mavibebegim tarafından yazılmış tüm yazılar

Bir Meme Bırakma Hikayesi

Ben İnci, tam tamına yirmi sekiz ay boyunca aşkla emzirmiş bir anneyim. Kızım Mavi, tam tamına yirmi sekiz ay boyunca aşkla emmiş bir bebek. Ve bu aşk bitti, daha doğrusu aşkımız bitmedi ama emzirme hikayemiz bitti, tamamlandı, başka hikayeler açılmak üzere çekildi kenara, öyle olması gerekiyordu bitmesi gerekiyordu. Kızım iki yaşına yaklaşmaya başladığı zamanlarda bir korku ve telaş sardı içimi. Evet az kalmıştı, bitmesi gerekiyordu, ama sanki biterse o müthiş bağ da bitecekti ve sanki anneliğim de bitecekti, görevim tamamlanacaktı ve eksik kalacaktım. Konuştuğum tüm pedagogların gözlerinin içine bakıyordum istediği kadar emsin sorun değil demeleri için. Moğol kadınlarına özeniyordum, çocukları ne zaman isterlerse o zaman bırakıyorlardı, ay bırakmamız lazım gibi telaşları yoktu hiç. İki yaş doğum gününü yapalım sonra dedim, erteledim, bir ay geçti, işlerim çok yoğun dedim, bahaneydi aslında, erteledim, iki ay geçti, hazır mıyız ki düşüneyim tam tarih koyayım dedim, yine bahaneydi, erteledim, ve yirmi sekizinci ayında pedadogumuzun dediği cümle dan diye çınladı beynimde. Sen çocuğunun birey olmasını istemiyor musun, onun özgürleşmesine, sosyalleşmesine neden izin vermiyorsun, çocuğuna kötülük yapıyorsun demişti. KÖTÜLÜK… Haklıydı aslında, kızım günde 2493452304 kere meme emerdi, sadece acıkınca değil, acıkınca, acıkmayınca, düşünce, canı acıyınca, canı acımasa da, sıkılınca, sevinince, üzülünce, korkunca, çekinince, stresliyken, uykusu gelince, uyanınca vb bu daha da devam eder. Tüm hayati mekanizması memeydi. Uykuya memeyle geçiyordu. Ve gece her uyandığında yine meme emerek uyuyabiliyordu. Ya bir gece hastalık vs bir şey olsa ben olmasam dünyanın her türlü hali var, öyle bir durumda ne yapacaktı. Onun birey olmasına izin vermeliydim, nasıl ki her konuda sen yapabilirsin diyorsam bu konu da da özgür bırakmalıydım ve yapabilirdi. Ama en önemli konu benim kararlı olmamdı. İşte kötülük lafı var ya o lafla verdim kararımı, çok kararlıydım beynim bitecek artık diyordu her ne kadar yüreğim istemese de. Her zaman yüreğimin sesini dinleyen ben bu sefer beynimin mantığımın sesini dinlemeliydim. Ve dinledim de.

dfgh

İlk Aşama:

Önce kendi kendine uyutmayı öğrettim ona. Hep mememde uyurdu, emzik gibiydi resmen memem. Uykuya dalacağı zaman, ağzından çıkardım mememi ve poposuna minik pışpışlarla “uyu kızım yanındayım” diye devam ettim. Ağzında meme yoktu, ilk zamanlar hemen memeye yapışıyordu tekrar, veriyordum, hayır demiyordum, ama bir iki dakika sonra tekrar çıkarıyordum mememi ağzından. Böyle böyle uykuya geçişinde ağzında meme olmadan uyumaya başladı. Ve o süre zarfında ilk defa öğle uykularında dışarıda olabildim. Hep “eyvah uyuyacak eve yetişmem lazım” diyip iş planlarımı ona göre yapıyordum ama artık kendi kendine uyuyabiliyordu. Bizim tabirimizle anne gibi uyuyordu artık kızım.

İkinci Aşama: Hazırlık Aşaması

Meme bırakma zamanı gelmişti ama küt diye birden kesmek istemedik. Hem ben de kendimi ve kızımı bu sürece hazırlamalıydım.Kademeli olarak bırakarak daha travmasız ve keyifli atlatabilirdik bu süreci. Birden bire oluşacak bir yoksunluk duygusu kızımı ciddi etkilerdi biliyorum. Ama bu çocuktan çocuğa değişecek bir durum ve en iyi biz anneler tanırız çocuklarımızı ve birden bırakmak mı kademeli bırakma mı sorusuna cevabı yine biz verebiliriz, çocuklarını en iyi tanıyan kişiler olarak.

İlk bir hafta anne bebek dergilerini okuduk, okuduk derken resimlerine baktık bol bol,malum çok fazla bebek ve çocuk fotoğrafları ve emen bebek resimleri çok fazla oluyor biliyorsunuz. Dergilerde emen bir bebek gördüğümüzde “ Aaa bu çok küçük bir bebek, büyümeye ihtiyacı var, bu yüzden emiyor” diyor ve geçiyordum, çocuk resimleri gördüğümüzde “ Aaa ne tatlı çocuklar, emmiyorlar, emmelerine gerek yokmuş artık, ne güzel oynuyorlar, gülüyorlar,eğleniyorlar” diyordum ve dinliyordu kızım beni pür dikkat. Tam bir hafta boyunca günde 10 kere belki de 20 kere aynı şekilde baktık dergilere. Dolu dolu ama inceden bir hazırlık aşaması yaptım böylece kendimce.

Bu geçen bir haftanın sonunda, Mavi ile bir konuşma yaptım, benim kızım büyüyordu ve artık meme emmesine gerek yoktu. “Artık meme emmemize gerek kalmayacak ve bu çok güzel bir haber” diye söyledim herkese kızımın da duyacağı şekilde. “Biz memeyi bırakıyoruz, bu üzülecek değil, sevinecek kutlanacak bir haber” diyordum sevinçle, kızımın duyacağı şekilde anlatıyordum eşime dostlarıma, aileme.

İlk bir hafta hazırlık süreci bu şekilde geçti, hazırlık süreci çok çok kolaydı çünkü meme zaten vardı hayatımızda.

Üçüncü Aşama: Meme Bırakmaya Başlıyoruz…

İkinci hafta ilk üç gün gündüzleri üçe düşürdüm emmeyi. Her emmek istediğinde “kızım saat şuraya gelsin o zaman emelim”, “haydi gel şimdi şunu oynayalım” diye geçiştirdim ama geçiştirirken “şuan emmene gerek yok büyüyoruz yaşasın” da diyordum.
Bu üç günden sonra gündüzleri kestim. “Artık gündüzleri emmemize gerek” yok diyordum ve “bir süre sonra geceleri de emmemize gerek kalmayacak” diye de anlatıyordum. Çok kritik iki gündü. Resmen ne yapacağını şaşırdı, ağlama sızlanma yoktu, büyüdüğünü duyduğu için büyükmüş edalarında geziniyor ama gece olsun diye de sabırsızlanıyordu, hatta akşam hava kararır kararmaz elimden tutup “hadi gece oldu meme emelim uyuyalım” bile diyordu, çok sabırsızlanıyordu ben de sabırsızlanıyordum ama neyse. O ikinci hafta gündüzleri emmeyi bırakmıştık.

Dördüncü ve Son Aşama: Bay Bay Meme…

Üçüncü haftaya geliyorduk. Geceleri de bırakma haftası. Oooofff işte ne kritik haftaya gelmiştik. “Artık geceleri de emmemize gerek yok, yaşasın” diyip meme bırakma partisi için hazırlıklara başladık. Meme bırakma partisi ne derseniz, tamamen bizim uydurduğumuz bir şey, hani bu çok güzel bir haber demenin eğlenceli bir yolu gibi.

IMG_5273

Yakınlarımızdan birkaç kişiyi çağırdık eve, pastasını kızım kendi yaptı, büyüyordu ya artık pastasını bile kendi yapabilirdi, uçan balonlarımızı aldık ve meme bırakma hediyelerimizi hazırladık. Hediye kısmını ben üstlendim. Herkesin vereceği hediyeleri ben bilerek seçtim, memeyi bırakma ile ilgili olmalı, büyüyor olması ile ilgili olmalıydı hediyeler. Mesela bir tanesi sevdiği bir karakterin üzerinde olduğu bir pipetli bardaktı, sütünü bu bardakta içebilirdi, diğeri de araba şeklinde altında tekerlekleri olan bir bardaktı, bu tekerlekli araba kızım istediği zaman sütünü getirecekti ona, düt düt düüüüt süt geliyoooor diye bağırıyorduk bu bardak ile. Bir diğer hediye de bir oyundu. Hani kitabevlerinde oyuncakçılarda daha büyükler için oyunlar var ya, ailecek bir araya gelip oynayabiliyorsunuz, tabu gibi mesela, bu da ailecek bir arada oynanabilecek bir oyundu. Büyümüştü kızım artık ve bizimle büyük oyunları oynayabilirdi, vermek istediğim mesaj buydu aslında.

Snapseed
Ve eğlendik eğlendik eğlendik, meme bırakmayı kutladık, geldik mi zurnanın zırt dediği yere, gece uykusuna. Çok isterdim bu kadar eğlendikten sonra yan yana yattık uyuduk demeyi, ama gerçeği yazayım dilerseniz. İlk gece çok zordu, meme meme diye ağladı, kucağıma aldım, annen yanında, emmemize gerek yok artık, ben yanındayım bana sarıl dedim hep, ve sarıldım sıkı sıkı. İki gece bu şekilde kucağımda bana sarılarak uyudu, hatta ilk gece sakinleşsin diye kucağımda bana sarılırken bir odadan öbür odaya gezerken uyudu kaldı, ama diğer geceler gezmedim öyle, alışabilirdi, ve her gece kucağımda geze geze uymak isteyebilirdi, yatakta oturup sarılıyordum kızıma ve defalarca ben yanındayım, anne yanında, uyuyabilirsin diyordum.

maviiiii

iki geceden sonra sihirli bir değnek değdi sanki, üçüncü gece hiç sızlanmadı meme diye. Bu arada memeyi hiç saklamadım, ne zaman isterse açtım, dokundu sevdi, memeyi hiçbir zaman nefret edilecek, saklanılacak bir şey gibi yansıtmadım, evet biz memeyi çok seviyorduk hala daha da çok seviyoruz, çünkü meme bizim büyümemiz için o kadar uzun zaman bize hep süt verdi, ama artık büyüyordu kızım ve gerek yoktu, her istediğini yiyebilir sütünü bardaktan içebilirdi, ama meme hep yanımızda olacaktı, sevebilirdik, dokunabilirdik, öpebilirdik.

Tam da burada değinmek istediğim bir şey daha var. Çevremde çok fazla, bir şey sür diyen oldu, salça, acı biber, kara sür, vb hayır hayır hayır, kaçın lütfen böyle bir şey duyarsanız ki duyacağınızdan adım gibi eminim. Belki çok etkilidir hoop bir günde bırakır çocuğunuz bilemem orasını, benim ilgilendiğim tek konu travmasız atlatabilmesiydi. Düşünsenize sırıl sıklam aşık olduğunuz adam birden karşınıza eciş bücüş, ağzı burnu dağılmış, canavar gibi çıkıyor ve sizin canınızı acıtıyor, tiksiniyorsunuz, nefret ediyorsunuz, ömür boyu unutamazsanız yaşadığınız travmayı. Ne gerek var, acı biber salçası süreyim, ağzı acısın yansın bıraksın, kıl koyayım saç koyayım kara süreyim korksun tiksinsinlere, oha derim afedersiniz. Şunu diyenler olacaktır, ay biz öyle bırakmışız ne olduk ki!!! Hiçbir şey olmadık ama dediğim gibi bıraktırmak marifet değil, keyifle travmasız bıraktırmak marifet.

Sihirli üçüncü gün gece uykularında da gösterdi kendini ve sihirli değnek değmişti yine. Artık sızlanma yoktu, ben büyüdüm edaları fazlasıyla vardı, gece uykuları için artık meme değil kitaplarımız vardı. Daha doğrusu her hafta bir kitap alıp o hafta boyunca sadece uyku zamanları açıp okuyacağımız kitaplardı bunlar. Ve uykuyla özdeşleşecek, kitabı okuduktan sonra kapatıp uykuya geçeceğimiz kitaplardı. İlk seçimlerimiz kızıma küçük hikayeler, küçük prens ve uyku masalları kitaplarıydı. Ama favorim uyku perisi kitabı. Kitabın sonunda gözlerini kapat bir uyku perisi rüyana girip sana en sevdiğin hayvanları göstersin diyordu ve hoop gözler kapanıyordu.

Ama tabii hayaller hayatlar hep vardır ya, üç hafta uyku düzenimiz şaştı, uyku saatlerimiz uzadıkça uzadı, emerken beş dakikada uykuya geçen yavrum, memeyi bırakınca saatler sürdü uykuya geçmesi, o kitapları defalarca okuduk, ezberledi, ama bu da bir dönemdi, pedagogumuzun da dediği gibi meme bıraktıktan sonra uyku düzeninde bir ay şaşma, bocalama, uykuya geçişi reddetmek, zorlanmak çok normal. Biz artık yavaş yavaş eski düzene girmeye başlıyoruz. Ama gece uykularında uykuya geçişimiz zor oldu, uzadı çok, öyle ağlama, bağırma çağırma değil, uyumak istememe durumu vardı oynamak, kitap okumak istiyordu, ama bu çok uzun sürüyordu. Fakat uykuya geçtikten sonra sabaha kadar deliksiz uyuyor ve bu benim için kızım doğduktan sonra ilkti resmen sabaha kadar deliksiz uyku. Artık her gece deliksiz uyku var hayatımızda. Tabi nadir de olsa uyanıp tekrar kendi kendine uykuya dalabiliyor. Aaa tabii devam eden bir alışkanlığımız var, onu bırakmadık henüz ama bir süre sonra yavaş yavaş onu da bırakacağız. Normalde Mavi bir mememi emerken diğer mememin ucunu tutardı, şimdilerde ise ara ara tutmak istediğinde mememin ucunu tutmaya devam ediyor.

maviiiiiiii

Beslenmemiz nasıl etkilendi derseniz, kızım meme varken hayatında çok iştahsız bir çocuktu, çünkü büyük bir güvencesi vardı meme, ama meme hayatımızdan çıktıktan sonra iştahı müthiş düzeldi, eskiden elimde tabak yesin diye peşinde koşarken, bir şeyler yemesi için taklalar atarken şimdi artık daha rahatım, biz ne yersek o da yiyor, benim de içim rahat.

Benim sütüm gelmeye devam etti tabii, göğüslerim şişti, hafif ateş durumu oldu. İlaç kullanmadım bunun için, banyo da soğuğa yakın su ile masaj yaptım göğüslerime sık sık, bir de ada çayı içtim bol bol, sütü azaltıyormuş. Ama sıkıntılı bir süreç olmadı çok. Kademeli bırakmanın etkisi olabilir.

Ve bir meme bırakma hikayesi bizimkisi, başlangıcı zor olan çok fazla duygusal olarak bağlandığımız bir hikaye, ama hep derler ya bağımlı değil bağlı çocuklar yetiştirelim diye, işte bu sebepten keyifle atlatmaya çalıştığımız bir hikaye bu. Edindiğim en önemli tecrübe şu ki önce anne karar verecek, önce anne kararlı olacak, anne kararlı olduktan sonra çocuğunuz öyle size ayak uyduruyor ki, inanamıyorsunuz ve hayatımda kızım kadar meme düşkünü birini görmedim ve bu kadar düşkün olduğu bir şeyi böyle rahat atlatabileceği aklımın ucundan bile geçmiyordu, ama atlattık, hala gelir aklıma ara ara içim sızlar, bu değişik bir duygu gerçekten de.

Bir meme bırakma hikayesiydi bu, sevineyim mi üzüleyim mi bilemediğim, müthiş değişik duyguları bira arada yaşadığım bir hikaye. Sırada başka hikayeler var, takdir edersiniz ki bitmeyen bir süreç bu hikayaler, tuvalet eğitimi, meme bırakma, oda yatak ayırma derken devam eden bu süreçler. Biz oda ve yatak ayırma sürecine doğru yol alıyoruz şimdi…
Nice hikayeleriniz olsun, kutlayacağınız ve güzel hatırlayacağınız…

Sevgiyle kalın…

mavi gülücük son

Oyun Hamuru Deyip Geçmeyin…

Oyun hamuru deyip geçmemek lazım diye hep söylerim ben. Faydaları müthiştir çünkü. Sadece bir hamur oysa ki? Değil işte. Neden mi; çocuklarımızın hayal gücünü ve yaratıcı zekasını öyle güzel geliştiriyor ki. O renkli oyun hamuru, miniğimizin hayal gücünde isterse bir arabaya dönüşüyor, isterse bir uzay aracına ve yine isterse kelebeğe. Yeter ki istesinler, renkli bir hamur her an her şeye dönüşebiliyor çünkü…Mesela Mavicik oyun hamurlarından en çok kardan adam yapmayı istiyor ve seviyor ve yapıyor da;) Aynı zamanda da miniklerimizin oyun hamurları ile yaptığı bu şekiller, onların iç dünyalarını tanımamız açısından bizler için de müthiş bir fırsat. Bunlarla bitmiyor tabii, el kasları yani ince motor becerilerinin ve el göz koordinasyonun gelişimi açısından da çok doğru aktivitelerdir oyun hamurları ile oynamak. Ve daha bir sürüsü aslında.

İşte tüm bu sebeplerle bizim de favorimizdir oyun hamurları. Evimizden eksik etmediğimiz, bir seyahate giderken bile hemen çantamızın içerisine birkaç tane attığımız, uzun süren araba ve uçak yolculuklarımızda kurtarıcımız, bir minik arkadaşımız için hediye ne alabiliriz diye düşünürken harika bir hediye alternatifi olan eğlenceli ve eğlenceli olduğu kadar da faydalı olması sebebiyle olmazsa olmazlarımızdandır aslında. Çünkü herhangi bir oyuncağın keşfi bir süre sonra biterken, bir oyun hamurunun keşfi hiçbir zaman bitmez.
play doh foto 1_resized

Oyun hamurlarına bu denli inanan ve benimseyen bir anne olarak oyun hamurlarının ötesinde bir seri ile tanıştım yakın zamanda. Play-Doh Şekil Ver & Öğren serisi. “Renkler ve Şekiller”, “Harfler ve Kelimeler”, “Rakamlar ve Sayı Sayma” ve “Dokular” temalı 4 farklı ürünün bulunduğu bu seri ile doyasıya oynadık, oynarken de hem çok eğlendik hem de öğrendik açıkçası. Biz anneler için güzel tarafı ne derseniz “Ne yapacağım, ne oynatacağım?” diye düşünürken ve bir süre sonra “Çocuğuma yetemiyor muyum?” endişesini taşırken iyi bir kurtarıcı olacak bir seri bence. “Çocuğumla birlikte ne yapabilirim?” diye düşünüyorsanız siz de benim gibi Play-Doh Şekil Ver&Öğren serisinin iyi bir alternatif olacağını çok rahat söyleyebilirim. Türkçe oyun matları ve aktivite kitapçıkları sayesinde hem biz anneler çocuklarımızın gelişimlerine katkıda bulunurken hem de birlikte geçireceğimiz kaliteli zaman ile aramızdaki bağı ve iletişimi güçlendirmek için çok iyi bir fırsat yakalamış olacağız. En önemlisi belki de bu, çocuklarımız ile birlikte geçirdiğimiz zamanların kaliteli olması.
play doh seri foto_resized

Çünkü kaliteli anları süre değil içeriği belirliyor aslında. 24 saat bir arada olup çocuğumuzla hiçbir şey yapmamak mı yoksa özellikle çalışan ebeveynler için 2 saat bir arada sohbet eşliğinde etkinlikler yapıp keyifli zaman geçirmek mi? Zamanın süresinden çok o zamanı nasıl geçirdiğimiz değil midir kıymetli olan.

Çünkü çocuklarımız büyüdüğünde onlarla geçirdiğimiz zamanları hatırlayacaklar ve belki de onlarla geçirdiğimiz bu zamanlar çocuklarımızın geleceğini şekillendirecek.

Çocuklarınızla birlikte hatırlayacağınız çok keyifli anılarınızın ve anlarınızın olması dileğimle…

İnci Akbay

Tereyağını Kendin Yap

Bir kadın ve anne girişimci ile kesişti bir gün yolum. Tam da anneliğe yakışır bir girişimi ile hem de, annelik gibi, %100 doğal bir ürünü ve kendi yarattığı markası ile. Hani anne olduktan sonra hepimiz yüzümüzü doğala döneriz ve doğal ürün arayışlarına gireriz ya, çocuklarımız için, işte bu bakış açısıyla başlayan bir yolculuğun geldiği nokta kendi markalarını oluşturdukları bir girişim ile sonuçlanıyor. Ve ” Tereyağını Kendin Yap” markası doğuyor. Kurucusu Sevgili Müge Hanım heyecanla anlatıyor bana, adeta üçüncü çocuğu gibi. Her zaman söylerim ya kadın girişimcilere hele ki anneyse saygım sonsuzdur diye. Yine çok saygı duyduğum bu başlangıcı ve markayı kurucusu Sevgili Müge hanım dan diledim keyifle ve heyecanla. Ve ben sordum, Sevgili Müge Hanım cevapladı:

tereyağı 3_resized

Bize kendinden biraz bahseder misin?
Aslında uzun yıllar boyunca kendimi Ankara doğumlu şeklinde başlayarak anlatırdım ama bir süredir Ayda ve Badenin annesi olarak başlıyorum Hepimizde olduğu gibi onlar benim için de yeni bir hayatın başlangıcı oldular. Çok kısa olarak makine mühendisiyim daha sonra işletme yüksek lisansı yaptım ve uzun yıllar kurumsal firmalar da çeşitli yöneticilik pozisyonlarında görev aldım. İstanbul’da yaşıyorum, işi işyerinde bırakan ve çocukları ile keyifli zaman geçirmeyi çok seven bir anneyim.

tereyağı 4_resized

Tereyağını Kendin Yap fikri nasıl oluştu?
Öncelikle bu bir buluş değil, tereyağının tek hammaddesi süt yağıdır. Evimizde son 4 yıldır tereyağını bu şekilde yapıyor, kahvaltı ve bütün yemeklerinizde kullanıyoruz. Uzun zamandan beri ve özellikle de Ayda ile Badenin hayatımıza girişinden sonra katkısız ve doğal olan ürünleri kullanma yönünde maksimum çaba göstermeye başladık. Eşim işi sebebi ile yüksek yağ oranı olan katkısız pastörize süt kaymağını (süt yağı) getiriyor ve bizde hiçbir ekipman kullanmadan 15dk içinde saf ve katkısız tereyağına dönüştürüyoruz. Tek değerli çocuk benim çocuklarım değil, hepsi birbirinden daha değerli ve ilk olarak komşularımız sonra çocukların arkadaşlarının aileleri derken bir anda bizimle beraber yaklaşık 100 ailelik bir grup olduk. Bunu yapan herkes hem lezzet hem de çok kolay olması sebebi ile tekrar tekrar talep ettiler. Her gün yeni talepler gelmeye başlayınca 2017 yılı başında neden bunu daha çok aile ile paylaşmayalım dedik ve ilk olarak bu şekilde yola çıktık. Ve sadece sosyal medya ve web sitesi üzerinden sipariş aldığımız bir yapı kurduk. Ürünlerin siparişi geliyor ve soğuk zincir ile dağıtımı yapılıyor.

Yapılışı konusunda bizi biraz bilgilendirir misin?
Biz kendi yoğurdumuzu da evde yapıyoruz ve kesinlikle yoğurt yapmaktan çok daha kolay. Süt kaymağımızın yağ oranı çok yüksek olduğu için tereyağına dönüşmesi çok kolay oluyor. Hiçbir ekipmana da ihtiyacınız yok. Bütün ihtiyacınız olan bizim size göndereceğimiz Tereyağını Kendin Yap saf ve katkısız süt kaymağı, boş bir kase ve soğuk su. Kaseye aldığımız kaymağı bir elimiz ile hamur yoğurur gibi yoğuruyoruz. İlk olarak kaymağımız kar görüntüsü alacak ve arkasından suyunu (ayranını) bırakacak yani tereyağı oluşumu başladı ve çıkan suyu bir kaba boşaltıyoruz ta ki artık suyu çıkmayana kadar ve daha sonrasında bir bardak soğuk su içinde tereyağımızı yoğurarak yıkıyoruz ve işte bu kadar kolay; saf ve katkısız tereyağımız hazır. Tereyağını Kendin Yap sosyal medya hesaplarından ve www.tereyaginikendinyap.com sitemizden yapılış videosunu izleyebilirsiniz. Toplam süre en fazla 15dk ve bunu ayda bir veya iki ayda bir kere yapıyorsunuz. Kesinlikle buna değer.

Dağıtımını nasıl yapıyorsunuz?
Bizi en çok zorlayan konulardan bir tanesi de dağıtım konusu idi. Kesinlikle ürün soğuk zincir bozulmadan soğutuculu araçlar ile dağıtılmalı. Birçok dağıtım firması ile görüştük ve içimize sinen bir firma olmadığı için dağıtımı kendi araçlarımız ile yapmaya karar verdik. Bu sebepten tüm Türkiye’ye değil ilk olarak İstanbul ile başladık ve daha sonra Ankara’da dağıtıma başladık. Yakın zaman içinde de gelen taleplere paralel olarak İzmir’de dağıtıma başlayacağız. Kendi araçlarımız ile soğuk zincir bozulmadan dağıtım bizim büyük maliyet kalemlerimizden biri ama ürün sağlığı ve kalitesini koruyabilmek sebebi ile dağıtım konusunda kesinlikle taviz vermeyeceğiz.

Sadece inek sütü kaymağımı? Yoksa şu günlerde sıkça karşılaştığımız inek sütü alerjisi olanlar için keçi kaymağı da var mı?
İlk olarak inek sütü kaymağı ile başladık fakat gelen talepler sebebi ile Mart ayında keçi sütü kaymağının da dağıtımına başladık. Aynı şekilde keçi kaymağından da saf ve katkısız tereyağı yapıyorsunuz. Sadece keçi çiftliğinden alınan sütleri kullanıyoruz, inek sütüne göre daha limitli bir ürün olması sebebi ile de haftada sadece bir kere keçi sütü kaymağı üretimi ve sevkiyatı yapıyoruz. Keçi sütünde ve inek sütünde de sadece Balıkesir bölgesinin sütünü kullanıyoruz.

Peki neden Tereyağını Kendimiz Yapmalıyız?
Her ne olursa olsun en saf ve katkısız olanı her zaman bizim kendi yaptığımızdır. İçinde ne olduğunu biliriz ve gönül rahatlığı ile tüketiriz. 15dk gibi kısa bir sürede yapılan sadece bizim elimizin değdiği bir ürün. Tereyağı alıp yıkayıp kullanabileceğimiz bir ürün değildir ki biz anneler her şeyi en iyi şekilde dezenfekte etmeyi severiz Yapılışı da çok keyifli, her ay bir kere yapıyoruz ve Ayda ile Bade de yapmama yardımcı oluyor. Düşünün ne kadar kolay ki 4,5 yaşında Ayda bunu yapabiliyor, bu kadar basitken neden Tereyağımızı Kendimiz Yapmayalım ve içinde hiçbir katkı olmadığını bildiğim bir ürünü çocuklarıma yedirmeyeyim. Biz evimizde sadece kendi yaptığımız tereyağını ve zeytinyağı kullanıyoruz ve kesinlikle herkese de bunu tavsiye ederim. Ama önemli olan doğal ve katkısız ürünler bulabilmek. Biz aramayın, kendiniz yapın diyoruz. Hatırlarsanız dünyaca ünlü TIME dergisi kapak olarak “eat butter” yani “tereyağı tüketin” dedi. Birçok Türk bilimci de bunu desteklemekte. Sosyal medya hesaplarında takip ederseniz birçok müşterimiz bir kısmını sade olarak yapmakta ve bir kısmını da dereotu, fesleğen, kekik gibi diğer çeşitli otlarla renklendirmekte. Kesinlikle harika kahvaltılık tatlar ortaya çıkıyor. Herkese yapacakları tereyağının bir kısmını bu şekilde denemelerini kesinlikle tavsiye ederim.

Mavi bebeğim takipçilerinin denemeleri için bize özel bir uygulaman olabilir mi?
Ambalajlarımız 1.5kg süt kaymağı içerir ve net 1.4kg tereyağı elde edersiniz. Şu an tanıtım amacı ile müşterilerimizin adresine teslim 1.5kg saf pastörize süt kaymağını 70TL yerine 50TL olarak veriyoruz. Bu raftan tereyağı almaktan bile daha ucuz. İsteyen herkes kapıda ödeme yapabilir. Tabi ki de Mavi Bebeğim farkı olacak; Mart ayı boyunca sosyal medyada bizi beğenen ve www.tereyaginikendinyap.com verilen siparişin not bölümüne Mavi Bebeğim yazan ilk 100 müşterimize adreslerine teslim olmak üzere 40TL uygulaması yapacağız. Bu fiyat Mavi Bebeğime özel hem keçi hem de inek sütü kaymağı için geçerli olacaktır. Herkesin bu keyfi ve lezzeti senin sayende tatmasını istiyoruz; Afiyet Olsun

tereyağı 1_resized

Sevgili Müge Hanım’a bu tatlı sohbeti için çok teşekkür ediyorum. Ben denedim mi peki? Elbette. Geçen ay ilk tereyağımı yaptım hem de portakallı, kekikli ve süzme yoğurtlu. Ve zaten ilkini deneyimledikten sonra devamının geleceğinin garantisini verebilirim sizlere.

tereyağı 2_resized

Umarım bir gün tüm annelerin mutfağına girebilirsiniz Sevgili Müge Hanım. Hayallerinizin gerçekleşeceğine yürekten inanıyorum.

Tereyağını Kendin Yap ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz www.tereyaginikendinyap.com web sitesinden inceleyebilirsiniz.

Sevgiyle, keyifle ve sağlıkla kalın…

tereyağı 5_resized

Yeni Nesil Balık Yağı

Çocuklarımız için omega 3 takviyesi ya da balık yağı kullanıyor muyuz? Ya da bu konunun öneminin ne kadar farkındayız acaba? İşte geçtiğimiz günlerde katıldığım balık yağları hakkındaki bir etkinlikte tamamen bu konu masaya yatırıldı ve uzun uzadıya konuşup, aklımızdaki soruların hepsini sorabilmemiz açısından da iyi birer fırsat oldu bizler için. Bütün edindiğim bilgileri sizlerle buluşturmak için derledim ve hazır mısınız gerçekten önemli bir yazı geliyor.

“Omega 3 yağ asitleri, çocuklarımızın sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimleri için oldukça önemli. Dolayısıyla anne karnından itibaren çocuklarımızın bu faydalı yağ asitleriyle tanıştırılması gerekir. Anne karnında başlayan bir süreç bu. Bu sebeple hamileyken omega 3 bakımından yeteri kadar zengin beslenmek veya takviyesi almak çocuklarımızın hayata sağlıklı bir başlangıç yapması açısından çok önemli. Sadece gebelik değil gebelik sonrasında devam eden emzirme süresi boyunca da annenin omega 3 takviyesi alıyor olması gerekmektedir. Ve sonrasında bebeklikten çocukluk dönemine geçiş itibariyle de çocuklarımızın hem omega 3 yağ asitleri açısından zengin veya yeterli beslenmesine ve bunu takviye ek gıda olarak almasına özen gösterilmeli. Peki çocuklarımız açısından nedir omega 3’ü bu kadar önemli kılan? Beyin gelişimi, göz ve sinir sistemi gelişimi açısından çok büyük bir öneme sahiptir Omega 3 yağ asitleri.

Fakat çocuklara omega 3 takviyesi verirken bazı sorunlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır, bunu da en iyi anneler bilir.

• Özellikle şurup formlarındaki ağır balık yağı tadı ve kokusu kullanımı zorlaştırır.
• Balık tadını ve kokusunu maskelemek için yüksek oranlarda şeker ve kimyasal maddeler kullanılabilmektedir.
• Kullanım sonrasında reflü ve gaz şikayeti görülebilir.
• Ürün açıldıktan sonra hızla oksijenin yıkıcı etkisine maruz kalarak tadı, kokusu ve içeriğin etkisi azalır.

Omega 3 takviyesinin ne kadar önemli olduğundan ama çocuklarımızın bu takviyeyi alırken yaşadığı sorunlardan bahsettik. Peki o zaman çözümü ne olacak dediğinizi de duyar gibiyim.

Bu noktada da Easy Fish Oil ile tanıştık. Çocukların gelişimine yardımcı olan tamamen yeni nesil bir balık yağı bu. Jel tablet formu ve lezzeti sayesinde kolayca kullanılan, balık tadı ve kokusu vermeyen, reflü, gaz gibi şikayetlere neden olmayan, şeker ilavesiz bir balık yağı. Üstelik Concordix teknolojisiyle Norveç’te üretilen Easy Fish Oil standart balık yağlarına oranla %44 daha fazla emiliyormuş. Nerelerde bulabiliriz derseniz eczanelerden temin edebilirsiniz. Daha detaylı bilgiye de www.easyfishoil.com sitesinden de ulaşabilirsiniz.

RMSB0798

Kendi açımdan bakacak olursam konuya, hamileliğim ve emzirme dönemim boyunca kendim balık yağı takviyesi aldım ama sonrasında kızım için takviye ne kullanayım diye düşünürken Easy Fish Oil ile tanıştım. Hem önemi açısından benim için rahat hem de kullanım kolaylığı ve tadı açısından da kızım rahat. Çocuğunuz bir tane daha isteyecek demişlerdi de inanmamıştım ben de. Gerçekten de istiyorlar.

JIJX5298

Hem siz annelerin hem de çocuklarınızın içinin rahat olması dileğimle…
Sağlıkla kalın…

Hayata Başka Bak

“Hayata Başka Bak” söylemini duydunuz mu? Bu bir reklam sloganının çok ötesinde bir söylem. Değer üretme odağıyla yapılan minik seçimlerin, atılan minik adımların büyük etkiler ve büyük değerler ortaya koymasını simgeleyen bir söylem. Nasıl mı?

Sürdürülebilir bir çevre için çok önemli olan geri dönüşüm konusunda iş ortakları ve tüketicileri ile birlikte atılacak küçük adımlarla, büyük değerler elde etmeye inanmaktan ibaret olan bir söylem.

Bu inanç ve bu söylem “soframıza koyamayacağımız meyveyi işlemeyiz, çocuğumuza içirmeyeceğimiz meyve suyunu üretmeyiz” ilkesini benimseyen Dimes’e ait. Ve Dimes, bu değerler söz konusu olduğunda bu başarının en büyük payının markanın tüketicilerinde olduğunu vurguluyor. Gerçekten de öyle. Meyve suyunun boş karton ambalajını geri dönüşüm kutusuna atmak, bu kadar basit aslında. Bu kadar minik bir tercih, bu kadar minik bir davranış şeklinin sebep olacağı dönüşüm ise çok büyük. Doğanın ve kaynakların korunması açısından çok önemli bir etkiden bahsediyoruz gerçekten de.

“Dönüşüm Doğamızda” çalışmaları Dimes&Tetra Pak işbirliği ile yürütülüyor. Hedefleri ise çok anlamlı: Doğanın ve kaynakların korunması için daha fazla değer üretmek.
Biz de anne kız bu anlamlı hedef için çorbada tuzumuz olsun istedik ve minik bir adım attık. Minik dediğime bakmayın aslında, yukarıda da dediğim gibi bu minik adımlar birleşip öyle güzel ve büyük bir etkiye sahip olacak ki. Bir de benim için kıymetli başka bir anlamı daha oldu açıkçası. Kızıma geri dönüşümü ve bunun anlamını basitçe anlatmak için müthiş bir fırsattı benim için.

dimes 1

Dimes meyve sularımızı içip kutularını gördüğümüz ilk geri dönüşüm kutusuna attık birlikte. Adeta büyük bir başarıya biz de bir imza atıyormuşçasına. Şimdi sıra evimizde bir geri dönüşüm kutusu yapmakta.

dimes 2

Doğayı seven doğaya sahip çıkan çocuklarımız olmasını istiyorsak önce anne baba olarak bizler bu konuda adımlar atacağız. Zaten sonrası öyle güzel devam edecek ki çünkü çocuklarımızın en büyük rol modelleri biz anne ve babalarıyız.

Bu bağlamda sizleri de böylesine anlamlı bir harekete davet ediyorum ve Dimes’i de ayrıca böylesine anlamlı bir hareketi başlattığı için yürekten tebrik ediyorum.

Bebek, Aşkı Öldürüyor mu?

Yeni bir sevgiliniz var. Çok aşıksınız hem de. Gözünüz başka hiçbir şeyi görmüyor. Kalbinizde kelebekler, karnınızda sancılar oluyor düşündükçe. Her buluşmada çok özenli davranıyorsunuz. Sizi hep bir çiçekle karşılıyor. Minicik notlarını, mesajlarını saklıyorsunuz. İşte evleneceğim adam, işte çocuğumun babası diyorsunuz. Evleniyorsunuz, hayalinizdeki düğünle. Her şey muhteşem. Bir tek çocuğunuz eksik. İşte o zaman aşkınız çok büyüyecek. Hayallerini kuruyorsunuz. Bir cafeye gittiniz, ayağınızda topuklu ayakkabı, bir elinizi eşiniz tutuyor, diğer elinizle kahvenizi yudumluyorsunuz ya da yemeğinizi yiyiyorsunuz ve şıp şık kıyafetlerinizle şen kahkahalar eşliğinde siyasetten, modadan vb sohbet ediyorsunuz. Bebeğiniz de yanınızda mama sandalyesinde oturuyor ve eline verdiğiniz oyuncağı ile etrafa gülücükler saçarak kendi kendine oynuyor. Ve elele tutuşarak , elinizde portföy çanta çıkıyorsunuz cafeden.

Anne olanlar, bunu okurken güldüğünüzü hisseder gibiyim. Evet evet yukarıdaki hayali biraz değiştirmem gerekli, daha doğrusu gerçekliği ile anlatmam gerekli. Başa saralım. Topuklu ayakkabı mı o da ne. O kısmı atlıyorum hemen zaten. Bir cafeye gittiniz; yemekleriniz geldi. Siz önce çocuğunuza birşeyler yedirmeye çalışıyorsunuz, tabii çocuk ne de olsa, döküyor saçıyor, siz uçak geliyor ya da başka hikayelerle yemeği yedirmeye çalışıyorsunuz. O esnada eşiniz telefonla konuşuyor ya da gazete okuyor arada da size yardımcı olmaya çalışıyorsa süper. Bu arada sizin yemeğiniz buz gibi oldu ama olsun. Şıp şık kıyafetlerinizin üzerinde lekeler var ama olsun. Eşinizle edebildiğiniz tek sohbet çocuğunuzun yemeğini yediği veya yemediği üzerine oluyor. El ele tutuşmak kısmına gelecek olursak, belki uzun bir süre elele tutuşarak yürümeyi unutuyorsunuz gibi aslında. Ya da nadir anlardan olmaya başlıyor ve o anlar bunun geyiğini bile yapar hale geliyorsunuz. Çünkü birinizin elinde, bebeğiniz için hazırladığınız büyük bir çanta var ( içerisinde yok yok, acil her türlü duruma karşı, bez, oyuncak, yedek kıyafet, ıslak mendil, tabak, kaşık, biberon….), biriniz bebeğinizin arabasını sürüyor. Bu arada bebeğiniz arabasına oturmayı reddettiği için eşlerden biri de bebeği kucağında taşıyor.

Şimdi gerçek oldu işte hayal kısmı.

Hele ki yalnız bir anneyseniz, size bebeğinizin bakımı ve manen destek olabilecek kimse yoksa işler biraz daha değişebiliyor. Nasıl mı?

9 ay süren bir hamilelik yaşadınız. Ve bebeğinize kavuştunuz. Ve hayatınız tamamen değişti. Minik bir mucizeye çok büyük sorumluluk hissediyorsunuz ve çok büyük bir aşk besliyorsunuz. Size öyle ihtiyacı var ki, size öyle muhtaç ki. Ve sizin hayatınız birden bire bebeğiniz merkezli oluyor ki bu da çok doğal bir süreç. Bir de tabii hormonlarınız var. Fakat 7-24 ilgilenmeniz gereken bir bebeğiniz varken, çevreden sizden ilgi bekleyenleriniz de var bir yandan. Eşiniz, akrabalarınız…Ama bu süreçte siz kendinizle bile ilgilenemiyorsunuz belki de. O her daim bakımlı, kalbinde kelebekler uçuşan kadın gidiyor, bir elinde bez, bir elinde biberon ve mutlu ama yorgun bir kadın oluveriyorsunuz doğal olarak. Geceleri bebeğinizi uyutmak için büyük bir savaş verdikten sonra, ya siz de uyuyakalıyorsunuz yanında ya da salona geçip ayaklarınızı uzatıp birazcık tv izlemek ya da birşeyler okumak istiyorsunuz doğal olarak. Ama hayallerde öyle değildi. Bebeğinizi yatağına bırakıyorsunuz anne ve babası olarak ( ikiniz de çok şıksınız bu arada ), bir öpücük konduruyorsunuz yanağına, iyi geceler dileyip, ışığı kapatıp, el elele siz salona geçiyordunuz:) Ama yaşadığınız manzara bu hayalden çok farklı oluyor. Hele ki bebeğinizin yeni doğduğu dönemlerde. Hani geceleri 10 kere uyanıp tekrar uyutmaya çalıştığınız dönemlerde. Eşinizin uykusu bölünmesin diye sizi ve bebeğinizi yatak odasında bırakıp, geceleri salonda uyumaya başladığı gerçeğini yaşıyorsunuz. Sorun yapmıyorsunuz, aklınıza bile gelmiyor. Peki ya eşlerin neden aklına geliyor, niye bizimle ilgilenilmiyor diye düşünülüyor ve bu büyük aşk neden yerini ilgisizliğe bırakıyor. Suç annelerde mi, tek başına bebeği ile ilgilenmek zorunda kalan anneler de mi!!!

Belki de anneler, doğumdan sonra gerçekliği farkediyorlar , ne kadar yorgun da olsalar, zorlansalar da, bu durum aykırı gelmiyor. Belki de babalar gerçekliği farkedemeyip, hayalleri gerçekleşmediği için, bunun hayal kırıkığı ile yaşıyorlar ve bu durum aykırı geliyor onlara. İşin içerisinde onlarla ilgilenilmediği, sevginin artık tamamen bebeğe kaydığı düşüncesi bile girebiliyor. Ama kendilerine yediremiyorlar belki de, bunu dile getirmeyi. İnsan kendi bebeğini kıskanır mı diye kalıyor belki de alt benliklerinde.

Halbuki bu dönemde belki de en çok morale, desteğe ihtiyacı olan taraf anneler. Çünkü babaların hayatları eskisine nazaran çok değişmiyor, devam ediyor. Ama annelerin öyle mi. Hayatları da, hormonları da, hayata bakış açıları da değişiyor. Bir de herkes hep annelere konuşuyor ve karışıyor. Sütünden tutun da, bebeğin ne yiyip ne yemeyeceğine kadar. Karışan kafalar, ben iyi bir anne değil miyim düşünceleri daha da değiştiriyor dünyalarını. Ve bu değişen dünyaya uyum sağlayamamak ölüdüyor bence aşkı, çocuk değil.

Anlayışsızlık en temel durum haline geliyor işte o zaman. İşte o zaman tahammülsüzlük başlıyor birbirlerine karşı, anlayamadıkları için dünyalarının değiştiğini ve bunun keyfini yaşamayı bilemedikleri için. İşte o zaman annenin tek dünyası çocuğu, babanın tek dünyası arkadaşları ya da işi oluyor. İşte o zaman anne o eski aşk dolu günlerine özlem duymaya, baba da bekar günlerine hasret çekmeye başlıyor. Ve aşk ölüyor. Bir taraf Marstan, diğer taraf Venüsten, yok aşkın ömrü şu kadardır, yok evlilik aşkı öldürüyor, yok çocuk aşkı öldürüyorlar konuşulmaya başlıyor sonra da. Halbuki anlayışsızlık öldüren herşeyi bu dünyada. Değişen dünyalarını ve anneyi, bu büyük mucizeyi ve aynı zamanda mücadeleyi anlayamamak öldürüyor hem de.

Anlayışı olan eşlere, selam olsun…

Anlayışı olmayan eşlere de, bu yazı iki satır kelam olsun…

Sevgilerimle…

 

Lc Waikiki İle Bir Hafta Sonu

Çocukluğumun markasıdır Lc Waikiki… Özellikle, bayram zamanları ailemle birlikte gider, istediğimiz bayramlıkları seçerdik abimle birlikte. Ne zaman, bu markanın adını duysam, yüzümde oluşan huzurla karışık gülümsemenin sebebi olur benim için. Ve ben büyüdüm, anne oldum. Şimdi, o huzurla karışık gülümsemeyi kızımda oluşturma zamanı…
Evet, biz yeni nesil anneler, çocuklarımızın her şeyini, en ince ayrıntılarına kadar düşünüyoruz. Sağlığı, okulu, oyuncakları, oyunları ve giyimlerini. Anneler! İşte, giyim konusunda Lc Waikiki, yeni koleksiyonu ve şıklığı ile kurtarıcımız olacak; benden söylemesi.

Nasıl mı?

İşte, bizden size birkaç kombin önerisi! Bir hafta sonumuzu, baştan ayağa kadar Lc Waikiki kombinleri ile nasıl geçirdiğimizi hem fotoğrafladım hem de anlattım.

Hafta sonumuz başlıyor…

Malum büyükşehirlerde yaşayan biz ailelerin doğa ile başbaşa kalabilme açlığı yaşadığı doğrudur. Bu sebeple, cumartesi günleri birkaç saatliğine de olsa doğa ile içiçe geçirmeye özen gösteriyoruz. Binicilik klübü ile başlayan cumartesi günümüz de rahat ve şık; Lc Waikiki kombinimiz ise, böyle:

DSC00985_resized crop son

DSC01002_resized crop

Mis gibi havayı soluduk; bol oksijen aldık; hayvanlarla geçirdiğimiz keyifli zamanımızdan sonra da evimize geldik ve keyfimize keyif katmak için bir de etkinlik yapalım dedik.
Sarı ve yeşilin harika uyumu ile Lc Waikiki ev kombinimize ne dersiniz?

DSC00711_resized crop

DSC00769_resized crop

Veee gece oldu, uyku zamanııı…
Ben tam bir tulum annesiyim; gece uykularında tercihim hep tulum oluyor. Malum, beli açıldı vb. gibi kaygılar yaşamıyorum bu sayede.
Uyku kombinimiz ise, üzerindeki rengarenk kuşların bize iyi geceler dilediği bu çook sevimli Lc Waikiki tulumu;

DSC00929_resized crop

Bir Pazar sabahından günaydın…
Pazar sabahları ailecek dışarıda uzun uzun kahvaltı yapmak bizim için bir ritüele dönüştü diyebilirim.

Bu pazar sabahı kahvaltımızda Mavi’ciğin Lc Waikiki kombini ise, yine rahat ve çok şık oldu.

DSC01108_resized crop

DSC01097_resized crop

Kahvaltımız bitti; mis gibi öğle uykumuzu da uyuduk; uyandık. Şimdi, şık şık gezmeye gidelim mi? Belki sonrasında da sinemada güzel bir animasyon filmi bulabilirsek harika olmaz mı?

Bayıldığım Lc Waikiki kombinimizde sıra; pembe deri ceketi, ekoseli elbisesi, pembe ayakkabıları ve ponponlu şapkasıyla sadece benim değil, kızımın da favorisi;) Ne de olsa biz kadınların ruhunda var süslü olmak…

DSC01126_resized crop

DSC01153_resized crop

İşte bizim Lc Waikiki kombinlerimiz ile geçirdiğimiz bir hafta sonu…

Sizin de, çocuklarınızın da hayatında hep huzurla karışık gülümsemeyle hatırlayacağınız anılarınızın olması dileğimle…

Keyifle kalın…

DSC00955_resized

Hayatımın Tatili

Hayatımın tatili diye başlık verdiğim yazım kimilerine göre şu şekillerde düşünülebilir: ” Hayatımın en zor tatili”, “Hayatımın en yorucu tatili”, “Hayatımın en anlamlı tatili” ya da ” Hayatımın en keyifli tatili” ve daha bir sürüsü aslında.

Sizlere sormak isterim. 3 yaşlarındaki çocuğunuzla uzun bir tatile baş başa çıkma düşüncesi neler uyandırıyor sizde?

İlk başlarda ben de nasıl olur acaba diye düşünmedim değil. Kızım Mavi ile birlikte bir buçuk aya yakın anne kız baş başa bir tatil. Hiç tanımadığımız bir şehirde hem de.

Televizyon oyuncaklar bir anda çıktı hayatımızdan. Yerlerini deniz, kumdan yaptığımız heykeller, denizde balıkları besleme, topladığımız taşları boyama, deniz taşları ile evcilik oynama girmişti hayatımıza. Ve ilginç bir şekilde üç yaş sendromu doruklarındayken gittiğimiz tatilde sendromdan eser yoktu, çünkü ayakları kuma ve suya basıyordu saatlerce, bütün negatif elektriğimizi boşaltıyorduk bu sayede.

Sadece kızım değil ben de keyif alıyordum bu tatilden. Çünkü ikimiz de birbirimizin hoşlanacağı şeyleri yapıyor ve birbirimize bir nevi arkadaşlık ediyorduk. Hani çocukların nazları en çok anneye geçer derler ya, ki normalde böyledir bizim için de, fakat tatilde farklı bir durum oluştu, naz yapmaya gerek yoktu sanki, o anın tadını çıkamaya çalışıyorduk ikimiz de, tıpkı iki arkadaş gibi. Deniz, havuz, kum dışında kalan zamanlarımızda birlikte konsere, gösteriye, sinemaya, canlı müzik dinlemeye, sahilde yürüyüşe, dans etmeye ya da karalıkta dalgaların sesini dinlemeye gidiyorduk.

Hep duyarız ya, siz kendiniz nasıl hissederseniz, çocuklarınız sizin hissettiğinizin kat be katını size geri verirler diye. O kadar doğru ki aslında. On beş gün diye başladığımız tatilimiz, uçak biletini açığa aldırma ve bir buçuk aya yakın beraber tatilimizi sürdürmekle neticelendi. Çünkü ben de rahattım, ben de huzurluydum ve ben de keyifliydim, bu sayede kızım da benim yaşadığım bu duyguların kat be katını bana verdi.

Evet çok yoruluyordum sabah 10:00 gibi odamızdan çıkmayla başlayan günümüz 18:00 a kadar deniz, havuz, kum ve yemek ile geçiyor ve 18:00 sonrası odamızda gidip bir duş alıp hazırlanıp tekrar çıkıyorduk dışarıya, yemek için, sahilde yürüyüş için dondurma eşliğinde, dans için, müzik dinlemek için ya da karanlıkta dalgaların sesini dinleyip birbirimize masallar anlatmak için…Odamıza dönüş gece 22:00 civarı oluyordu. Sonrası zaten o yorgunlukla hoop yatak. İkimiz için de uyku. Belki uyumadan önce ben bir iki satır bir şey okuyabilirsem o kadar işte. Bedenen cidden yorucu bir tempo bir anne için, ama ruhen yaşattığı dinginliği ve huzuru anlatamam.

Çocukla tatil için tavsiyelerim ise şunlar olacak:

  • Mutlaka baş başa çıkacağınız tatilleriniz de olsun, 2 günlük dahi olsa, baş başa ama.
  • Birbirinize kısıtlamalar getirmeyin çok fazla, akışına bırakın.
  • Size aynalık yapan bir olduğunu unutmayın.
  • Siz eğlenin keyfini çıkarın, çocuğunuz da size eşlik edecek.
  • Sadece sizin ya da sadece çocuğunuz seveceği şeyleri yapmayın, ikinizin de keyif alacağını düşündüklerinizi hayata geçirin.
  • Çok eşyaya gerek yok, birkaç mayo ve güneş kremi olmazsa olmazlarınızdan olsun yeter.
  • Çok oyuncağa gerek yok, çünkü doğadaki her şey bir oyuncağa dönüşecek bana güvenin.
  • Otele kapalı kalmayın, şehrin her bir bölgesini keşfe çıkın.
  • Yemeğini sevdiğiniz yerlere hep gidin. Bir bakkal bulun kendinize ve hep oradan alışveriş yapın. Yerel halk ile tanışın, sıcacıklar, isimlerini öğrenin, çat kapı kahve içmeye gidin onlara.
  • Öğlen uyumadı mı, akşam uykusu gecikti mi, yemeğini döktü yemedi mi, altına mı kaçırdı gibi ikinize de stres verecek düşünceleri çıkarın hayatınızdan, o an öyle mutluysa o anı yaşayın. Katı sınırlarınızdan çıkınca mutluluk iki taraflı olacak unutmayın.
  • Çok öpün, çok sarılın çok fotoğraf çekilin.
  • Tatil bitişinde dönerken kendinize birer anı alın, o yaşadıklarınızı ömür boyu ölümsüzleştirin. Birer bileklik gibi, ya da orada kopardığınız bir çiçek gibi, ya da gittiğiniz sinema, konser biletini saklamak gibi.

Baş başa geçireceğiniz tatilin tadını ömür boyu unutamayacaksınız ama sadece ikiniz. Ve tatile çıkarken kendinize tüm yüreğinizle şunu söyleyin: Hayatımın tatiline gidiyorum.
Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek ve bundan sonra paranızı eşyalara değil de böyle deneyimlere harcamak isteyeceksiniz. Eşyaların verdiği mutluluk en fazla bir hafta sürerken çocuğunuzla geçireceğiniz böyle deneyimlerin verdiği mutluluk ömür boyu sürecek çünkü.

Sevgiyle, keyifle kalın…

Kızıma not: Hayatımın tatilini seninle yaşadım kızım. Ağustos ayı 2016 senesi. Bodrum Luvi Otel & Bodrum Samara Otel. Unimed klinikte sevdiğin abiler Vahap abi, İlker hoca. Tuluhan abinin yerindeki yemekler favorindi ( Homemade house) İlk konserin MFÖ Bodrum Antik Tiyatro, ilk gösterin Anadolu Ateşi Bodrum Kale ( biletlerimiz anı defterimizde) Anne kız dövme yaptırdık seninle, yıldız şekliydi seçimin, elimizin üzerinde keyifle taşıdık. Dalmayı öğrendin ve kolluksuz kısa mesafede suyun altından yüzmeyi öğrendin. İlk kaldığımız Luvi Otel de Almanya dan bir abi ve ailesi vardı, Yalçın Cengiz. O kadar sevdin ki Yalçın dede diyorduk. Ve tabiki Canan, Mustafa ve Hakancan Çekinmez çifti hep hatırlayacaklarımız ve unutulmazlarımız arasına girdi.  Balıkları beslemeyi çok sevdin, her hayvan senin arkadaşındı. Küçük kaplumbağa oyuncağını (tosbik) hiç yanımızdan ayırmadık.

Seni seviyorum bebeğim…

İkimize de bu tatilimizi anımsatacak yüzümüzü gülümseten kareler:

DSC07429

DSC07467

 

DSC07575

DSC07587

DSC07743

DSC07735

DSC07787

DSC07621

DSC07488

DSC08377

DSC07904

DSC07947

DSC07959

DSC07950

DSC08623

DSC08668

DSC08692

DSC08616

DSC08353

DSC08232

DSC08148

DSC07895

DSC08749

DSC08777

DSC08761

DSC08076

DSC07982

IMG_0089

IMG_0132

DSC08132

DSC08118

DSC08142

IMG_0496

IMG_0498

IMG_0493

DSC08829

DSC08831

DSC08713

SUNP0040