Kategori arşivi: Mavi’nin Günlüğü

Ek Gıda Sürecinde Tahılın Önemi

Geçtiğimiz günlerde Hero Baby lansmanına katıldık ve Kanuni Sultan Süleyman Üniversitesi Hastanesi Yenidoğan Uzmanı Doç Dr. Merih Çetinkaya’dan “Bebekler ve Beslenme” üzerine kıymetli bilgiler edindik.

eryq

Edindiğimiz bilgilerden önemli notlar ise şu şekilde:

İlk altı ay kesinlikle anne sütü. Hiçbir gıda anne sütünün ikamesi olamaz. Ve anne sütünün bebeğinize sağlayabileceği faydaları anlatmakla bitiremeyiz, bu başlı başına başka bir yazı konusu olur. Bu sebeple emzirin anneler, özellikle ilk altı ay bebeğinizi sadece anne sütü ile besleyin.

Altı ay sonunda ek gıda serüvenine başlanması gereklidir. Fakat 2 yaşına kadar temel besin öğesi anne sütü olmalıdır. Anne sütünün yanında günde 2-3 öğün olacak şekilde ek gıda sürecine başlanmalıdır. Bu serüvende erken ya da geç gibi bir durum yaşanmaması tavsiye edilir.

Bebeklerin ek besine zamanında başlaması önemli, aksi takdirde tamamlayıcı besinlere erken başlanırsa şunlar görülebiliyor: Alerjiler (döküntü, ishal, kusma), azalan anne sütü nedeniyle yetersiz demir ve kalsiyum alımı, böbrek solüt yükünde artış ve böbreklere fazla yük binmesi.

Tamamlayıcı besinlere geç başlanırsa, yetersiz beslenme sonucunda büyüme ve gelişme geriliği, yetersiz lif tüketimi sonucunda kabızlık, çiğneme ve yutmayı öğrenmede problemler görülebiliyor.

The European Society for Pediatric Gastroentrology, Hepatology and Nutrition Commitee on Nutrition’a (ESPGHAN) göre; tamamlayıcı besinlere 17 haftadan önce ve 26 haftadan sonra başlanmamalıdır demektedir.

Ve unutulmaması gereken bir nokta da şu ki, Bebek beslenmesinde amaç bebeği doyurmak değil, ayına uygun gelişimi için en doğru besinleri verebilmektir . Çünkü bebeklerin besin ihtiyaçları yetişkinlerden farklıdır.

Tahıllar bebek beslenmesinde çok önemli rol oynar.

  • The European Society for Pediatric Gastroentrology, Hepatology and Nutrition Commitee on Nutrition (ESPGHAN) ek besin olarak, ilk başta demir içeren tahıl önermektedir.
  • Tahıllar, bebeğin enerji üretmesi ve beyin aktiviteleri için en önemli kaynaklardan biridir.
  • Tahıllar enerji ve lif kaynağıdır.
  • Besin piramidinde en geniş yere sahiptir.
  • Zengin lif içeriğiyle tahıllar, sindirim sistemini düzenler. Bebeklerin bağırsaklarının sağlıklı çalışmasını sağlar.
  • Karbonhidratlar, enerji verici glikozu daha yavaş ve daha uzun sürede açığa çıkarır. Böylece bebeklerin obezite riski de azalır.
  • Demir eklenen tahıllar, demir eksikliğine bağlı aneminin önlenmesinde önemli katkılar sağlar.
  • Hem çeşitlilik hem de besinsel gereksinimleri karşılayacak şekilde tüketilen ürünler bebeklerde damak tadı gelişiminde, obezite kontrolünde, alerji ve diyabetin önlenmesinde, sağlıklı büyüme ve gelişmede önemli role sahiptir.
  • Bebeklerin 6. aydan sonra tahıllarla tanışmaları gereklidir.
  • Tahıllar ile geç tanışan ve tek çeşit besin ile büyüyen bebeklerde obezite, çölyak, diyabet ve benzeri hastalıkların gelişim riski artar.

Bu çok önemli bir konu. Bebeğinizin beslenmesini çeşitlendirmeniz. Tek tip beslenmeden olabildiğince uzak durmak gereklidir.

Bebeğinizin ek gıda serüveninde paketli bir bebek gıdası tercih ederseniz dikkat etmeniz gereken noktalar ise şu şekilde:

  • Paketli bebek gıdaları “Bebek ve küçük çocuk” beslenme tebliğlerine göre üretilmelidir.
  • Bebek besinleri bebeklerin ayına, beslenme gereksinimlerine ve büyüme hızlarına uygun olmalıdır.
  • Bebekler için üretilen besin paketlerinin önyüzünde mutlaka “Bebek ve küçük çocuk ek gıdası” ifadesi yer almalıdır.
  • Bebek ve küçük çocuk gıdaları bir tebliğe bağlıdır, düzenlemeler bu tebliğe göre yapılır. Bu tebliğe göre bebek ve küçük çocuk ürünlerine koruyucu katkı maddesi eklenemez çünkü. Ve yetkili merciler tarafından titizlikle kontrol edilir.

Tüm bu bilgileri Doç. Dr. Merih Bey’den dinledikten sonra Hero Baby uzmanları da ilk altı ay anne sütünün önemi ve altıncı ay itibariyle bebek beslenmesinin ne kadar hassas ve önemli bir konu olduğunun altını çizdiler ve Türk Gıda Kodeksi Bebek ve Küçük Çocuk Ek Gıdaları Tebliği’ne uygun olarak uluslararası standartlarda üretim yapan ve Türkiye’nin lider tahıllı kaşık maması üreticisi olan Hero Baby’nin, doğadan gelen iyi besinler ile ürettiği mamalar ile annelerin bebeklerine sağlıklı ve doğal ürünler sunmalarına yardımcı olduklarını dile getirdiler. Ve bununla birlikte, bebek beslenmesinde tahılın çok ciddi anlamda önemli bir yere sahip olmasından dolayı klasik bir mutfakta çoğunlukla bebeklerin besinsel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması gereken 8 tahılın bulunamadığından yola çıktıklarını ve piyasadaki şeker oranı en düşük Tahıllı Kaşık Mamaları’nı annelere sunduklarını anlattılar.

IMG_9197

Sevgili Merih hocaya ve Hero Baby uzmanlarına bu bilgiler için teşekkür ederiz.

Ek gıda serüveni keyifli, zorlu ve çok önemli bir konu sevgili anneler. Ek gıda sürecinizde mutlaka doktorunuza danışınız ve birlikte doğru ve çeşitli bir ek gıda programı oluşturunuz.

Sevgiyle kalın…

Vaselila Röportajında Biz: Adı Mavi

Vaselila kardeşleri uzun zamandır tanırım sadece sosyal medya arkadaşlığı değil bizimkisi, ilelebet sürecek bir dostluk ve enerji. Bana beni sordular ve ben de tüm içtenliğimle anlattım eski beni, yeni beni, hayatımdaki dönüm noktalarımı…Öyle içtendi ki herşey, öyle akışına bırakmıştık ki sohbeti. Vaselila blokta yayınlanan röportajımızı olduğu gibi burada da yayınlamak istedim.

“Adı Mavi…

Henüz 20 Aylık…

Sınırlarını ve ne istediğini bilen, pozitif & mutlu bebek…

Sevgili İnci Akbay ile buluştuk…

Biz hep hayrandık kendisine, o incecik zarif hallerine…

Öyle kibar, öyle zarif ki adı gibi inci tanesi…

Kuzguncuk’ta başladık sohbetimize ve çekimlere…

Mavi bebeğin konforu çok önemliydi o yüzden sıradan bir poz ver çekelim değil oyun oynadık, kahkahalar attık biz…

Bizi o günde buluşturan vesile ise @roomistanbul koleksiyonu kolyelerimiz idi…

Kolyeler bahane sohbet şahane…

Ötesi ise kurulan bağ, içilecek bir sonraki kahve sözü ve karşılıklı kırk yıl hatır…

İnci Akbay; diğer adı @mavibebegim…

Mavibebegim ile başlayan instagram macerasını sorduk kendisine nasıl başladı serüven, nasıl bu kadar büyüdü?

Anlatıyor İnci hanım;
Çok zor bir hamilelik geçirdim. İlk dört ay mide bulantıları yataktan kaldırmadı beni, sonrasında da gebelik siyatiği yatağa bağladı ve ardından gelen hamilelik depresyonu. Sürekli yanımda leğenim ile yattım. Hiç birşey yapamadım. Yapabileceğim bu günlerde sosyal medya ve kitaplardı. Sürekli okudum, araştırdım ve biraz da sosyal medyada takıldım… Kızıma hazırlandığım günlerdi aslında… O zamanlar edindiğim bilgileri paylaşmak istedim. Çünkü ben çok örnek anne aradım kendime, yaptıklarını anlatan ve onların neleri yaptıklarını örnekleyip bende yapabilirim kızımı büyütürken dediğim… sonrasında bende kendi yasadığım o yalnız ve zor günleri dertleşmek, bazı annelerle ile iletişimde olmak akıl almak tecrübelerimi aktarmak adına açtım instagram hesabımı… ilk kurduğumda instagram ismin kendi ismimdi, ardından mavi geldiğinde mavibebegim olduk biz;) o günlerden bugünlere kadar geldik…

Ya mesleğiniz olan Bebek İşaret Dili?
Prematüre Bebek etkinliğimizde misafirimiz olmustunuz konuşmacı olarak, o gün size hayran kalmıştık. Neden diye sorgulamıştım kendimi, daha önce öğrenmemiştim bebek işaret dilini diye..
Bu konuda sizi tebrik ediyoruz. Bildiğim kadarıyla bu konuda eğitmenlik sertifikanızı alarak “Bebek İşaret Dili Eğitimciliğini ve Ebeveyn Koçluğunu” meslek olarak bunu bir adım öne taşıdınız dimi?

Mavi’ye hazırlanırken hamileliğimin zor günlerinde evde yatarken araştırmalar yapıyordum. Bu sırada bebeklerde işaret dilini keşfettim. İlk keşfime ve aydınlama sebep olan Yazar Yasemin Yusuoff hanımdır. Kitabı okuduktan sonra dedim bebek işaret dilini öğrenmeliyim ve kesinlikle Mavi’yi yetiştirirken uygulamalıyım.
Ardından yazar Yasemin hanıma mail attım, kendisi ile görüştük. Dünya tatlısı bir hanımefendi beni bu konuda yönlendirdi ve Bebek İşaret dili konusunda sadece American Baby Signs eğitim sertifika programını önerdi ve bildiklerini benimle paylaştı. O günden sonra ben okuduklarımdan öğrendiklerimi, Mavi doğduğu andan itibaren uygulamaya karar verdim. Ta ki bir gün Mavi 8 aylıkken iki elini birbirine sürterek bana bezini değiştirmemi istediğini ifade edene kadar. O gün artık bu dilin varolduğuna ve bebeğimin ihtiyaçlarını ağlarak değil işaretler ile bana aktardığını bizzat tecrübe edince bu benim mesleğim olmalı ve ben bunu birçok anneye aktarmalıyım dedim. Bu konuda profesyonel olarak yapılması gerek süreçleri tamamladım.
Ancak en büyük tecrübem Mavi ile aramızda ki isaret dili tecrübelerimdir.

Peki bu konuda bir projeleriniz var mı?
Tabiki suan Yasemin hanımın kurduğu “Bebek Üniversitesi” kurucu üyelerindenim. Öğrencilerinin ebeveynlerin oluşturduğu bebek Üniveristesi ile daha çok anneye ulaşarak, ağlamayan, ihtiyaçlarını annelerine isaret dili ile aktaran nesiller olusturmayı amaçlıyoruz.

İnci hanım ya siz? Sizi de tanımak isteriz biraz? Bize kendinizden bahseder misiniz?

1983 İzmir Ödemiş doğumluyum…
Küçük bir kentin İnci’si olarak büyütüldüm…
Çok şanslıyım tam bir deli sevda denir ya öyle bir aşkın meyvesiyim…
Annem ve babamın tutkulu aşkını yazmıstım sayfamda okumak isteyenler bakabilirler;)
Babam zabıta görevlisi, ardından özel bir galeri işletmeye başlıyor ve ticarete atılıyor…
Annem ev hanımı ve bir abim var…
Üniversiteye kadar Ödemiş’ten ayrılmadım, çoğu Türk genci gibi üniversite ile yuvadan ilk çıkış…
Hoş geldin Ankara…
Hacettepe üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü…
Ankara özel bir sehirdir bende, o yıllar hayatımın kilometre taşlarıdır aslında…
Hazırlık ile 5 yıl sürecek okul hayatım…
Suan hep söylüyorum iyiki Ankara’da okudum.
Ankara insanı özeldir.
Dostluk vardır o Şehirde…
İstanbul’da denize bakar insanlar sıkıldıklarında, Ankara da ise dostlarının gözlerinin içine… Onların denizi dostlarının gözbebeklerindendir… (yazar inci hanımdan etkilenerek tasvirler de bulunuyor)

Harika bir özgeçmiş, aslında tamda görüntünüz gibi inci gibi, ya sonra çalışma hayatı?
İşte benim hikayemin dönüm noktası orada başlıyor…
İlk çalışma tecrübem profesyonel olarak Novartis İlaçta oldu…
Hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğim sirket…
Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesinde Temel Ünite Sorumlusu mesleğini yapıyordum…
Hayatım yolunda tıkır tıkır gidiyor.
4 yıl böyle geçti gitti. O sıralar çok yorulduğum bir gün Allah’ım çok yoruldum biraz herşeyden uzaklaşmak istiyorum dediğimi hatırlıyorum.

Bazen böyle anlarda ne diledğinizi iyi düşünün…
……

Benim hikayem orada başladı aslında…
Yine birgün görevimi tamamladım Gazi Üniversitesi Hastanesinden çıkıyorum hızım 30km yok aracımın önüne bir amca düşüyor, kap krizi geçiriyor. Hikayesini sonradan öğreniyorum.
Eşi çok hasta hastaneye yatırmıs ve onun üzüntüsü ile kalp krizi geçiriyor ve o sırada hastane çıkında arabamın önüne düşüyor ve acı son ölüyor…
Ben tutuklanıyorum ve nezarethane ardından mahkeme…
Ailesi şikayetçi olunca benden, ilk mahkeme ve Tutukluyum…

Sevk edildiğim yer Sincan Ağır Ceza İnfaz Koğuşu…

Bir dakika bir dakika…; suan kanım dondu, nasıl yani yavas yavas ilerleyelim…

İnci hanım gözleri hafif kızarmıs ve sulu sulu anlatıyor…
Bir trafik kazası yaptığınızda hiç suçunuz olmasa bile o kontağı çeviren oldugunuz için 8/1 suçlusunuz baştan ve nezarete alınırsınız.
Ardından mahkeme olur ve karar çıkar.
Benim mahkeme günüm tüm Novartis ailesi ve dostlarım oradaydı. İlaç sektörü her zaman çok özeldir kalbimde beni hiç bir sekilde yanlız bırakmadılar…

Ailem…

Babam…

Dostlarım…

Nasıl yorgun nasıl üzgün ve bitkin…

Ben kimseye bakamıyoum ağlamaktan…

Çok korkunç duygular…

Hakim açıkladı tutuklunun hükmüne ve ağır ceza…

O andan sonrasını hatırlamıyorum bayılmıştım…
Kendime geldiğimde beni cezaevi nakil aracına aktaracak görevliye yalvarıyorum ne olur beni öldür ama o kelepçeyi babamın gözünün önünde takma babam böyle görmesin beni. Dayanamaz o muhteşem yüreği böyle bir sahneye. Yalvarırım sana takma ne olursun takma… deli gibi ağlayarak yalvarıyorum… takmadı sağolsun bana..
Beni sevenelere bakarak geçtim o buz gibi ağır ceza nakliye arabasına…
Sağolsun o arabayla bizi nakliye edecek kişi beni arkaya koymadı ağır ceza mahkumları ile, öne yanına aldı…
Ve ağır ceza hapisanesine geldiğimizde bana bir sigara uzattı ve an gibi aklımdadır o an…
Kızım dedi al bir sigara iç, içeriye girdiğin andan itibaren ağlamak yok, sorarlarsa sucun ne sakın sucsuzum deme! adam öldürdüm de! deki kimse zarar vermesin sana…sana iş yaptırmak isteyeceklerdir. Al bu bir paket sigarayı içeride seni bir süre idare eder, sana iş yaptırmak isterse kullanırsın ama sakın ağlama..!

Allah razı olsun dediğim kişilerden biridir. Onun o günkü nasihatları bilmediğim bir dünyaya ilk adımıma yardımcı oldu… hapisten çıkınca buldum onu hala görüşürüm teşekkürü borç bilirim.

Peki içeri girdin? Nasıldı? Film gibisin İnci….

Şöyle anlatayım; hapis arkadaslarımdan birinin hikayesi… Belki hatırlarsınız yakın tarihten, Konya’ da bir kadın komsunun kızını öldürüyor sonra sobada yakıyor.
O kadınla aynı koğuştaydım.
Kadının hikayesi şöyle, cinayetten 4 gün önce öldürdüğü kızla aynı yasta olan kızını sara hastalığından kaybediyor.

Komsusunun kızı kızının en yakın arkadaşı eve gelip kendi ölen kızını soruyor ve zaten akli dengesini kadın kaybetmiş o şuurla cinayet oluyor.

Çok üzücü çok trajik çok korkardım ondan…

Bir başka hikaye…

Koğusta sürekli anadan doğma çırılçıplak gezen bie kadın var, kadın kızı 8 yasında dustan çıkıyor evde çıplak geziyor… giyin diyor giyinmiyor. sinirlenip tokat atıyor! kızı kafasını vurup o anda ölüyor…kadın kafayı yemiş, delirmişti içeride…çok üzülmüştüm ona…

Başka bir hikaye banka dolandıran banka müdürü bir hanım, bilinçli bilerek ve isteyerek 27 trilyon bankasını dolandırıyor. paraları isviçre bankasına aktarıyor teslim oluyor ve 8 yıl yatıp çıkınca zengin olacağım ve en azından zengin öleceğim diyor;)

Böylesine bir hayata geçiş yaptım…

Günde sadece 1 saat radyo yayını var, o da gardiyan ne severse o çalar, kısmetinizde ne varsa…

Bıçak, kaşık, çatal yasak pilavı bile elimizle yiyoruz…

Peki ne kadar kaldın? Nasıl çıktın?

Ölen rahmetli amca büyük oğlunun rüyasına giriyor ve oğlunu suratına tükürüyor o kız ne halde sizin haberiniz var mı diye ve o rüyanın sabahına oğlu sikayeti geri çekiyor.

Ben de 1 haftalık hapishane hayatımdan tahliye oluyorum…

Sonra sonra ne oldu?
Artık Ankara da kalmak, Novartiste aynı işi yapmak, o hastaneye girmek hiç bir sey istemiyordum… hayatımda köklü değişiklikler istiyordum…

Bizim hikayemiz…

İnci hanım için yazmak istediğim o kadar çok sey var ki aslında…
Anlatsam roman olur adeta onu ifade ediyor…
Kendisi ile dost olmak istediğim özel bir kadın o…
Üreten, boşa vakit harcamayan, okuyan, yazan, araştıran bir kadın o…
Kendine meslek edindiği ve annelerin bebekleri ile daha verimli vakit geçirmelerini sağlayacak olan oyun anneliği, ebeveyn koçluğu ve bebek işaret dilinde ki serüvenlerinde kendisine her zaman full destek.

İnci hanım hayatının en zor günlerinden en büyük kazınımları elde etmiş, yılmamış ve ayakta kalmış bir kadın.

En küçük şeylerden bile mutluluk çıkarabilmeyi ve aldığı nefese, attığı adıma dahi şükretmeyi bilen bir kadın.

Zor geçen hamililelik günlerinde bebek işaret dilini öğrenmiş mesleği olmuş.

Hapishaneden çıkıp yeni bir işe girmiş aşkı bulmuş…

Aşkı ile Mavisi olmuş…

Herşey hayatında İnci tanesi kadar güzel olsun İnci…

İyi tanıdım seni…

Seni seviyorum ve bu kadar güzel bir söylesi için tüm kalbimle tesekkür ediyorum sana…

Mavi ve seni kucak dolusu alkışlar ile tebrik edeceğim güzel yarınları hissediyorum;)

www.mavibebegim.com.tr

Sevgiler
Vaselila Kardeşler,

Takılar; @roomistanbul
Fotoğraflar; Aslı Topal”

Bu güzel röportaj için Vaselila Kardeşler Alev’e, bu güzel çekimler için @roomistanbul a Aslı’ya ve ilelebet sürecek dostluğumuz için her ikisine de sonsuz teşekkür ve sevgilerimle…

http://vaselila.blogspot.com.tr/2015/05/mavi-bebegim.html

IMG_9987

IMG_0322

IMG_0032

IMG_0249

IMG_0061

IMG_0114

IMG_0096

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Girişimci Kadın Olmak…

Pek tabii bir girişimci olabilirsiniz. Bir kadın girişimci… Biz kadınlar üretmeli ve kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeliyiz dimi. Ama hayatımızda öyle dönüm noktaları olabiliyor ki, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı bir anda bırakabiliyoruz, benim gibi, o dönüm noktası dünyan herşeyin oluyor, çünkü anne oluyorsun. Ben de anne olduktan sonra istifa edenler kervanına katıldım ve bir yandan da üretmeye yazarak üretmeye devam ettim.
Anne oldunuz istifa ettiniz ama üretmek ve haneye katkıda bulunmak istiyorsunuz…
Emekli oldunuz ama meşguliyetiniz olsun ve para kazanayım diyorsunuz…
Ya da çalışmıyorsunuz ama çalışmak istiyorsunuz, hem de evinizden çalışmak istiyorsunuz…
Ya da üretiyorsunuz, örüyorsunuz dikiyorsunuz ya da tasarlıyorsunuz birşeyler ve bunları hem başkaları ile buluşturmak hem de kazancınız olsun istiyorsunuz…
Sözün özü şu ki hobinizi, fikrinizi, isteğinizi hayata geçirip, bunu işiniz haline getirmek istiyorsunuz. Yani ticaret yapmak, evinizden ticaret yapmak popüler adıyla e-ticaret yapmak istiyorsunuz.

İşte bu yazı tam da sizler için. Geçenlerde Payu Türkiye Pazarlama Müdür Gaye Hanım ile biraraya geldik ve kadın girişimcilere ve kadın girişimci olmak isteyenlere altın tavsiyeleri dinledik.
Hani hepimiz isteriz ama nasıl yapılacağını bilmediğimiz için içimizi bir korku kaplar ve bu korku ertelememize sebep olur ya hayallerimizi. Ertelemeyin, korkmayın, inanın ve kendinize güvenin ve koşun hayallerinizin peşinden her zaman. Altın tavsiyelere başlıyorum, hazır mısınız;)
e-ticaret

1. adım: Ticarete nereden başlayacaksınız. Yani ne satacaksınız.
Öncelikle kime ne satmak istediğinizi iyi düşünün. Bu en önemli, en kritik adım. Çünkü bundan sonra işinizi kurmaya yönelik atacağınız her adımı bu iki faktör belirleyecek; hedef kitleniz kim ve ne satıyorsunuz?
Örneğin bebeklere yönelik organik ürünler satmak istediğinizi varsayalım; burada hedef kitleniz kim? Anneler mi bebekler mi? Cevabı kolay görünüyor değil mi? Anneler elbette; peki hangi anneler? Bunun üzerinde düşündünüz mü?
Organik ürünler mi satıyorsunuz yoksa sağlıklı ve şık bebek kıyafetleri mi satıyorsunuz? Bu sorunun cevabını eksiksiz verebildiğiniz noktada başlamaya hazırsınız. Evet en en kritik madde bu. Ticaretini yapacağınız şey belki sizin hayatınız olacak ve severek yapacağınız bir şey olmalı. Bunu iyi düşünmelisiniz. Severek aşkla yapılan bir iş gibisi yoktur çünkü.

2. adım: Marka seçimi
Marka ismi kolay, akılda kalıcı ve işinizle ilgili olmalıdır. Bebek ürünleri satıyorsanız markanızın bir yazılım firmasını hatırlatmasını istemezsiniz. Içinde tatlılık, sevgi içeren bir marka ismi seçmeniz gerekir. Belirleyeceğiniz marka isminizi her yerde kullanabilmelisiniz. Yani web siteniz için o adres boş olmalı. Buladuğunuz ismi Google a yazdığınız da başka bir site çıkıyorsa olmaz. Size ait, sizinle özdeşleşen ve satacağınız ürünlere uygun bir isim olmalı.Bunun için markanızla web sitesini kuracağınız alan adresi aynı ya da ilintili olacağı için marka seçiminizde kullanmayı planlara ilişkin bir alan adı araştırması yapın.
Logoyu unutmayın!
Logo tasarımları hem keyifli hem de çetrefillidir. Logo tasarımınızı yaparken logoyu nerede ve nasıl kullanacağınızı iyi planlayın.
3. adım: Bir web siteniz olmalı.
Web sitenizin tasarımı elbette önemli ama daha da önemli olan şey elinizdeki insan kaynağı ve sermayeniz. Eğer çok fazla vakit ve zaman ayıramayacaksanız önerimiz hazır site tasarımlarıyla ilerlemeniz yönünde. Diğer türlü istediğiniz tasarımcı ve yazılım ekibiyle çalışabilme şansınız var. Üstelik unutmayın, aynı web sitesini 10 yıl kullanmak zorunda değilsiniz. Işiniz büyüdükçe, ilerledikçe ya da değiştikçe web site tasarımınızı ve içeriklerinizi de buna göre güncelleyebilirsiniz.
4.adım: Içerik
Sattığınız veya satacağınız ürünleri, kendinizi, amacınızı uzun uzun anlatın. Bu elinizde bir kaynak doküman olarak dursun. Sonra yapacağınız pazarlama çalışmaları vb. işlerde bu dokümandan yola çıkarak her türlü içeriği daha kolayca hazırlayabilirsiniz. Içeriklerinizi hazırlarken kendinizi hep müşterinizin yerine koyun; o ne duymak ister, o ürününüzü nasıl anlayabilir sorularını kendinize sorun.
5.adım: Pazarlama ve iş planları
Işte sevimsiz duran ama hayati noktalar. Internette çok çeşitli pazarlama ve iş planı formatları bulabilirsiniz, ama bunlar kafanızı karıştırıyorsa önerimiz en basitten başlamanız. Oturun ve elinize kağıdı kalemi alıp pazarlama ve işiniz için neler yapmanız gerektiğini gerekirse soru cevap olsa bile adım adım yazın. Şununla başlamanızı tavsiye ederiz; “hedef kitleme nasıl ulaşağım?”
6.adım: Hedefler belirleyin.
Hedeflerinizi “gerçekleşmezse öleceğiniz” gibi değil, istediğiniz noktaya mı yoksa bambaşka bir yere mi gidiyorsunuz, bunu görmeniz açısından önemli yol işaretleri olarak düşünün.
7.adım: Ve yasal süreçler…
Geldik en zor konulardan birine. Internetten de araştırsanız eşe dosta da sorsanız yasal konularla ilgili bir şeyleri atlama ihtimaliniz çok yüksek. Bu nedenle mutlaka bir muhasebeci ya da mali müşavirden destek alın.
Unutmayın, işinizi kurmak kolay değil. Düşündüğünüzden ya da umduğunuzdan daha fazla çalışacaksınız, yorulacaksınız ama mutlu da olacaksınız. Çünkü artık kendi işinizin patronu olacaksınız, çünkü artık sevdiğiniz işi yapacaksınız çünkü belki de kazancınız büyüdükçe hayalleriniz de büyüyecek.

Buraya kadar herşey tamam. Ne satacağınızı biliyorsunuz, markanızın ismi de muhteşem, web sitenizi de kurdunuz, logoya da bayıldınız, içerikler dört dörtlük, nasıl satacağınız kime satacağınız planlarınız tamam, e peki ödemeleri nasıl toplayacağım ben şimdi, nasıl başedeceğim diye düşünüyorsunuz dimi, kredi kartı ile ödemek isteyenler olacak ama bir sürü banka var, hesaplar da açık olur mu, tek başıma ödemelerle nasıl ilgileneceğim ve daha bir sürüsü aklınızdan geçenler.

İşte tam da bu noktada Payu Türkiye devreye giriyor. Kısaca bahsedeyim.2011 yılından bu yana Türkiye’de de faaliyet gösteren PayU global bir ödeme kuruluşudur. PayU ürün ve hizmetlerinden sadece tek bir sözleşme imzalayarak ve web sitenizde tek bir entegrasyon yaparak; 7 farklı kredi kartı programına taksit imkanı sunabilir, kredi kartının yanı sıra banka kartı ve havale ile ödeme alabilirsiniz, farklı döviz kurları üzerinden, dünyanın dört bir yanından farklı banka ve kredi kartlarıyla işlem yapabilirsiniz,tek Tıkla Ödeme, Tekrarlayan Ödemeler, BKM Express altyapısı vb. hizmetlerle mevcut müşterilerinize sunduğunuz hizmetin kalitesini arttırabilirsiniz. Çok fazla uzatmıyayım sözün özü şu ki online ödemelerinizde hem zaman hem de maliyet avantajı sağlıyor.

Kendi web sitenizi tarafınıza iletilen entegrasyon paketinde yer alan bilgilerle web sitenizi ödemeye hazır hale getirebiliyorsunuz.

Daha detaylı bilgi isterseniz http://www.payu.com.tr/bizimle-çalışın adresinde yer alan bilgiler doğrultusunda PayU ile çalışabilmeniz için gereken tüm şartlara ulaşabilirsiniz.

Yazım yol gösterici olabilirse ne mutlu bana, belki de bir gün sizin girişimcilik ve başarı hikayelerinizi dinler yazarım;)

Hayallerinizin gerçeğe dönüşmesi dileğimle…

Sevgiyle kalın…

kadin-girisimci

Montessori Odası

Bir oda düşünün. Devasa bir yatak, kendinizin çıkamadığı. Devasa bir dolap, kıyafetlerinizi, eşyalarınızı almaya boyunuzun yetmediği. Devasa raflar, kitaplarınıza erişemediğimiz…Nasıl hissederdiniz? Eksik, yetersiz, özgüvensiz, huzursuz ve mutsuz değil mi!

Peki dünyadaki en değerli varlığımız olan bebeklerimizin kendilerini böyle hissetmelerini ister miyiz? Tabiki hayır dediğinizi duyar gibiyim. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden bebeğimin odasını yeniden nasıl revize edebilirim telaşlarına girdim ben.

Hamileyken, her hamile gibi ben de özenerek bir bebek odası takımı yaptırdım. Her ayrıntısına kadar çok özenerek hazırlatmıştım. Tam bir bebek odasıydı aslında. Çok beğenerek yerleştirmiştim odasına, yatağını, dolaplarını…

bebek-odasi-dekorasyonu-2015-34 sonnnn

Bu fotoğraf internetten alıntıdır. Ama buna çok benzer bir odaydı her hamile gibi benim de seçtiğim ve özendiğim, bebeğime bebek odası şart dediğim.

Ama şimdiki aklım olsaydı, kesinlikle böyle bir oda hazırlamaz hatta hamileyken bir hazırlık içerisine girmezdim, çünkü doğumla birlikte zaten yanınızda yatmaya veya yatak odasında yan yana yataklarda yatmaya başlıyorsunuz. Bebeğim büyürken birlikte odamızı dizayn etmek daha bir keyifli olacaktı. Ama olsun, yine bir çözümü vardır dedim ve başladım bütün eşyalarımızı baştan dizayn etmeye.

Giysi dolabının kapaklarını söktük önce. Sonra giysi dolabının içerisinde olan elbise askılığı bölümünü söküp, boyuna göre alt kısma monte ettik. Kendi istediği zaman elbise askısından istediği elbisesini alabilsin diye. ( Bu arada dolabı duvara monte ettik ki, sert bir şekilde de asılsa dahi bir tehlike yaşamasın diye )

DSC_8205

Bir dolabımız daha vardı. O dolabımız da dikine raflardan oluşan kapaklı bir dolaptı. Pijamalarının, pantolonlarının, bodylerinin vb olduğu dolap. O dolabımızı da elden geçirdik. Kapaklarını söktük önce. Ve dikine olan dolabı bebeğimizin boyuna göre olacak şekilde yatay olarak monte ettik duvara.

odaaa

Dolapları halletmiştik böylece;) Tam istediğimiz gibi, tam kendine göre olmuştu. Evet ilk başlarda hepsini birden döküyor, almak istiyor fakat çok kısa süre içerisinde öğreniyorlar hangisini giymek isterse sadece onu alacağını;)

Biz bir şeyler giydikten sonra ilk ne yaparız, aynaya bakarız dimi? Olmuş mu, olmamış mı diye? İşte bu sebeple bir de ayna astık duvarına, yine boyuna göre tabii;) ( Çocuklar için uygun, kırılmaz, esnek aynalardan ) Ve aynanın etrafını da fotoğrafları ve çerçeveleri ile süsledik. ( Kumaştan çerçeveler, tehlike yaratmaması adına )

DSC_8224

Yine kendi başına erişebilmeliydi oyuncaklarına, kitaplarına, kalemlerine. Benim seçtiklerimle değil, kendi seçtikleri ile oynamalı ve işi bittiği zaman yine kendi yerine kaldırabilmeliydi. Bu sebeple bir kitaplık ve oyuncak dolabı da temin ettik odasına. Ve masasında yaptığı aktiviteleri sergileyebileceği bir pano.

DSC_8244

DSC_8218

Minik ayrıntılardır ama önemlidir. Biz nasıl yaşıyorsak bebeğimiz de öyle yaşayabilmeliydi. Odasının kapısının arkasına askılar astık, isterse çantasını, isterse boyama önlüklerini, isterse ceketlerini assın diye.

DSC_8233

DSC_8234

Sadece kendi odasında değil, banyoda da minik ama önemli ayrıntılar vardı. Lavaboya rahatça yetişebilmesi için bir basamak ve ellerini yıkadıktan ya da dişlerini fırçaladıktan sonra ellerini kurulayabilmesi için kendi boyuna uygun bir havluluğu da olmalıydı.

banyoo

Evet hep kendi odasında zaman geçirmeyecekti dimi ama;) Bu sebeple salonda da minik bir yaşam alanı oluşturduk. Salonumuza da bir oyun evi ve minik bir koltuğu dahil olmuştu.

saloon

Bütün ayrıntıları anlattım ama yatağına hiç değinmedim dimi;) Her bebek yatağında olduğu gibi bizim de yatağımızın her yerinde parmaklıklar vardı. Biz ön kısımdaki parmaklıkları iptal ettirerek kendi yatağımızla birleştirttik, arada boşluk olmayacak şekilde, tam bir üç kişilik yatakmış gibi. Evet biz hala beraber yatıyoruz, bebeğim iki yaşına gelene kadar da beraber yatmayı düşünüyoruz. Çünkü bebeklik döneminde beraber yatmanın ve anneyle güvenli bağlanmanın çok önemli olduğu düşüncesindeyim. Çünkü hayata da bir o kadar güvenli bağlanabilecektir bu sayede.

Bebeğim iki yaşına geldikten sonra ve tabii en önemlisi kendini hazır hissettikten sonra artık odalarımız ve yataklarımız ayrılacak ve odasına bir de yatak dahil olacak. Ama bu yatak, parmaklıkları olan devasa yükseklikte bir yatak olamayacak. Uyanınca ağlayarak bana sesini duyurmaya çalışmayacak. Altında bir zemin ve üzerinde bir yer yatağı düşünün. Kendi başına yatağına çıkabileceği ve uyanınca kendi başına yatağından inebileceği.

yatak

Fotoğraf internetten alıntıdır.

Bütün bu telaşlarım niye mi? Aslında sadece ben nasıl yaşıyorsam, bebeğim de öyle yaşayabilsin diye. Kendini eksik, yetersiz hissetmesin diye. Kendini bir birey gibi hissetsin diye. Ve ” Ben bir bireyim, yapabiliyorum” bilinciyle yetişen, özgüveni, huzuru ve mutluluğu yüksek bir birey olsun diye…

Belki de bu minik telaşlarım, onun geleceği için çok büyük adımlardır…

Özgüvenle, huzurla ve mutlulukla kalın olur mu…

İnci Akbay

Banu Kazanç ile Hep Obur Diyeti

Mor Saçlı Diyetisyen Banu Kazanç ile blogger anneler olarak bir araya geldik. Ve uzun uzun beslenme ve diyet üzerine konuştuk. Hani hep pazartesi başlama kararı alınan ve salı günü sonlandırılan diyetlerden, ya da komşunun diyeti nasıl da kilo verdirdi ben de o diyeti uygulayayım düşüncelerinden, ya da şok diyetlerden hani şok şok şok 1 haftada 4 kilo veriyorsunuz diyetlerinden, bir grup yiyeceklerin hiç tüketilmediği yani sadece sebze sadece et gibi yiyeceklerin tüketildiği diyetlerden konuştuk. Aslında tüm bu bahsedilen ve sıklıkla gördüğümüz diyetlerin ne kadar zararlı olduğundan bahsetti Banu Hanım.

Her diyetin daha doğrusu beslenme alışkanlığının kişiden kişiye farklılık göstermesi gerektiğini, diğer türlü kendimize de sağlığımıza da zarar vereceğimizi dile getiriyor.

Çok da keyifli bir yöntemi var kendisinin: Hep Obur Diyeti. Yani kendinizi hiçbir yiyecekten mahrum etmeden her yiyecekten tüketerek yapabileceğiniz bir diyet bu. Ama burada önemli olan ne kadar ve ne zaman yiyeceğiniz.

İşte Banu Kazanç’tan birkaç ipucu:

Diyet yapmanın işkence olmadığını düşünün ve bu sebeple her yiyecekten tüketin, kilo aldıran yiyecekleri de hayatınızdan çıkarmak size psikolojik olarak sıkıntı yaratacaksa az yani tadımlık tüketin. Kendinize eğlenceli sunum tabakları hazırlayın, renkli bir salata gibi mesela.

Hani olmazsa olmazımız ama olmaması gereken şey şu şeker var ya, bunun içinde, şekerin miktarını azaltabilmek için bazı tatlı sebzeleri yemek, diyetinize fazla protein eklemek, tarçın, zencefil, Hindistan cevizi gibi baharatlar ile dildeki tat tomurcuklarını kandırmak iyi yöntemlerdir. Bu yöntemler ile vücudunuzun şeker ihtiyacını karşılamış ve kendinizi de rahatlatmış olabilirsiniz.

Vee su, mucizevi etkisini hepimiz biliriz ama tüketiyor muyuz acaba yeteri kadar. Böbreklerin görevini yerine getirebilmesi ve dolayısıyla vücuttaki yağ miktarının dengeli olabilmesi için günde 8-10 bardak su içmek, suyun sindirime olan katkısından dolayı, kilo vermeye de yardımcı olur.

Açlık hissiniz oluştuğunda ve öğününüze daha zaman var ise minik atıştırmalıklarla, badem vb gibi bu hissi bastırabilirsiniz.

Bir de biz bayanlar duygusal bir sıkıntı yaşadığımızda ya yemekten kesiliriz ya da kendimizi buzdolabının önünde buluruz. İşte böyle zamanlarda da o duygusal sıkıntınızı ya da duygusal açlığınızı yemek yiyerek değil de farklı hobiler ile ilgilenerek kontrol altına alabilirsiniz diyor Banu hanım.

Her ne olursa olsun, hani herşeyin başı sağlık deriz ya hep, işte diyette de beslenmede de bunu unutmamak gerekir. Sonuçta herşeyin başı sağlık değil mi…

https://www.instagram.com/banukazanc/

Sevgiyle ve sağlıkla kalın…

whr
yedikce-zayifla323

İtalyan Bebek Modası Nanan

Geçenlerde Sevgili Özge Kopuz’un davetiyle İtalyan bebek markası Nanan Türkiye’nin Aqua Florya mağazasındaki açılışına kızım Mavi ile birlikte katıldık. Ürünleri inceleyip, keyifli bir masal dinledik Kidsnook Ayşegül Hanımın o etkileyici sesinden.

Nanan Türkiye den bahsetmek isterim sizlere de.

İlkiz İş Geliştirme ve Yatırım Şirketi tarafından Türkiye’ye getirilen, 2015 Aralık ayında Zorlu Center’da açılan mağazasıyla, mobilyadan tekstile, aksesuar ürünlerinden yeni doğan kıyafetlerine kadar birçok ürünü aynı çatı altında sunan İtalyan markası Nanan. İlk mağazası Zorlu Center’da, ikinci mağazası ise Aqua Florya’da açıldı.

Nanan, anne, bebek ve çocukların ihtiyaçlarını bir arada bulabileceği şık ve ayrıcalıklı ürünlerinin olduğu bir marka. Kısa zamanda herkesin beğenisini kazanan İtalyan bebek markası Nanan’ın 0-6 yaşa özel ürünleri mağazalarında satışa sunuluyor. Ürün, kumaş seçimi ve desenleriyle göz dolduran Nanan erkek ve kız bebek-çocuk kıyafetleri ise görülmeye değer gerçekten de. Nanan koleksiyonunda yer alan birbirinden farklı model ve renk seçeneklerindeki kıyafetler bu sezon bebek modasına yön verecek gibi gözüküyor haberiniz olsun. Hele ki kıyafetlerimizi nasıl tamamlayacağız derdiniz varsa, aksesuar seçimi konusunda da çok başarılı.

Tasarımı ve şıklığıyla öne çıkan Nanan, özellikle Avrupa’da çocuklar ve doğayla ilgili geliştirdikleri sosyal sorumluluk projeleriyle biliniyor. Türkiye’de de bu algıyı devam ettiren proje ve etkinlikler yürüten İlkiz İş Geliştirme ve Yatırım Şirketi Kurucuları İlknur Tükek Omay ve Güliz Tükek, Nanan’ı anneleri bilinçlendiren, onların bebek ve çocuklarıyla aralarındaki bağı güçlendiren bir marka olarak tanımlıyor.

Özellikle, Nanan ilkbahar yaz koleksiyonunda yer alan turkuaz puantiyeli ve kurdeleli beyaz elbise ile kızlarımız tam bir prenses gibi olacak.
Bahar koleksiyonunda erkek bebek ve çocuklar için hazırlanan kıyafetler de bu sezon ebeveynlerin beğenisini kazanacak. Erkek çocuklar içinse tam bir beyefendi takımları mevcut. Koleksiyonda dikkat çeken ürünler arasında yer alan mavi çizgili keten kumaş ile hazırlanan, yelek ve pantolon takımı pamuklu kumaştan beyaz t-shirt ile tamamlanıyor. Düğme ve cep detaylarıyla elegan bir görünüm kazanan bu mavi takımı görmelisiniz.

Nanan Türkiye hakkında daha detaylı bilgi için;

https://www.instagram.com/nananturkey/ adresinden ulaşabilirsiniz ya da Zorlu Center & Aqua Florya Nanan mağazalarını ziyaret edebilirsiniz.

AERTY
8
IMG_7901-569x379
Sevgilerimle…

Korkuyorum Yavrum…

Korkuyorum yavrum, seni güzel yetiştirebiliyor muyum diye korkuyorum, sana gösterdiğim yollar doğru mu diye korkuyorum, ya hep yanında olamazsam diye korkuyorum ve daha bir sürüsü aslında… Ama son zamanlarda hiç korkmadığım kadar korkuyorum, geleceğimizden korkuyorum yavrum.

Hiçbir zaman anlayamadığım korkuları anlıyorum ve yaşıyorum çünkü anneyim ve daha çok anlamaya başlıyorum şimdi annemi.

Bana ulaşamadığında telefonumda bilmem kaç kere annemin cevapsız aramasını görünce sinirlenmemem gerektiğini…

Beni çılgınca koruma isteğini…

“Çok fazla Türk filmi izliyorsun anne yapmaaa”, bunlar hep Türk filmlerinde oluyor dediğimde annemin savunmasını…

Kaç yaşına geldim hala beni bu kadar neden merak ediyorsun dediğimde “annelik yavrum” cevabını…

33 yaşında olsam da her gün sesimi duymadan rahat uyuyamadığını…

İzlediği her haberden sonra beni arayıp “iyi misin” diye sormasını…

Beni bir yere giderken sıkı sıkı tembihlemesini…

Anlıyorum anne, çünkü ben de korkuyorum artık.

Herhangi bir parti mensubu olmama gerek yok, herhangi bir tarafı tutmama gerek yok, herhangi bir gruba, derneğe dahil olmama gerek yok, ben anne tarafındayım ve ben evimden çıkmaya korkuyorum.

Haberleri izliyorum, gazeteleri okuyorum ve korkuyorum.

Bir trafik kazası haberi okuyorum, alkollü bir sürücünün gelip çarpıp günahsız yere aldığı canları ve trafiğe çıkmaya korkuyorum.

Bir cafede çocuk oyun odasında küçücük masum çocukların başına geleni okuyorum ve yine korkuyorum.

Patlamaları izliyorum sessizce yutkunarak, o masum insanların nasıl sebepsiz yere can verdiklerini ve ailelerinin bir ömür yaşayacağı acıları, korkudan ölüyorum.

Ya senin başına bir şey gelirse diye yavrum, korkmaktan deliriyorum çoğu zaman.

Ya benim başıma bir şey gelir ve yanında olamazsam o ellerini sıkı sıkı tutamazsam, ihtiyacın olduğunda da, en güzel günlerinde de yanında olamazsam diye de deliriyorum ki.

Öyle bir devir mi bu acaba, en çok anneler mi korkuyor acaba, korkudan evlerimize mi kapanalım, paranoyak bir toplum mu olalım, ne desen ne düşünsen nereye tükürsen aynı.

Ah korkmadan yaşayabileceğimiz, öyle küçük annelik paranoyaklıkları olacağı (bu gece uyumadı, yemeğini atladı gibi)  bir dünya dilesem çok mu acaba!

İnci Akbay

Diş Sağlığı ve Anne Tavsiyesi

Geçenlerde kızımın dişlerini fırçalayacağım ve diş macununu aldığımda küflendiğini gördüm ve salona koşarak gittim resmen “Özgüüüür, Mavi’nin diş macunu küflenmiş” diye sevinçle müjdeli haberi vermeye. Benim tepkim abartılıydı eşim de güldü geçti zaten, beni çok iyi tanıdığı için. Buna sevinilir mi, evet sevinilir. Çünkü bu ne kadar doğal olduğunun en önemli göstergesidir. Birkaç ayda diş macunu küfleniyorsa ben sevinirim, bir düşünün bakalım kullandığımız diş macunları yıllarca dursa bile küfleniyor mu hiç? Cevabı ben vereyim hayır. Çünkü kimyasal bombardımanında oldukları için tabiki de hayır. Söz konusu çocuklarımız ise durup düşünüyoruz. Onlara gözümüz gibi bakarken, niye kimyasal ya da katkılı şeylerle muhattap edelim ki. Hele ki söz konusu diş sağlığıysa, diş fırçalamak evet çok keyifli çok eğlenceli ama tükürme, macunu yememe ve ağız çalkalama alışkanlıkları daha doğrusu becerileri yok ki, bu zamanla kaslarının elverdiği sürece gelişecek ve öğrenilecek bir durum çünkü. Emecekler diş fırçasının üzerindeki o macunu, yalacaklar ve dahası yiyecekler, bunda yapacak bir şey yok. Çünkü önemli olan ağız sağlığı ve diş fırçalama alışkanlığını kazanmaları.

Kızımın dişleri yeni çıkmaya başladığı dönemlerde, gece uykusu rutinimizin bir parçasıydı ağzını dişlerini temizlememiz. Yarım çay bardağı ılık suyun içerisine azıcık karbonat koyar, karıştırır ve gazlı bezi parmağıma geçirip, o suyun içerisine hafif hafif batırıp ağzının içini, dişlerini, diş etlerini temizler, masaj yapardım. Kızım yürümeye ve eliyle bir şeyleri kavramaya tutabilmeye başladığı zamanlarda, bir yaş civarı başladık diş fırçalamaya. Diş fırçalama alışkanlığı kazanabilmesi ve diş fırçalamanın eğlenceli bir şey olduğunu düşünüp bunu sevebilmesi ve ömür boyu diş fırçalamanın keyifli olduğunu yaşayabilmesi için oyun gibi yapıyorduk. Bir diş fırçalama şarkısı eşlik ediyordu seremonimize;)


işte bu üç şarkı eşlik ederdi bize diş fırçalama seremonilerimizde. Önce ben fırçalardım kızımın dişlerini sonra sıra sende derdim ve kızım başlardı fırçalamaya sonra da sırayla bebeklerinin dişlerini fırçalardık, onların da dişleri çürümesin, temiz olsun dimi ama:)

Diş fırçası seçimi de hassas bir konu. Sonuçta ağızlarına alıyorlar, ısırıyorlar, herhangi bir kopma vb durumu olmaması önemli, belki de en önemlisi o kadar hassas dişlerinin ve minelerinin çizilmemesi. Dişlerini aşındırması ve sert olursa acıtma vb gibi bir durum yaşaması çok kritik, belki de tüm hayatı boyunca diş fırçalama alışkanlığını etkileyecek bir durum. Küçücükken dişlerini fırçaladığında kanama, acı vb yaşayan çocukların büyüdüklerinde de o yaşadıkları anlar sebebiyle düzenli bir diş fırçalama alışkanlığının olmadığı örneklerini duyuyoruz görüyoruz hepimiz.

Aslında bu alışkanlığın kazanılmasında en en önemli faktör rol model olarak kabuyl edilen bir ebeveynleriz. Çünkü çocuklarımız bizim aynamız. Kitap okumayan bir ebeveynseniz “çocuğum neden kitap okumuyor” deme hakkınız yok, diş fırçalamada da aynı şekilde. Çocuğunuz sizi görecek şekilde fırçalayın hep dişlerinizi, zaten sizi taklit etmeye başlayacaklardır hemen, sizin tek yapmanız gereken bunun ne kadar keyifli ve önemli olduğunu hissettirmek ve çocuğunuza yol göstermek bu konuda.

 

Diş fırçası ve macununda ne kullanıyorsunuz derseniz, başından beri dediğim gibi doğal çok doğal olması önemliydi benim için. Jack’n Jill ‘i güvenle tavsiye edebilirim. Nereden bulabiliriz derseniz www.dogalbebegim.com doğru bir adrestir derim.

Keyifle, gülen yüzlerle kalın…

Sevgilerimle…

IMG_6729