mavibebegim tarafından yazılmış tüm yazılar

Çocukla Tatil

Bir tatil düşünün. Sabahtan akşama kadar güneşlendiğiniz, istediğiniz zaman kahvenizi içtiğiniz, istediğiniz zaman kitabınızı okuduğunuz ve istediğiniz zaman denize girdiğiniz. Gecenin bir vakti bile kendinizi serin sulara atabildiğiniz. Muhteşem gözüküyor dimi?

Peki, biraz daha değiştirelim, artık bir çocuğunuz da var. İstediğiniz zaman kahvenizi içemiyorsunuz, istediğiniz zaman kitabınızı saatlerce rahat rahat okuyamıyorsunız ve istediğiniz zaman denize giremiyorsunuz.

Hikayeniz birden şöyle değişiveriyor. Çocuğunuzun uyku saatlerine göre program yapmak, çocuğunuza uygun program yapmak, çocuğunuzun istediği şekilde program yapmak. Yorucu mu? Evet. Zor mu? Evet. Bunun adına tatil denir mi hiç? Ben ne anladım böyle tatilden. Evimde otursam daha az yorulurdum, çocuğumun peşinde oradan oraya koşmaktan helak oldum.!!! Diyenleriniz olacaktır ve çocuğunu evde bakıcısıyla ya da anane babaannesiyle bırakıp tatile gidenleriniz olacaktır. Saygım sonsuz ama böyle bir düşünceyi hiçbir zaman anlayışla karşılamamı beklemeyin. Çevremde benim de var tanıdıklarım. Çocuğunu evde bakıcısıyla bırakıp karı koca mis gibi tatile çıkan tanıdıklarım. Yine saygım sonsuz ama anlayışım sıfır benim. Neden mi?

Pedagojik açıdan uygun değil. Pedagogların da belirttiği gibi anne, bebeğinin yaşından +1 gün uzak kalabilir çocuğundan. Daha fazlası çocuğun ruhsal gelişimi için sağlıklı değildir. E böyle bir durumu tatil için mi kullanmak yoksa daha akıllı mantıklı bir neden için mi kullanmak, kararı size bırakıyorum.

Duygusal açıdan yaklaşacak olursam konuya, ben çocuğum olmadan yapacağım tatilden ne anlarım ki.Nefes alamazken onsuz, bırakayım da onunla koşuşturmacadan nefes alamayayım.

Belki de önemli olan o hazza erişmek. Onsuz o hazzı yıllarca yaşamadık mı? Yıllarca her gittiğimiz tatilde istediğimizi yaptık. Yetmez mi? Şimdi bambaşka bir haz yaşayıp, bu bambaşka tatili keyifli hale getirmek değil mi önemli olan? Bunun içinde “Nasıl haz alacağım?” diye düşünmeye bile gerek yok. Çocuğunuzun yüzündeki bir gülümse o hazzın kralını yaşatmaz mı biz annelere.

Peki benim çocukla tatil anlayışım nasıl? Eski tatil düşncelerimden bambaşka aslında. Öyle çok yıldızlı binlerce kişilik oteller değil artık. Daha samimi, daha sıcak, çevredeki güzel enerjileri hissedebileceğimiz bir tatil. Tek tip giyinmiş insanlar, yemek yemek için çılgınca sıra beklemek değil benim beklentim. Mutfağına girip, “Ne var bugün yemekte diyebilmek”. Belki de botanik bahçesinden domatesini, biberini koparıp “Bunları da dahil edelim mi yemeğimize diyebilmek”. Tek tip giyinmiş görevlilerin size gelip memnuniyet anketi doldurttuğu değil de, otelin sahibinin de, garsonunun da gelip masanıza sohbet edebildiği bir ortam.

E böyle bir ortamda denizin çocuğa uygun olması çok önemli. Rüzgar sörfü yapılan bir semte gidip tatil yaparsanız, denize giremedik ama havuzu çok güzeldi dersiniz. Halbuki havuz hiç tutabilir mi denizin yerini. Deniz ile çocuğunuzun derinlik algısından tutun da birçok algısı gelişir, siz istediğiniz kadar olsun havuz olimpikti ama diyin.

Yiyecekler konusuna gelecek olursak, evet benim kafam çok karışık. Evimizde o kadar titizlenirken hazırladığımız yiyeceklerine, binlerce kişiye aynı anda yemek çıkaran bir ortamda ister istemez sorguluyor insan. Hele ki siz de benim gibi beş yıldızlı otellerde görev yapmış bir aşçının itiraflarını okuduysanız. Umarım doğru değildir bu yazılanlar diyerek, merak edenler için bu itiraflardan bir kısımını paylaşayım:

”Eğer her şey dahil sistemin uygulandığı bir otelde tatil yapacaksanız kulak kabartınız. Aşağıdakileri peşinen kabul etmiş oluyorsunuz.

Kırmızı et olarak genelde hindi eti kullanırız. Bu da yapısı gereği fazla süner. Ne kadar pişirirseniz pişirin elastiki bir yapısı vardır. Müşteriler genellikle çok az pişmesinden şikayetçidir.

Balık olarak Alabalık ya da Kuzu Balığı vardır. Kuzu Balığı da tercihen tuzda pişmiş olarak verilir. Aslında tükettiğiniz şey, köpekbalığıdır. Ben hiç kuzu balığı pişirdiğimizi hatırlamıyorum. Tuzda pişirmemizin nedeni, lezzet farklılığını ortadan kaldırmaktır.

Bir gün akşam büfesinde kalan 50 – 60 kg. eti, tabii ki çöpe atmıyoruz. Bu, müsrifliktir. Stajyerlere sosu yıkatıyoruz ve başka bir sos ile bağlayarak ertesi gün büfeye sunuyoruz. Örneğin Demiglace sos ile pişmiş bir yemeğin etlerini alıp Hollandez sos ile tekrar büfeye sunuyoruz.

Pastane bölümü… Hani bir pastaneye gittiğinizde vitrindeki o devasa boyuttaki tatlıları gördüğünüzde ve fiyatını sorduğunuzda içinizi tuhaf bir sevinç kaplar ya… Eve gittiğinizde tüketirsiniz, tadı da çok lezzetlidir ya hani…

Bir akşam önceden kalan artıkları çocuklar büfeden toplar, pastanedeki demi chef’ler bu tatlıları bir güzel yoğurur ve akabinde üzerine pralin, damla drop, çırpılmış krema, en sonunda da meyve aromalı krem şanti ekleyerek tekrar büfeye gönderirler.

Kasaphanede işler, bütün gelen parçalara bakar. Genelde köftelerde dana döş ve gerdan kullanılır. Eğer menüde Adana Kebap ya da Urfa Kebap var ise yemeyiniz. Tekrar söylüyorum, her şey dahil sistemin olduğu bir otelde Adana Kebap yemeyiniz. Elinizi bile sürmeyiniz.

Soğuk bölümünde ise işler çığrından çıkmıştır. Genel olarak, yapılan portör muayenelerinde gaita oranı çok yüksektir. Bunun nedeni, mutfak personelinin hijyeninin yanı sıra mayonez içerikli yiyeceklerin bu bakterilerin gereğinden fazla üremesini sağlamalarıdır. 2000 kişilik bir otelde yapılan rus salatasını, aşçıların elleriyle harmanlamadığını düşünmez birazcık saflıktır.

Eğer Türk Gecesi var ise ve menüde çiğ köfte de mevcutsa hemen koşa koşa gidip atlamayın. Önce bir düşünün. 1 kg. çiğ köfte 2 saatte yapılıyor. Orada bulunan çiğ köfte en az 20 kg.’dır. Eğer tam kıvamında olduğunu düşünüyorsanız işler sandığınızdan daha kötüdür. Stajyerler ayaklarına poşet giyer ve büyükçe bir kazanın içinde bir güzel yoğururlar. Kıvamı mükemmel oluyor ama tadını bilmiyorum. Müşteriler iyi olduğunu söylüyor.

Mümkün olduğunca şov olarak tabir edilen, o anda hazırlanan yemekleri tercih edin. Sıra bekliyorsunuz, biliyorum. Lezzetsiz ama hijyeniktir.

Pasta tüketecekseniz dilimlenmiş yaş pastalara ağırlık vermeyiniz. Detayına girmeyeceğim, başım belaya girebilir.”

Diyorum ya bu aşçının itirafları umarım doğru değildir ama insanın çocuğu olunca ve geçen yıl gittiği Türkiye’nin en önde gelen otelin yemeği ile zehirlendiyse, iyice kafasının karışması ve mutfağına girip, “Eee ne var bu akşam yemekte?” diye sormak istemesi gayet normal karşılanabilir.

Bebeğimiz doğmadan önce gittiğimiz tatillerden bir tanesi müthişti. (Hadi bu da benim kıyağım olsun otele. Perdue idi ismi.) Detaya girmeyeceğim yukarıda anlattıklarımı fazlasıyla yaşadığımız müthiş bir yerdi ama çok önemli bir kuralları vardı. “Biz çocuklu ailelere hitap etmiyoruz, biz çiftlere çok keyifli bir tatil vaat ediyoruz” mantığı ile oluşturulmuş bir yerdi ve çocuk amiyane tabiri ile yasaktı.Temennim odur ki, sadece çocuklu aileler için de bir otel olmalı ve kuralları da “Bizim konseptimiz çocuklu aileler için ve biz bu sebeple çocuksuz aile kabul etmiyoruz” mantığı ile oluşturulmalı. Ama sanki kendi çocuklarına hazırlarcasına oluşturacakları bir ortam ile.

Yeter ki sevgimize sabır da dahil olsun, çocukla her şeyin tadını doya doya çıkarabiliriz o zaman;) …

Sevgiyle ve sabırla kalın…

Keyifli tatiller…

Akvaryum Oyunu

Önce bir akvaryumumuz olsun istedik, sonra içerisinde renkli renkli balıkları yüzdürerek eğlenelim istedik, bu sayede renkleri tanıyalım ve hatta her renkten ikişer tane olursa renkleri de eşleştirebiliriz dedik ve çook keyifle oynadığımız “Akvaryum ” oyunumuz çıktı ortaya.

Sadece su balonlarıydı malzememiz;)

20150128_215849

Su balonlarından 5 renk seçtik kendimize. Kırmızı, mavi, yeşil, sarı ve pembeyi tanıyalım önce dedik.  Önce renkleri tanımak sonra da eşleştirmek için aynı renkteki su balonlarımızdan ikişer tane seçtik.

20150128_215801

Cd kalemi ile ( suya dayanıklı olduğu için ) su ile doldurduğumuz balonlarımıza yüz çizdik, yüzgeç çizdik.

20150128_215825

 Veee balıklarımız akvaryumun içinde yüzmek için sabırsızlanıyordu;)

20150128_220140

Ailecek keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle…

Sevgiyle, oyunla ve mutlulukla kalın…

 

Kutu Deyip Geçmeyin…

Boş bir kutunuz var, ya içine bir şeyler koyup kilere kaldıracaksınız, ya taşınırken “belki kullanırız” diyeceksiniz çöpe atacaksınız ya da çocuğunuz için müthiş bir oyuncağa dönüştüreceksiniz. Seçim sizin;) Biz boş molfix kutusunu kızımız için müthiş bir oyuncağa dönüştürmeyi seçtik. Nasıl mı?

IMG_4857

Metalik renkte ( gri) parlak kartonlar ve renkli evalarla molfix kutusu bir fırınlı ocağa dönüştü kızım için.

Aşamaları şu şekilde:

Kutunun her tarafını metalik renkte parlak kartonlar ile kapladık.

Renkli evalardan ( biz mavi, kırmızı, turuncu ve mor renklerini seçtik) bir çay tabağı yardımıyla eşit boyutlarda yuvarlak şekiler kesip, parlak kartonlarla kapladığımız kutunun üzerine yapıştırdık. Ve üzerlerini siyah keçeli kalem ile ocak şeklinde boyadık. ( çizikler attık.)

Ocağın altı yani fırın kısmı içinse, dikdörtgen şeklinde ve fırın boyunca bir parça beyaz kartonu üst tarafına yapıştırdık. Burası fırının düğmelerinin yer alacağı bölümümüzdü. Fırının düğmelerini ise boş bant kaplarından yapıp üzerlerini yine evalardan çay bardağı yardımıyla eşit boyutlarda kestiğimiz yuvarlaklar ile kapladık. Fırınımızın düğmeleri de hazırdı.

Peki fırınımızın tutacağı? Kahverengi bir eva kağıdını rulo şeklinde yapıp, dağılmaması için birkaç yerinden bantlayıp iliştirdik fırınımızın orta yerine.

Bir de kalın kartondan ocak arkalığını da ilave edince oldu bize müthiş bir fırınlı ocak;)

Evet biz uzun uzun bu ocağımızın başından ayrılmıyoruz ve kızımızın bize yaptığı müthiş yemeklerin tadını çıkarıyoruz;)

IMG_4936

IMG_4946

Kutu deyip geçmeyin yazmıştım ya başlığa, gerçekten de öyle. İşte kutularla yapılan birkaç oyuncak pardon şaheser ( aşağıdaki görseller internetten alıntıdır)… Hep derim ve yine de diyorum, yeter ki oyun oynamak isteyelim yeter ki içimizdeki çocuğun hayal gücümüze eşlik etmesine izin verelim.

Sevgilerimle…

karton ev 1

karton ev 2

karton ev 4

IMG_5449

 

 

 

İki Çizgi Film Anne Sınavından Geçebilecek mi?

Bebeğim 21 aylık ve rutin gelişim kontrolleri için pedagogumuza gittiğimizde artık çizgi film zamanı dedi bize. Konuşması bol, keyifli ve öğretici çizgi filmleri izleme zamanımız gelmiş.

Bunun üzerine çevremdeki arkadaşlarıma sormaya başladım hangi çizgi filmleri izliyorsunuz diye. Arkadaşımın kızı konuşmamıza kulak verdi ve Sofiaaaa diye bağırdı. Evet Prenses Sofia imiş kastettiği. Disney Channel da hafta içi her gün saat 17:00’da yayınlanıyormuş dediğine göre. Ailecek birlikte izliyorlarmış. Mütevazi bir prenses imiş Sofia. Okula alışma, kardeşlik ilişkileri geliştirme, yeni arkadaşlar edinme, cesaret ve dürüstlüğün önemi gibi minik izleyicilerin büyürken karşılaştığı birçok durumu ele alıyormuş.

Aklıma yatmıştı ama önce benim kontrolümden geçmeliydi. Hani yemeğini yedirmeden önce sıcak mı diye kontrol eder ya her anne, kitap, televizyon ve oyuncak ise konu aynı şekilde kontrol edilmelidir bence. Bir kitap alırken önce okuyup öyle alıyorum bebeğime uygun mu diye, bir çizgi film izleyeceksek de önce ben izliyorum sonra tanıştırıyorum bebeğim ile. Paranoyak bir anne miyim sizce. Yok yok bence olması gereken gibi bir anneyim. Çünkü bilinçaltına uygun olmayan içeriklerin girmesini istemiyorum çünkü o içeriklerin bebeğimin gelişimini ve geleceğini nasıl şekillendireceğini düşünebiliyorum.

Bu sebeple başladım Sofia’yı araştırmaya. 12 yaşında, annesi Kral ile evlendikten sonra sarayda yaşamaya başlıyor Sofia. Kralın diğer çocukları ile kardeşlik kavramını öğreniyor. Özel güçler de edinip, bu güçlerini yardım amaçlı kullanıyor. Ve yardımlarının sonucunda hayvanlarla konuşma yetisi kazanıyor. Kendisi de yardıma ihtiyaç duyduğunda Disney prenseslerini yardıma çağırabiliyor. ( Pamuk Prenses, Sindirella gibi )

Prenses Sofia benim sınavımdan geçmişti. Öyle kolay değildir çünkü bir annenin sınavından geçebilmek. Nasıl mı geçti? Prensesliğin doğuştan değil sonradan kazanılabilen bir özellik olduğunu gösteriyordu çünkü. Mütevazi ve yardımseverdi çünkü. Kardeşlik ilişkilerini tatlılıkla gösteriyor, yeni arkadaşlar edinmenin nasıl keyifli olduğunu gösteriyordu çünkü. Cesaretin ve dürüstlüğün önemini tatlı tatlı yaşıyordu çünkü. Hayata gülen gözlerle bakan bir Sofia, bizim arkadaşımız olabilirdi evet. Çünkü çizgi filmdeki karakterler bizim evimizin misafiridir, bebeğimin arkadaşıdır, bu yüzden belki de bu kadar titiz davranmam.

PRINCESS SOFIA, CLOVER

Disney Channel çizgi filmleri arasında “Jake ve Varolmayan Ülkenin Korsanları “ ile de karşılaştım. O da hafta içi her gün saat 11:30 da yayınlanıyormuş ve başladım yine araştırmaya. Hatta Jake ‘i daha bir coşkuyla araştırdım. Çünkü çizgi filmin ve oyuncakların cinsiyeti olmadığına inananlardanım. Gelişimi için zengin bir kaynak olmalı. Bu zenginlik faydalarıyla zenginlik kazanır. Bu sebeple ‘’Eyvah kızım arabalarla oynuyor’’ ‘’Eyvah oğlum bebeklerle oynuyor’’ gibi bir durumda ‘’ Eyvah’’ kelimesinin yerine ‘’ Ne güzel ki ‘’ kelimesi gelmeli. Çünkü bu tamamen sağlıklı gelişimin bir göstergesi aslında. Bu sebeple geçenlerde arkadaşımın oğluna hediye olarak tencere tabak oyuncak seti almışlığım vardır.

Çizgi film için de aynı şey geçerli. O zaman kızım Prenses Sofia’yı izlesin, oğlum Jake’i gibi bir bakış açısının yanlış olduğunu düşünenlerdenim. Sağlıklı bir kimlik gelişimi için kız erkek ayrımı yapmadan anne sınavından geçen içerikleri özgürce izlemeye fırsat vermek gerekir inancındayım. Bu sebeple Jake bakalım benim sınavımdan geçebilecek miydi?

“Jake ve Varolmayan Ülkenin Korsanları”, minik izleyicileri Korsan Jake, arkadaşları ile müzik dolu bir hazine avındalar. Bu keyifli yolculukta takım çalışması, problem çözme kabiliyeti ve fiziksel aktivitenin önemi vurgulanıyor.

Jake de benim sınavımdan geçmişti. Nasıl mı? Duygusal, sosyal, fiziksel ve zihinsel gelişime katkı sağlayacak mesajlar veriyordu. Aynı zamanda çocukların ve yaratıcı zekası ve ahlaki gelişimi de içerikle destekleniyordu. Dostluk ve birlik olmanın sonucu kazanılan başarılar üzerinden takım çalışmasının önemi vurgulanıyordu. En keyifli kısmı karakterlerin her biri farklı özellikler taşıyor Örneğin, bir tanesi takımın kendine güveni yüksek lideri, diğeri harita kullanma becerisiyle her zaman doğru yolu bulmalarına yardımcı oluyor, bir diğeri ise buldukları ganimetleri kullanışlı hale getiriyor ve sorunlara karşılık yaratıcı çözümler buluyor gibi. Ve bir araya geldiklerinde takım çalışmasının keyifli sinerjisi anlatılıyordu.

JOLLY ROGER, BUCKY, JAKE, IZZY, CUBBY, SKULLY

Bizim için çizgi film karakterleri de oyuncaklarımız da kitaplarımız da evimizin misafiri hatta evimizin bir bireyi gibidir, bizim arkadaşımızdır. Biz oyuncaklarımıza da çizgi film kahramanlarımıza da kitaplarımıza da çok iyi davranır, özen gösteririz arkadaşlıklarımıza onlarla.
İki yeni arkadaşımız daha olacak artık bizim. Sofia ve Jake. Birkaç ay sonra 2 yaşına girecek olan bebeğim yeni arkadaşları ile tanışacak, bakalım arkadaşlarımız ve arkadaşlıklarımız nasıl olacak Sofia ve Jake ile;)

Prenses Sofia ve Jack ile arkadaşlık kurmak ve daha yakından tanımak isterseniz;

http://www.disneyturkiye.com.tr/disney-junior/brand/prenses-sofia.jsp?

http://www.disneyturkiye.com.tr/disney-junior/jake-ve-varolmayan-ulkenin-korsanlari/?

https://www.facebook.com/disneyjuniortr?fref=ts

Keyifli arkadaşlıklarla ve sevgiyle kalın…
İnci Akbay

Bu Anket Hediye Kazandırıyor!

Siz de 3 farklı Allegra Çocuk anketimize katılarak, bebek ürünlerinden birini ya da 100 TL’lik Joker hediye çekini kazanma şansı yakalayın.

Bebek Arabası Anketi 

Aşağıdaki linkte yer alan anketimizi tamamlayan katılımcılar arasından çekilişle belirlenecek 1 kişi en son model bebek arabası ve 15 kişi 100 TL değerinde Joker hediye çeki kazanacak.

Ankete Katılmak için;  

Çocuk Oto Koltuğu Anketi

Aşağıdaki linkte yer alan anketimizi tamamlayan katılımcılar arasından çekilişle belirlenecek 1 kişi en son model çocuk oto koltuğu ve 10 kişi 100 TL değerinde Joker hediye çeki kazanacak.

Ankete Katılmak için;

Bebek Aksesuar Ürünleri 

Aşağıdaki linkte yer alan anketimizi tamamlayan katılımcılar arasından çekilişle belirlenecek 2 kişi güvenlik kapısı, 5 kişi beslenme aksesuar seti ve 5 kişi 100TL değerinde Joker hediye çeki kazanacak.

Ankete Katılmak için;

Hadi hemen katılın, birbirinden değerli hediyeleri kazanan siz olun!

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Ayak Sağlığı ve Ayakkabı Uyumu İle İlgili Merak Ettiklerimiz

Biz kadınların bazı takıntıları vardır dimi? Mesela ayakkabı. Tutamıyoruz kendimizi söz konusu ayakkabı ise. Ya söz konusu ayakkabı ve aynı zamanda da çocuklarımızsa? Bu takıntı daha farklı bir hal alıyor değil mi? Evet güzel olsun şık olsun tamam da ya sağlığı, ayağa uyumu. Yurtdışında ayakkabı uyum danışmanları var. Bir ayakkabı mağazasına girdiğinizde sizin veya çocuğunuzun ayak boyu, derinliği, eni vb gibi kriterlerini göz önünde bulundurarak ayağınıza en uygun ayakkabı modelini belirliyor sizin için. E hadi kendimizi geçtik ( annelik böyle bir şey, kendinden geçmek çoğu zaman zaten) çocuğumuza giydirdiğimiz ayakkabı uygun mu, nefes alıyor mu, sağlıklı mı, ayak gelişimini nasıl etkileyecek gibi türlü türlü sorular aklımızdan çıkmaz.

Bizim de yazın sandaletleri, kışın da yağmur çizmeleri ile severek ve sıklıkla tercih ettiğimiz bir marka İgor. Geçtiğimiz günlerde Masal Bebek Etkinlik Merkezinde İgor yetkilileri ile bir araya geldik. Hem İgor 2016 koleksiyonunu tanıyacaktık hem de Ayakkabı Uyum Danışmanı Sevgili Başak Hnm sorularımızı yanıtlayacaktı. Kaçmaz bir fırsattı ve soracak o kadar çok soru vardı ki…

Yürümeye başlamadan önce ayakkabı giydirilmeli mi?

Çocuk, tek başına rahatça dışarıda yürüyecek seviyeye gelmeden ayakkabı giydirilmesine gerek yoktur. Özellikle ilk bir kaç yıl evde yalınayak yada çorapla gezmesi uygundur. 2-3 yaşına kadar ev içerisinde çorap yada patik türü doğal gelişimlerini etkilemeyecek türde yalınayak hissi verecek ürünler kullanmalıdırlar.

İlk yürüdüklerinde seçilecek ayakkabı da çocuğun doğal gelişimini engellememelidir. Yumuşacık, esnek, doğal malzemelerden yapılmış ürünler kullanılmalıdır. Ortopedik bir ürüne gerek yoktur. Çocuk, 4-5 yaşına gelene kadar ayağında yetişkinlerindeki gibi bir kavis olmaması çok doğaldır . Endişeye gerek yoktur. Kendi kendine bu kavis gelişecektir. Tabi aşırı bir durum varsa, özellikle bacaklarda bir bozukluk varsa doktora danışılmalıdır.

Çocuklara doğar doğmaz ortopedik ayakkabı giydirilmesine gerek yoktur. Daha öncede bahsettiğimiz gibi yumuşak ve esnek ürünler yeterli olacaktır.

Aileler çocukların ayak sağlığıyla ilgili ne tür yanlışlar yapıyor?

Ailelerin çocuklarına ayakkabı alırken dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Çocuklara önünde yeterince büyüme boşluğu kalacak şekilde ayakkabı seçilmelidir. Mümkünse ayak ölçümü yaptırılarak ayakkabı alınmalıdır. Bu ölçüm uzman ekipler tarafından yapılmalıdır. Küçük ayakkabı almak da büyük ayakkabı almak da aynı şekilde zararlıdır.

Ortalama 3 ayda bir ayak ölçümü tekrar yapılmalı ve çocuğun ayakkabıları kontrol edilmelidir. Ayakkabı alırken çocuğun yönlendirmelerine güvenmemek gerekir. Çünkü ayakkabı tam rahat mı bilemediklerinden dolayı yetişkinler yada uzman kişilerin bu kontrolü yapması gerekir.

Çocuklarda sık yaşanan ayak sorunları neler?

Çocuklarda en çok içe basma sorunu yaşanır. 4 yaşına kadar hafif içe basmalar doğaldır. Bu içe basmalar ayaktaki kavisli yapı tam olarak gelişmediğinden kaynaklanır. Aşırı durumlarda yada geçmemesi durumunda doktora gidilmelidir. Bu süreçte doktor yönlendirmesiyle ortopedik ayakkabılar tercih edilebilir.

Özellikle yaz aylarında terlik, sandalet giyiminde çok fazla marketten pazardan tüketim istatistikleri var. Ne kadar doğru? Amiyane tabiri ile 5 TL ye yaz aylarında sanki daha bir önemsenmiyor ayak sağlığı konusunda?

Yaz aylarında ayakkabı seçmek daha szordur. Çünkü yazlık ayakkabılar çocukların ayağını tam sarmaz ve gerektiği gibi desteklemeyebilir. Parmak arası terlik türü ayağı tutmayan ürünler çocuklar için uygun değildir. Ayağı birkaç yerinden tutacak, iyi saracak ve ayarlanabilir sandaletler tercih edilebilir. Yazın mümkün olduğu kadar doğal malzemelerden yapılmış, çocuğun cildine değdiğinde zarar vermeyecek terletmeyecek malzemeler seçilmelidir.

Ayakkabı yaz & kış çorapla mı giyilmeli, çorapsız mı?

Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kapalı ayakkabıların çorapla giyilmesini öneriyoruz. Ayakkabının çorapla giyilmesi vurma, sürtünme gibi şikayetleri engellemektedir.

Yanlış ayakkabı seçimi hangi sorunlara neden olur?

Yanlış bir ayakkabı çocuğun ayak gelişimini, kemik kas gelişimin her açıdan bozabilir. Şekil bozuklukları yaratabilir. Büyüklerde olduğu gibi ayaklarda yara olabilir, su toplayabilir, tırmak batması, mantar olabilir. Fakat en büyük sorun çocukların ayaklarının doğal gelişiminin bozulmasıdır.

Ortopedik ayakkabı nedir ve her çocuk için gerekli midir? Biz de ayakkabı alırken bu sorunu yaşadık, tam ortopedik mi yarı ortopedik mi?

Ayağında hiçbir problem olmayan çocuk için gerekli değldir. Ortopedik ayakakbı kişiye özel yapılmış bir üründür. Çocuğun ayağında sorun yoksa gerekli değildir.

Sorularımıza aldığımız cevaplar böyle idi. Aslında ne kadar da doğru sandığımız yanlışlar varmış. Sevgili Başak Hanım ve İgor yetkililerine bu dolu dolu içerik için teşekkürüm büyük.

Ayak sağlığı konusunda güvenilirliği ile kendini kanıtlamış olan İgor koleksiyonuna aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz;)

https://www.instagram.com/igorturkiye/

www.markamixi.com

igor logolu 4

Sevgilerimle…

Klasik Anne Sözleri

Sadece başlığı bile okuyunca yüzünüzdeki bir gülümseme ve aklınızda hemen anneciğinizin söylediği birkaç söz geldi dimi.  Anneciğime öncelikle benim annem olduğu için sonrasında da böyle bir yazı yazmama vesile olduğu için çoook teşekkür ediyorum. Nasıl mı vesile oldu. 31 yaşındayım ve asitli bir içecek içerken “onu içeceğine meyve ye” demesiydi annemin bana:)

Bizim nesil klasik anne sözleri ile büyüdü, şu an hatırladığımızda yüzümde gülümseme oluşturan bu sözler belki de kişiliğimizde karakterimizde bazı kapıları açtı bazı kapıları kapattı kim bilebilir. Şimdi sadece ağzımızdan çıkan sözlere değil, yaptığımız davranışlara kendi davranışlarımıza bile dikkat eden anneleriz biz.

İşte benim favorilerim:

-Sen mi geldin?

-Kola içeceğine meyve ye!

-Anneye cevap verilmez!

-Paranı çer çöpe harcama.

-Taşa oturma çocuğun olmaz!

-Terlik giy!

-Odanı topladın mı?

-Kime çektin bilmem ki!

-Bir kere de peki annecim de!

-Ben kutlama falan istemiyorum. Hayırlı evlat olun derslerinize çalışın yeter.

-Bu kağıtlar lazım mı atıyorum bunları!

-İkide bir yeni bardak çıkarmayın her yer bardak.

-Ne bileyim nerede nereye koyduysan oradadır.

-Akşam yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun!

-Kapat artık şu televizyonu!

-Sakal bırakıcam!

-Üstüne bişi giy üşüteceksin, bi üşüt sorarım ben sana o zaman!

-Bana anne deme!

-O tabak bitecek, ama doydum anne, o zaman ekmeksiz ye bitir tabağını!

-Bak komşunun çocuğuna!

-Senin de senin gibi bir çocuğun olsun anlarsın beni!

Aaaah annelerimiz, canım annelerimiz 😉

 

 

 

Banyonun Önemi

Geçenlerde Johnson’s Çok Daha Fazla Kampanyası ile ilgili bir seminere katıldım. Bu seminerden dikkatimi çeken noktaları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Kampanya banyo ve masajın, ebeveynlere bebeklerinin duyularının tüm gücünü açığa çıkartabilme ile beraber bebeklerinin öğrenme, düşünme, sevme ve büyüme becerilerini geliştirmek için benzersiz bir fırsat sunduğunun altını çiziyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bebeklerin sağlıklı büyümesi ve beyinlerinin gelişimi için bebeklerin tüm duyularının uyarılmasının gerektiğini belirtmektedir. Banyonun temizlenmekten çok daha fazlası olduğunu öne çıkartan uluslararası araştırmaların çıktıları ise oldukça etkileyici.

Bu araştırmalar;

• Baloncuklar ile oynamanın bebeğin el-göz koordinasyonunu geliştirmesine ve nesneleri keşfetmesine yardımcı olduğunu göstermiştir.

• Banyo sohbeti yapılan bebeklerin akranlarına nazaran, 2 yaşına geldiklerinde daha geniş bir kelime dağarcığı ile konuştuklarını göstermiştir. Aynı şekilde çocukların 3 yaşına kadar duydukları sözcükler, gelecek akademik başarıları ile ilişkilendirilmektedir.

• Bebeğin büyümesi ve gelişmesi, iletişim kurması ve öğrenmesi için ebeveynin sevgi dolu rutin dokunuşlarının ve masajın çok önemli olduğunu gösteriyor . Rutin olarak dokunulma ve masaj deneyimi yaşayan bebeklerin (bu deneyimleri yaşamayan bebeklere kıyasla), %50 daha fazla göz teması kurduğu, aynı zamanda genel anlamda üç kat daha fazla olumlu ifade sergileme (gülümseme, göz teması) olasılığı olduğunu göstermektedir.

• Banyo ve masaj aracılığı karşılıklı cilt temasının kurulmasının hem bebeklerde hem de ebeveynlerde stres düzeyini (kortizol) azalttığını göstermektedir.

• Banyo, Türk ebeveynlerinin bebeklerini sakinleştirmek için başvurduğu yöntemler arasında ilk sıralarda geliyor.

• Türkiye’deki ‘Akıllı Telefon Kuşağı’ ebeveynlerinin çoğu, çocukları ile ilgilenirken cep telefonlarının sıklıkla dikkatlerini dağıttığını kabul ediyor. Ebeveynlerin %61’i oyun sırasında, %55’i sarılma, kucaklaşma anlarında, %53’ü yemek zamanında cep telefonları ile ilgileniyor. Banyo zamanı ise, teknolojinin giremediği kurtarılmış bir bölge ve ebeveynler banyo zamanı sırasında cep telefonlarını nadiren kullandıklarını veya hiç kullanmadıklarını belirtiyorlar.

Dünyada ve Türkiye’de 3.900’den fazla ebeveynin katıldığı,  Global Banyo Raporu göre;

• Türk ebeveynlerin %70’i banyo zamanının çocukları ile geçirdikleri en kaliteli zaman olduğunu ifade ediyor.

• Türk ebeveynlerinin çoğu yine banyoyu çocukları ile geçirdikleri özel bir aktivite olarak tanımlıyorlar (71%).

• Dünya genelinde ebeveynlerin yarısından azı (%42), banyo zamanını bebeklerinin beyin gelişimi için son derece önemli olduğunu söylerken, bu oran Türkiye’de %36.

• Türk ebeveynlerine göre, beyin gelişimi için önem sırasında banyo, sağlıklı yemek, oyuncaklarla oynamak ve bebek ile iletişimden sonra geliyor.

• Dünya genelindeki ebeveynlerin yaklaşık dörtte biri (%23) ile kıyaslandığında, Türk ebeveynlerin %32 si bebeklerinin beyin gelişimi için bebeklerine masaj yapmanın son derece önemli olduğunun bilincinde.

• Türkiye’de ebeveynler çocuklarına haftada 2 kere banyo yaptırırken bu rakam dünya genelinde 6.

• Türk bebeklerin banyo süresi 18 dakika, dünya ortalaması ise 20 dakika.

Çok Daha Fazla etkinliği ile ilgili Kanal D Ana Haber Bülteninde yayınlanan haber ile keyifli banyo zamanları diliyorum;)