler çocuklar için uygun değildir. Ayağı birkaç yerinden tutacak, iyi saracak ve ayarlanabilir sandaletler tercih edilebilir. Yazın mümkün olduğu kadar doğal malzemelerden yapılmış, çocuğun cildine değdiğinde zarar vermeyecek terletmeyecek malzemeler seçilmelidir.

Ayakkabı yaz & kış çorapla mı giyilmeli, çorapsız mı?

Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kapalı ayakkabıların çorapla giyilmesini öneriyoruz. Ayakkabının çorapla giyilmesi vurma, sürtünme gibi şikayetleri engellemektedir.

Yanlış ayakkabı seçimi hangi sorunlara neden olur?

Yanlış bir ayakkabı çocuğun ayak gelişimini, kemik kas gelişimin her açıdan bozabilir. Şekil bozuklukları yaratabilir. Büyüklerde olduğu gibi ayaklarda yara olabilir, su toplayabilir, tırmak batması, mantar olabilir. Fakat en büyük sorun çocukların ayaklarının doğal gelişiminin bozulmasıdır.

Ortopedik ayakkabı nedir ve her çocuk için gerekli midir? Biz de ayakkabı alırken bu sorunu yaşadık, tam ortopedik mi yarı ortopedik mi?

Ayağında hiçbir problem olmayan çocuk için gerekli değldir. Ortopedik ayakakbı kişiye özel yapılmış bir üründür. Çocuğun ayağında sorun yoksa gerekli değildir.

Sorularımıza aldığımız cevaplar böyle idi. Aslında ne kadar da doğru sandığımız yanlışlar varmış. Sevgili Başak Hanım ve İgor yetkililerine bu dolu dolu içerik için teşekkürüm büyük.

Ayak sağlığı konusunda güvenilirliği ile kendini kanıtlamış olan İgor koleksiyonuna aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz;)

https://www.instagram.com/igorturkiye/

www.markamixi.com

igor logolu 4

Sevgilerimle…

Klasik Anne Sözleri

Sadece başlığı bile okuyunca yüzünüzdeki bir gülümseme ve aklınızda hemen anneciğinizin söylediği birkaç söz geldi dimi.  Anneciğime öncelikle benim annem olduğu için sonrasında da böyle bir yazı yazmama vesile olduğu için çoook teşekkür ediyorum. Nasıl mı vesile oldu. 31 yaşındayım ve asitli bir içecek içerken “onu içeceğine meyve ye” demesiydi annemin bana:)

Bizim nesil klasik anne sözleri ile büyüdü, şu an hatırladığımızda yüzümde gülümseme oluşturan bu sözler belki de kişiliğimizde karakterimizde bazı kapıları açtı bazı kapıları kapattı kim bilebilir. Şimdi sadece ağzımızdan çıkan sözlere değil, yaptığımız davranışlara kendi davranışlarımıza bile dikkat eden anneleriz biz.

İşte benim favorilerim:

-Sen mi geldin?

-Kola içeceğine meyve ye!

-Anneye cevap verilmez!

-Paranı çer çöpe harcama.

-Taşa oturma çocuğun olmaz!

-Terlik giy!

-Odanı topladın mı?

-Kime çektin bilmem ki!

-Bir kere de peki annecim de!

-Ben kutlama falan istemiyorum. Hayırlı evlat olun derslerinize çalışın yeter.

-Bu kağıtlar lazım mı atıyorum bunları!

-İkide bir yeni bardak çıkarmayın her yer bardak.

-Ne bileyim nerede nereye koyduysan oradadır.

-Akşam yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun!

-Kapat artık şu televizyonu!

-Sakal bırakıcam!

-Üstüne bişi giy üşüteceksin, bi üşüt sorarım ben sana o zaman!

-Bana anne deme!

-O tabak bitecek, ama doydum anne, o zaman ekmeksiz ye bitir tabağını!

-Bak komşunun çocuğuna!

-Senin de senin gibi bir çocuğun olsun anlarsın beni!

Aaaah annelerimiz, canım annelerimiz 😉

 

 

 

Banyonun Önemi

Geçenlerde Johnson’s Çok Daha Fazla Kampanyası ile ilgili bir seminere katıldım. Bu seminerden dikkatimi çeken noktaları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Kampanya banyo ve masajın, ebeveynlere bebeklerinin duyularının tüm gücünü açığa çıkartabilme ile beraber bebeklerinin öğrenme, düşünme, sevme ve büyüme becerilerini geliştirmek için benzersiz bir fırsat sunduğunun altını çiziyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bebeklerin sağlıklı büyümesi ve beyinlerinin gelişimi için bebeklerin tüm duyularının uyarılmasının gerektiğini belirtmektedir. Banyonun temizlenmekten çok daha fazlası olduğunu öne çıkartan uluslararası araştırmaların çıktıları ise oldukça etkileyici.

Bu araştırmalar;

• Baloncuklar ile oynamanın bebeğin el-göz koordinasyonunu geliştirmesine ve nesneleri keşfetmesine yardımcı olduğunu göstermiştir.

• Banyo sohbeti yapılan bebeklerin akranlarına nazaran, 2 yaşına geldiklerinde daha geniş bir kelime dağarcığı ile konuştuklarını göstermiştir. Aynı şekilde çocukların 3 yaşına kadar duydukları sözcükler, gelecek akademik başarıları ile ilişkilendirilmektedir.

• Bebeğin büyümesi ve gelişmesi, iletişim kurması ve öğrenmesi için ebeveynin sevgi dolu rutin dokunuşlarının ve masajın çok önemli olduğunu gösteriyor . Rutin olarak dokunulma ve masaj deneyimi yaşayan bebeklerin (bu deneyimleri yaşamayan bebeklere kıyasla), %50 daha fazla göz teması kurduğu, aynı zamanda genel anlamda üç kat daha fazla olumlu ifade sergileme (gülümseme, göz teması) olasılığı olduğunu göstermektedir.

• Banyo ve masaj aracılığı karşılıklı cilt temasının kurulmasının hem bebeklerde hem de ebeveynlerde stres düzeyini (kortizol) azalttığını göstermektedir.

• Banyo, Türk ebeveynlerinin bebeklerini sakinleştirmek için başvurduğu yöntemler arasında ilk sıralarda geliyor.

• Türkiye’deki ‘Akıllı Telefon Kuşağı’ ebeveynlerinin çoğu, çocukları ile ilgilenirken cep telefonlarının sıklıkla dikkatlerini dağıttığını kabul ediyor. Ebeveynlerin %61’i oyun sırasında, %55’i sarılma, kucaklaşma anlarında, %53’ü yemek zamanında cep telefonları ile ilgileniyor. Banyo zamanı ise, teknolojinin giremediği kurtarılmış bir bölge ve ebeveynler banyo zamanı sırasında cep telefonlarını nadiren kullandıklarını veya hiç kullanmadıklarını belirtiyorlar.

Dünyada ve Türkiye’de 3.900’den fazla ebeveynin katıldığı,  Global Banyo Raporu göre;

• Türk ebeveynlerin %70’i banyo zamanının çocukları ile geçirdikleri en kaliteli zaman olduğunu ifade ediyor.

• Türk ebeveynlerinin çoğu yine banyoyu çocukları ile geçirdikleri özel bir aktivite olarak tanımlıyorlar (71%).

• Dünya genelinde ebeveynlerin yarısından azı (%42), banyo zamanını bebeklerinin beyin gelişimi için son derece önemli olduğunu söylerken, bu oran Türkiye’de %36.

• Türk ebeveynlerine göre, beyin gelişimi için önem sırasında banyo, sağlıklı yemek, oyuncaklarla oynamak ve bebek ile iletişimden sonra geliyor.

• Dünya genelindeki ebeveynlerin yaklaşık dörtte biri (%23) ile kıyaslandığında, Türk ebeveynlerin %32 si bebeklerinin beyin gelişimi için bebeklerine masaj yapmanın son derece önemli olduğunun bilincinde.

• Türkiye’de ebeveynler çocuklarına haftada 2 kere banyo yaptırırken bu rakam dünya genelinde 6.

• Türk bebeklerin banyo süresi 18 dakika, dünya ortalaması ise 20 dakika.

Çok Daha Fazla etkinliği ile ilgili Kanal D Ana Haber Bülteninde yayınlanan haber ile keyifli banyo zamanları diliyorum;)

 

Kalbimiz Seninle Beno

İnstagrama girdiğimde ilk takip etmeye başladığım kişilerden biriydi benonun bloğu. Rengarenk dünyasının içine öyle çekmişti ki beni, her gün bakar olmuştum paylaşımlarına. Derken bir gün özelden mesaj attım Benoya. Görür mü acaba diye düşünerek, tüm samimiyetimle içimden geçenleri yazmıştım. Mesajıma ertesi gün sıcacık bir cevap geldi, öyle sıcak ve samimiydiki cevabı, sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissettim Benoyu. Ve bir gün bildirim geldi instagramıma. “Benonun Bloğu” sizi takip etmeye başladı yazıyordu,  sevincim daha da artmıştı. Bloğumda paylaşımlarımı titizlikle okuyordu ve bana  mesajını bırakıyordu. Daha güçlü hissediyordum kendimi ta ki Benonun kötü misafiri hastalık paylaşımını okuyana kadar. Her gün mesaj atmaya başladım, her paylaşımına onu sevdiğimi yazmaya başladım ama yetmiyordu işte. Sevdiğim biriydi Beno ve onu mutlu edebilmekti düşüncelerim ve dualarım. Bir oyun başlatmak istedim kendimce. Böyle güzel kalpli birine herkes kalplerini göndersin istedim , yalnız olmadığını taaa içinde kalbinde hissetmesini istedim. Öyle de oldu. Binden fazla kalp geldi Beno için paylaşılmış. Büyük bir sevinçle kalplerden oluşan filmi hazırlamaya koyuldum. Seçtiğim şarkı benim için çok özeldi. Pinhani “Yalnız kaldıysan dön bak dünyaya, asla vazgeçme ” diyordu.  Videoyu hazırladıktan sonra ilk Beno görsün istediğim için kimseye söylemeden Benoya mesaj attım. Ve gelen cevap “iyi ki yapmışız, iyi ki kalplerimiz Beno ile buluşmuş ” dedirtti bana. Biraz ağlatmışız Benoyu ama bu sefer mutluluktan ağladığını yazıyordu ve tekrar tekrar teşekkür ediyordu hepimize.

Bir insanın başka bir insanı sevmesi için yüzünü görmeye gerek var mıydı ? Yokmuş dedirtti Beno bize. Yüzünü görmeden , sesini duymadan , sadece yazılarıyla dünyasıyla ama en önemlisi de kalbiyle öyle çok sevebilirmiş ki bir insan başka bir insanı. Bunu çok derinden hissettirdi ve yaşattı bizlere.

Benim de öyle büyük bir teşekkürüm var ki sizlere. Gönderdiğiniz her kalp öyle anlamlı ki.

Birbirimizi görmemiz, yaşadığımız yer, dilimiz, cinsiyetimiz, ırkımız hiç önemli değilmiş. Taşıdığımız kalplerin ortak olmasıymış önemli olan. Bunu gösterdiğiniz ve hissettirdiğiniz için tekrar teşekkür ederim.

Ben her yazımı “Oyunla, sevgiyle ve mutlulukla kalın” diye bitiririm . Ama bu sefer biraz değişiklik yapacağım.

Bu tertemiz yüreklerinizle kalın…

Sonsuz Sevgilerimle…

 

Ameliyatsız Güzellik mi;)

Hep anneliğe hep çocuklarımıza dair yazıyorum değil mi? Bu yazı ve içerik de benim için değişik bir tecrübe olacak emin olun;) Geçenlerde canım dostum Serap Oğuz Tan’ın davetiyle Dr. Hüseyin Tırman’ın kliniğinde bir araya geldik. Tabi söz konusu güzellikti ya, o gün için ayrı bir özenmiştik sanki hepimiz;) Daha bir güzeldik sanki, şıkır şıkır kıyafetlerimiz, uzun zamandır giymediğimiz topuklu ayakkabılarımız, bu sefer bir çocuk ürünü vb incelemek için değil de kendimiz ile ilgili konuşmak için buluşmuştuk. Meğer ne çok soracak sorumuz, ne çok konuşacak konumuz varmış. Sanki uzun zamandır kendimizi unutmuşuz ve birileri sihirli bir değnek ile bize kendimizi hatırlatmış gibiydi. Sen kadınsın hatırlatması bu;) Walla ne yalan söyliyeyim ben sanki kendimi bildim bileli hep anneymişim gibi, ondan öncesi yokmuş gibi aslında. Şöyle kendimizi iyi hissetmek adına herkes sordu sorularını. Ameliyatsız, bıçaksız, kansız, yarasız güzelleşmenin ne olduğunu, kimi göz kapağı düşüklüğünden kimimiz gıdı sarkmasından, kimimiz gözeneklerinin büyüklüğünden ve daha bir sürüsünü konuştuk da konuştuk, eteğimizdeki taşları döktük resmen;)

Tek uygulamada cilt ve vücut sarkmalarına kesin çözüm diyordu Dr. Hüseyin Bey.

Son teknoloji cihazları ve uygulamalarından bahsediyordu: Thermilift, ultherapy, D.A.S., Altın Frekans ( FRF-Scarlet) ve Picosil gibi.

ThermiTight diye bir cihazdan bahsediyordu bizlere. Dünyada ilk kez FDA onaylı bir radyo frekans cihazıymış bahsettiği. Isının ayarlanabilir ve kontrol altında olması farklı tedavileri mümkün kılıyormuş meğer.

Ve devam ediyordu Hüseyin Bey anlatmaya;

“ThermiTight; acısız, mikro-invasiv bir prosedürdür. Uygulama bir saatten daha kısa bir zamanda tamamlanır. İyileşme sürecine bazı ender durumlar dışında ihtiyaç olmaz. Çok ince uca sahip başlık cildin altına yerleştirilir. Ardından radyo frekans enerjisi hedef dokuya uygulanarak küçültme etkisi meydana getirilir. Sonuçlar hemen görülür ve zaman ilerledikçe daha da iyi sonuçlara ulaşılır.”

İyileşme sürecini sorduk hemen. ThermiTight, lokal anestezi ile uygulanır ve uygulama sonrasında hastalarda hafif bir ödem ve kızarıklık oluşabilirmiş. Ancak bu durum 24-48 saat içerisinde normale dönermiş.

Peki sonuçları ne kadar kalıcıydı ki diye sorduğumuzda tek uygulama ile ciltteki sarkmalara üç-boyutlu bir sonuç sunduğu için tedavinin sonuçlarının birkaç yıl kalıcı olduğunu dile getiriyordu. Ve etkinliğinin kesin, güvenliğinin maksimum olduğunu da cilt altına enjekte edilen ısının seviyesi ve homojenitesinin tam olarak kontrol edilebildiği ve görüntülenebildiği için olduğunu söylüyordu.

Dudak üstü çizgilerinden tutun da, kırışıklıklara, akne yaralarına, cilt renk düzensizliklerine, göz kapağı estetiğine ve daha bir sürüsü için etkisini anlatıyordu Hüseyin Bey. İlgisi için Medikal Estetik Hekimi Hüseyin Tırman’ın web sitesini bir ziyaret edin derim.

http://www.drhuseyintirman.com/

Ben bir şey yaptırdım mı diye merak ediyorsanız, hala emzirdiğim için, hani şu Avm lerin kapısındaki X-Ray cihazlarına bile girmiyorum, öyle diyeyim, ama emzirme sürecimiz bitince neden olmasın, bir kapısını çalarım Hüseyin Bey’in, bakalım neye ihtiyacım varmış;)

Güzel kalın, güzel bakın hep…

Sevgilerimle…

İnci Akbay

IMG_4238

IMG_4231

Çocuk Gelişiminde Müziğin Önemi 37 Sanat Merkezi

Hani ne zaman müzik dinlesek rahatlarız, kendimizi iyi hissederiz ya, hani ”Müzik ruhun gıdasır.” derler ya, gerçekten de ne boşa kendimizi iyi hissederiz ne de bu söz boşa söylenmiş bir sözdür. Müzik ruhumuzun da, beynimizin de, kalbimizin de en büyük gıdalarından biri. Hele söz konusu çocuklarımızsa bu gıdanın değeri ve önemi paha biçilemez. İşte böyle müzik dolu bir sohbet gerçekleştirdik 37 Sanat Merkezi’nin kurucusu ve piyano eğitmeni Sevgili Didem Hanım ile.

İşin böyle tatlı bir uzmanını yakalamışken soracak çok şeyim vardı aslında. Ben sordum, Sevgili Didem cevapladı. Ben de rüya gibi dinledim anlattıklarını her bir cümlesinde “gerçekten de ne kadar doğru” bakışımla.

Çocuk gelişiminde müziğin önemini konuştuk önce.

Faydaları ve çocuklarımıza kazandırdığı alışkanlıklar saymakla bitmiyormuş gerçekten de. Dinleme alışkanlığından tutun da sosyalleşme, disiplin, özgüven, akciğer gelişimi, dil gelişimi, beynin erken gelişimi, konsantrasyon becerisine kadar.

Ve bu konularla ilgili yani düzenli ve sürekli bir müzik eğitiminin, konsantrasyonu, dil gelişimini, uzaysal becerileri yani matematiksel zekayı, özgüveni ve iletişimi geliştirdiği ile ilgili pek çok da deneysel çalışma mevcutmuş.

Sevgili Didem Hanım fazlaca bahsetti bana bu çalışmalardan.

Okul öncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmayı anlattı önce. Düzenli piyano dersleri alan çocukların IQ larında yüzde 50 artış saptandığı gözlemlenmiş. Müzikle iç içe olan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağı çıkarımları söz konusu. Zekadaki bu denli artışın sebebi de, müzik eğitiminin beyindeki yeni ve sürekli bağlantılar oluşumunu canlandırdığı ile ilgili.
Sadece insanlar üzerinde değil, müziğin doğadaki her canlıyı yenilediği, canlandırdığı ile ilgili de çalışmalardan bahsetti Didem Hanım.

Dorothy Retallack, önce çiçekleri uzun süre incelemiş. Gözeneklerinin en fazla sabahın ilk saatlerinde, doğa, kuş sesleriyle canlanırken açıldığını, o saatlerde çiçeklerin canlandığını, boylarının büyüdüğünü saptamış. Aldığı esinle seralara müzik yayınına yönelmiş. Ve seçtiği seraların hepsinin aynı nitelikte olmasına özen göstermiş. Aynı büyüklükte, aynı ışığı almaları, aynı suyu almaları, aynı toprak olması vb gibi.Birinci seradaki bitki grubuna Bach, ikincisine Hint klasik müziği, üçüncüsüne yüksek sesli Rock, dördüncüsüne de Country-Western dinletiliyor.Beşinci seradaki bitki grubuna hiç müzik dinletilmiyor. Bir süre sonra sonuç gözleniyor:Bach ile Hint müziğinin bitkilerin büyümesini büyük ölçüde artırdığı görülüyor. Rock çalınan serada ise bitkiler büyümede sorun yaşıyor. Country-Western çalınan seradaki bitkilerle hiç müzik çalınmayan beşinci seradaki bitkiler, neredeyse benzer bir gelişim gösteriyorlar.

Müziğin doğayı bile bu nedenle etkileme gücü şaşırtıcıydı benim için.

“Mozart Etkisi” ni çokça duymaya başladık hepimiz son günlerde. Çocuk gelişiminde müziğin önemini konuşurken Mozart etkisine değinmemek olmazdı tabiki de . Ben de işin uzmanını bulmuşken bu etkinin tam olarak ne olduğunu sordum.

Mozart etkisi, Mozart dinleme ve insanın zeka düzeyi arasındaki bir ilişki ile ilgili olduğuydu. Tempo ve tonun etkisi ile, beyinde inanılmaz bir harekete yol açtığını anlatıyor bilim adamları.
Mozart Etkisi’ne göre, Sadece 10 dakika Mozart dinletilen guruplarda bile uzaysal algılama testlerinde %30luk bir başarı artışı sağlanmıştır.

Ve son sözlerini şöyle bitiriyordu sevgili Didem Hanım:

“Aslında bütün bilimsel makaleler, çalışmalar bir yana, çok eski zamanlardan itibaren müziğin gücünü, iyileştirici etkisini duyarız, dinleriz. Çok eski yıllarda hastaların, müzikle iyileştirildiğini de duyarız, müzikle tedavi edildiğini de dinleriz. Sözün özü o ki müzik ruhumuzu da beynimize de bedenimize de iyi gelir. Böyle bir sanatla iç içe olmaktan gayet mutluyum. Hem bana iyi gelen hem de çocuklara iyi gelen bir iş yapıyorum. Müzik yapıyoruz birlikte, bundan daha güzeli olabilir mi… Daha zeki, daha mutlu bir nesil için aşkla yapıyorum işimi. Belki de daha zeki, daha mutlu bir nesil için, minicik yaşlarda o parmaklar, bilgisayar klavyesine ya da akıllı telefon, tablete değil de piyano tuşlarına değmeli. “

Hele ki son sözünden sonra söyleyecek hiçbir şeyim yoktu, dedim ya rüya gibi dinledim diye, rüya gibi de sona ermişti sohbetimiz.

Ben de müziğin gücüne gerçekten inananlardanım. Belki de bu yüzden bebeğimin doğuşu ile birlikte müzik de hayatımızın en önemli parçalarından biri oldu. Gün içerisinde de, oyun oynarken de, yemek yerken de. Ama en önemlisi belki de uyku rutinlerimizdeki yeriydi. İlk doğduğu zamanlarda anne karnı seslerinden oluşan müzikle başladı uyku rutini hikayemiz, sonralarında da Mozart ile devam etti.

37 Sanat Merkezi Kurucusu Sevgili Didem Hanım’a sonsuz teşekkürlerimle…

Müzikle, ritimle, keyifle kalın hep…

IMG_0090

Evinizi Kimlerle Paylaşıyorsunuz!

Anne olmak demek, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmek demekmiş. Belki de şimdiye kadar hiçbir şeyi, hiç kimseyi hatta kendini bile bu kadar önemsemedin, düşünmedin ve hayatı akışına bıraktın. Ama anne olunca işler değişti, attığın her adımı, kullandığın her kelimeyi bile titizlikle yapar oldun tıpkı her anne gibi.

Her annenin hayatı bebeğinin doğuşu ile değişir, şekillenir, güzelleşir ve en ince ayrıntılarına kadar özenerek yaşanmaya başlanır. Daha önce hiç akla bile gelmeyen konular artık annelerin hayatının en önemli araştırmaları olmaya başlar.

Araştırırsınız ve ürkersiniz hem de çok fazla ürkersiniz.

İnsanların her gün 2 – 3 gram kadar deri pulu döktüğünü öğrenirsiniz ve ürkersiniz.

Bu haftada 28 gr yapar yani bir paket cips kadar! Ve bunların da evimizdeki toz kenelerinin besinleri olduğunu öğrenirsiniz ve ürkersiniz.

Bebeğim büyüyor ve halının üzerinde, koltuklarda oyuncakları ile oynuyor, diş kaşıntısından dolayı parmaklarını çoğunlukla ağzına götürüyor. Gözle görülen bir tehlike var mı hayır yok! Ama öğrenirsiniz ki “evinizdeki halının sadece bir metrekaresinde 1000 kadar toz akarı (mite)ve mobilya döşemelerinizde yaşar “ ve yine ürkersiniz.

Yatakta oyunlar oynuyor, zıplıyor, yuvarlanıyor ve uyuyor mışıl mışıl. Yine gözle görülen bir tehlike yok! Ama öğrenirsiniz ki “ Bir insanın yatağı ortalama olarak 10 bin toz akarı ( mite ) barındırır.” Ve yine ürkersiniz.

Her anne ürker hem de çok. Çünkü gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu parçacıkların bir araya gelmesi alerjiye neden olur. Ancak mikroskop altında görülebilecek kadar küçük olan ev tozu akarları, alerjiye duyarlı kişilerde hapşırma, öksürme ve burun akıntısına sebep olurken, özellikle çocuklarda yaşamı tehlikeye atan astım krizlerini tetikleyebilir.

Son 5 yıl içinde yapılan araştırmalarda Türkiye’de hemen hemen her 4 çocuktan birinin alerjik hastalığa sahip olduğu ortaya çıkmış. Ülkemizde alerjinin en önemli sağlık problemlerinden biri olduğunu artık kabul etmemiz lazım. Peki ne yapacağız? Tabi ki ilk olarak yaşadığımız ortamı buna göre korumakla işe başlamalıyız.

Bu ihtiyaçtan yola çıkan elektrikli süpürge markası Dyson, 2 özel ürünü ile aslında biz ürken annelere yaşadığımız ortamı nasıl koruyabileceğimizi anlatıyor:

Tozu, kiri ve mikroskobik partikülleri dahi ayrıştıran DC52, diğer süpürgeler gibi filtrelere ve toz torbalarına gereksinim duymuyor. 5 yıl yedek parça ve işçilik garantisine sahip DC52, patentli siklon teknolojisi sayesinde alerjenleri bile emiş gücü kaybetmeden yakalıyor. Daha temiz hava çıkışına sahip olan DC52 astım hastalarının ve çocuklu ailelerin için de oldukça ideal bir buluş.
Dyson mühendisleri DC52 ürününü gerçek ev ortamlarında ve mikrobiyoloji laboratuvarlarında araştırma yaparak 10 yıla eş değer ev tozu ile test ettiler. Diğer süpürgelerin bir hazne dolusu toz ile girdikleri emiş gücü ölçüm testine Dyson, 10 yıllık bu toz ile girdi. Dyson Cinetic™ DC52 bu testten, filtre bakımı ve emiş gücü kaybı olmadan başarıyla geçti.
Özellikle bu makine için geliştirilen V6 dijital motor, bataryadan daha fazla güç aldığı için cihazın emiş gücünü arttırır. Yeni yapılandırılmış olan motorlu başlık toz ve kirlerle her yüzeyde başa çıkar. Başlıktaki karbon fiber kıllar, statik elektriği azaltarak ince tozların sert zeminlerden toplanmasını sağlar. Sert naylon kıllar ise halıdan kiri temizler.
Elektrikli süpürgesiyle alışılagelmiş makinelerden farklı bir vizyonla üretilen Dyson Cinetic™ DC52 ile sadece alerjiye karşı korunmuş olmayacaksınız, aynı zamanda toz torbası ve filtre bakım derdiniz de ortadan kalkacak.
Ömür boyu emiş gücünü hiç kaybetmeyen Dyson Cinetic™ DC52, toza karşı alerjisi olan astım hastaları ve çocuklu ailelerin dostu olarak hayatınızın sonuna kadar evinizde…
Dyson DC62 Digital Slim ile sadece alerjiyi değil, dolaşan kabloları ve hantal süpürgeleri unutun.
Son teknolojiyle tasarlanan ve kablolu süpürge kadar güçlü olan Dyson Digital Slim™ 20 dakika kesintisiz kullanım süresi ve sabit emiş gücü ile zemin, tavan ve ulaşılması zor yerlere yüksek manevra kabiliyeti ile kolaylıkla ulaşır. “

 

DC62_02A4

Screen Shot 2015-06-01 at 1.55.59 PM

Yaşadığımız ortamı koruyabildiğimiz, ürkmeden yaşayabildiğimiz günler diliyorum…

 

Çocukları Hapsolmasın…

Cezaevinde bir hafta yaşadım ve o günlere dair anılarımı “Cezaevinde Bir Ben” yazımda paylaşmıştım. İşte bu yüzden “Çocukları Hapsolmasın” projesini duyar duymaz sessiz kalmak istemedim ve azıcık bile olsa farkındalık yaratabilirim düşüncesiyle sizlerle bu projeyi paylaşmak istiyorum .

Benim kaldığım koğuşta hamile biri vardı. Yan koğuşumda ise çocuğu olan bir anne, çocuğuyla kalan bir anne vardı. O minicik çocuğun kahkahalarını da, ağlamalarını da duyunca içimden geçenleri anlatamam ki o zaman daha anne de değildim. Bazı günler duvara tık tık yapardı. “Kuş var orada dimi” diye sesini duyardım ve yan koğuştan “cik cik” sesleri yükselirdi , sesler yükseldikçe ben battaniyenin altına gizlenirdim “Allahım yaşatma kimseye bunları ” diye ve ağlardım sessizce ve saatlerce. Bunları yazarken bile çok etkileniyorum , bir de yaşarken ki halimi düşünün. Bir de bunları yaşayan annelerin halini düşünün lütfen.

“Çocukları Hapsolmasın” projesinin basın bülteni: Lütfen elimizi kalbimize koyalım ve duyarlı olalım.

“ İçerdeki Çocuklara” Anaokulu

Anneleri cezaevinde olduğu için, parmaklıklar arasında yaşamak zorunda kalan 0-6 yaş arası cezaevi çocuklarının oyun ve eğitim imkanlarının iyileştirilmesi için “İçerde çocuk var” adıyla bir sosyal proje başlatıldı.
Projeyle Türkiye genelindeki 7 kadın ceza infaz kurumundaki anaokullarının iyileştirilmesi amaçlanıyor. Projenin ilk adımı Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle İstanbul Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı.

Çeşitli meslek gruplarından 24 duyarlı vatandaşın gönüllü olarak yola çıkıp, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ile bir araya gelerek başlattığı İçerde Çocuk Var adlı projenin amacı, cezaevlerinde, annelerinin hem yatağını hem de kaderini paylaşan miniklerin hayatına dokunarak geleceklerine katkıda bulunmak. Proje,cezaevi çocuklarına öğrenebilecekleri, eğlenebilecekleri eksiksiz bir anaokulu ortamı oluşturmak, yeşil alanlar yaratarak doğayla tanışmalarını sağlamak, gelişimlerine uygun yemek hazırlanabilecek mutfak inşa etmek ve dış mekan oyun alanı kurarak cezaevi içinde özgür bir yaşam alanı yaratmayı hedefliyor.

İstanbul Bakırköy Cezaevi’nde başlayacak proje kapsamında, mahkum annelerinin kaderini yaşamak zorunda kalan cezaevlerinin masum çocukları için kaynak bulmak amacıyla çeşitli etkinlikler ve kampanyalar yapılacak. Ayrıca, İstanbul Valiliği’nin izniyle alınan 4528’e gönderilecek SMS’ler ve banka hesap numarasına yapılacak bağışlarla kampanyaya gelir sağlanacak. Böylece, mevcut anaokullarının iyileştirilmesi ve anaokulu bulunmayan kadın cezaevlerinde de yeni ana okullarının yapılmasında kullanılacak. Hedeflenen anaokullarının çocuklara kazandırılmasından sonra ise proje, cezaevi çocuklarının dışarıdaki yaşıtları ile eşdeğer eğitim şansına sahip olmalarını sağlamak ve cezaevi yaşam koşullarının iyileştirilmesi için devam edecek.

İlk adım İstanbul’ da
Türkiye’deki 7 tane kadın ceza infaz kurumunda yaklaşık 5 bin kadın mahkum var. Bunlardan 370 Kadın mahkum, 0-6 yaş arası çocuklarını kendi yatağında yatırarak cezaevinde büyütüyor. Örneğin, İstanbul Bakırköy Kadın Cezaevi’nde mahkum anneleriyle cezaevinde yaşayan 0-6 yaş arası 53 çocuk var. Bakırköy Cezaevi’ndeki çocukların bir kreşi var ancak bu kreşin de iyileştirilmesi, eğitici oyuncak ve kitaplarla yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Projenin ilk adımı da Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle Bakırköy Cezaevi’nde atılacak.

Oyuncak ve oyun arkadaşları yok
Cezaevinde doğan ya da annelerinin kucağında parmaklıklar arkasına gelen, cezaevlerinin masum çocukları, hayatlarının en önemli evrelerini yaşıtlarının sahip olduğu birçok şeyden yoksun, olumsuz koşullarda geçiriyor. Oyun oynama ve eğitim almaları gereken zamanlarını annelerinin koğuşunda, çeşitli suçlardan mahkum, yetişkin kadın koğuş arkadaşlarıyla geçiren çocukların, bu süreçte yaşadıkları deneyim, hayatlarının sonraki dönemlerini özellikle ergenlik ve gençlik yıllarını ne yazık ki derinden etkiliyor. Koğuşlar kalabalık olmasın diye her koğuşa sadece bir çocuğun konulduğu cezaevi çocuklarının oyuncak ve kendi yaşıtı oyun arkadaşları yok.

“İçerde Çocuk Var” projesi ilk adım İstanbul’da Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı. Tüm mimari ve inşaat hazırlıkları tamamlanan anaokulunun çok yakın bir zamanda tamamlanması hedefleniyor. Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu tamamlandıktan sonra Türkiye’de bulunan diğer Kadın cezaevlerine de anaokulu kazandırılacak. Böylece proje ile cezaevi çocukları, kreş, oyuncak ve oyun arkadaşlarına kavuşacaklar.

Proje ile ilgili detaylı bilgiye www.icerdecocukvar.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

Bağış için ;
COCUK yazıp 4528’ e SMS gönderilebilir.
Banka bağışı için; Vakıfbank Kadıköy Şubesi, Şube kodu 012 Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TL)
TR 94 0001 5001 5800 7303 0490 01