mavibebegim tarafından yazılmış tüm yazılar

Sen İyi Bir Annesin…

Hani çoğu insan bazen de kendimiz bile başka anneleri gördüğümüzde mutlaka bir kulp takma, eleştirme, yargılama ihtiyacı hissederiz. Karşımızdaki anne de kendini savunmak için çırpınır, ve belki de beyninin bir köşesinde kalır bu ” ben iyi bir anne değil miyim ” sorguları.

Bebeğini geç yatırırsın sorgulanırsın ” Aaa neden bu kadar geç yatırıyorsun, büyümesine engel oluyorsun” . Tam tersi için de geçerli ” Rahat edeyim diye erkenden yatırıyor çocuğunu ” gibi.

Beslenmesi için sen bir düzen oturtmuşssundur ama söz konusu annelikse herkes ahkam kesmeye bayılır. Alkışlanmazsın hiçbir zaman , hep eleştirilirsin , sorgulanırsın, hımmm diye dudak bükülüp sonrasında başkaları arasında bir dedikodunun içerisinde bulabilirsin kendini. “Yoğurdu evde kendi yapmamıştı gördüm, marketten hazır yoğurt yediriyor çocuğa”

“Yemek yesin diye televizyonun karşısında oturtuyor durmadan”

“Hala konuşamıyor mu, bizimki çok önce konuşmaya başladı”

……

Bu cümleler yazmakla bitmez söylemekle bitmez, düşünmekle bitmez. Ama sözün özü şu ” Herkes kendisi en iyi anne , başka anneler hep bir şeylerde yanlış yapıyor mutlaka “

Bu yazıyı yazmama sebep; yemek yerken karşılaştığım bir kadın oldu. Aslında tüm yaşanmışlıkların duymuşlukların birikimi, bu kadıncağız sadece ateşi yaktı. Yan yana masalarda oturuyoruz ve bebekli bir aile görünce gülümseme, selam verme ihtiyacı hissederim, hoşuma gider çünkü çok. Sohbet başlar başlamaz ” pek gelişmemiş, besleme de yanlış birşeyler yapıyorsunuz bence” dedi ve devam etmeye başladı emziriyorum cevabıma karşılık ” sütünüz yaramıyor demek ki” konuşma devam ediyor ” hiç kelimesi yok herhalde , walla ben çok konuşurum oğlumla ” …

Bu kadıncağız toplam 10 dakikada bebeğimi ve beni analiz etti. Bebeğime ve bana çook kötü notlar verdi. Ben sadece gülümsedim 16 aydır doktor, pedagog, gelişim, okuduğum kitaplar, yayınlarım, aldığım eğitimler, bebeğimin nasıl akıllı , uslu , mutlu bir bebek olduğu, her anını beraber yaşadığımız geldi geçti gözümün önünden ve sadece gülümsedim.

Her anne iyi bir annedir, sadece kendimiz değil. Neden “Sen iyi bir annesin” demeye bu kadar korkar olduk ki, ya da hep mi böyleydi acaba.

A Cup Jo’nun blogundan harika bir yazı hislerime tercüman olmuş. Severek paylaşıyorum:

“Kısa bir süre önce bir seyahatimiz sırasında ortalama ayarda bir zincir restoranda mola verdik. Çocukları masaya oturturken yan bölmede oturan çifti farkettik. Bakışlarında yeni anne baba olmuş olmalarının verdiği şaşkınlık vardı. Tükenmiş, şaşkın, sersemlemiş bakışlarına babanın kucağındaki pusetteki bebek eşlik ediyordu. Bize bebeğimizin ne kadarlık olduğunu sordular, belli ki hiçbir fikirleri yoktu çünkü muhtemelen kucaklarındaki kendi bebeklerinin bir gün sonraki halini bile hayal edemiyorlardı. Yemeğin ilerleyen zamanlarında bebekleri yeni doğmuş bebeklere özgü bir şekilde ağlamaya başladı, hani vardır ya, bu ağlamayı duyduğunuz zaman kendi bebeğinizin artık büyüdüğünü ve ağlamasının artık gerçek gözyaşı ile değişik tonlamalarla olduğunu farkedersiniz. Bu ağlama sesi ile çift etraflarına korku dolu gözlerle hatta panikle etraftakilerin tepkilerine baktılar. Onların yanlarındaki masadan özür dilediklerini duydum, bize affetmemizi ister gibi bakınca anne daha birşey söylemeden ben atladım “Sakın bizden özür dilemeyin. O daha bir bebek ve ikiniz gayet iyi bir iş çıkarıyorsunuz. Bizi kesinlikle rahatsız da etmiyorsunuz.” Kocam onayladı hatta bizimkilerin yorgunluktan bitap düştükleri için doğru durdukları ile ilgili bir şaka bile yaptı. Annenin bakışları yumuşadı ve “Bunu söylediğiniz için çok teşekkür ederim.”dedi.

***

İkinci bebeğime sekiz aylık hamileydim, 2 yaşındaki oğlumu çekiştirerek alışveriş yaptığım marketten çıkıyordum. Elimdeki paketleri arabaya koydum ve oğlumu market arabasından kaldırıp kalçamın kenarına oturttum. Oğlumu yerleştirmeye çalışırken yanıma bir kadın yaklaştı ve elini omzuma koydu. İrkildiğimi ve “Ne olur bana birşey satmaya çalışma be kadın, ellerimin dolu olduğunu görmüyor musun?”diye düşündüğümü hatırlıyorum. Eminim o anda kadına bakışımdan bu hislerimi de net olarak yansıttım, bana sakin bir sesle “Sizi oğlunuzla beraber izliyordum. Kendimin sizin zamanınızdaki halimi düşündüm, en basit bir market alışverişinin bile ne kadar zor olduğunu bilirim. Siz iyi bir annesiniz ve oğlunuzla gerçekten çok iyi bir iş başarıyorsunuz. Hamileliğiniz için tebrikler, herşeyin en iyisini dilerim sizin için.”dedi.

Sersemlemiştim. Aslında istediğim ağlayarak boynuna sarılmaktı ama güç bela teşekkür ederim diye fısıldadım ve yanımdan uzaklaşmasını izledim. Özellikle zor bir gün ya da sıkıntılı bir anım değildi ama birisinin, bir yabancının, bana iyi bir anne olduğumu söylemesi herşeydi aslında.

Neden birbirimize daha sık iltifat etmiyoruz? Ve neden birisi bunu yaptığında çok garip geliyor?

Neden olumlu geri bildirimleri kabul etmek bu kadar zor? “Ebeveynlik”kelimesinin kritik etmeyle ve anne savaşlarıyla körüklenen bir kelime olduğu şu içinde bulunduğumuz zamanda, neden bunun farkına varmıyor ve birbirimize destek olmuyoruz?

Arkadaşlarımın hemen hemen her zaman muhteşem annelik yaptıklarını görüyorum. Onlarla arkadaş olmaktan çok memnunum çünkü zayıf zamanlarımda, onların sözlerinden ve güçlerinden destek alıyorum. Şimdiye kadar çocuklarına karşı bir kere olsun sesini yükseltmeyen ve sabrını kaybetmeyen bir arkadaşım var mesela, bir kere bile! Bunun için ona hayranım ve şimdiye kadar bunu ona söylemedim.

Ne kadar zengin ya da zayıf ya da başarılı olmak, ya da modayı yakından takip edebilmek istiyorsam, iyi bir anne olmayı bunlardan daha çok istiyorum.Tanıdığım her anne; çalışanından, çalışmayanına, evde çalışanından, bir çocuğu olan, dört çocuğu olana kadar, hepimiz aynı şeyi istiyoruz sanırım.

Dolayısı ile, eskiden çocuklarının gözyaşlarını silip onları seven bir anne gördüğümde, her zaman sempatik “ben de oradaydım” tadında gülümserken artık bunu yüksek sesle söylemeye başladım. “Sen iyi bir annesin.” Çocuklarının doğumgünü için bütün gece paralanıp doğumgünü pastası yapan arkadaşım pastanın fotoğrafını paylaşınca yorum yapıyorum. ” Sen iyi bir annesin.”

Mevzu ne yapıyor olduğumuzla ilgili değil: Biberonla beslemek, emzirmek, kek pişirmek ya da keki pastaneden almak- önemli olan sevgi ve iyi niyetle bu yahut benzeri şeyleri yapmak. Çocuklarımızı nasıl sevdiğimiz ve onlara değer verdiğimiz tamamen kişiliklerimizle alakalı ama nedenlerimiz tahmin ettiğimizden daha çok birbirine benziyor. Eğer biz anne babalar olarak daha az zamanımızı etraftaki diğer ebeveynleri kritik etmekle, savunmaya geçmekle harcar ve daha çok zamanımızı birbirimize destek olmakla harcarsak, eminim hepimiz için bu ebeveynlik yolculuğu daha da kolaylaşır.

Hepimiz bazen amigolara ihtiyaç duyarız. sende onlardan biri olabilirsin.

Eğer etrafında tandığın iyi bir anne varsa, bunu ona ilk fırsatta söyle!”

#seniyibirannesin

 

Kim Acıkmış Oyunu

Bebeğim için çok fazla oyun hazırlıyorum ama en sevdiği oynamaktan en keyif aldığı bütün oyunlarımızı sizlerle de paylaşmaya çalışıyorum. Bunlardan biri de “Kim Acıkmış” oyunumuz oldu.

Oyunumuzun yapımı çok basit, sadece bir kutu, 4 tane hayvan resmi ve biraz ponpona ihtiyacımız var.

İnternetten bulduğum 4 tane hayvan resminin çıktısını aldım. Özellikle baş bölümlerinin olması önemliydi çünkü ağızları daha büyük alan kaplamalı ve daha rahat yemek yiyebilmeleri gerekiyordu. Hayvan olarak maymun, fil, kanguru ve pandayı seçtim. Çünkü her oyunumuzda farklı hayvanları kullanmaya özen gösteriyorum ki her hayvanı tanıyabilsin, farklı nesneler farklı şekiller ve farklı figürler ile algıda daha çok çeşitlilik olabilsin diye.
Bir adet kapaklı kutu kullandım oyunumuzda. Evde olan herhangi bir kapaklı kutu idi. Ayakkabı kutusu dahi olabilir. Tek önemli olan benim için kapaklı olması idi. Çünkü hayvanlarımızı besledikten sonra kapağını açıp tekrar besleyebilelim istedik.
Bir de farklı renklerde olan ponponları kullandım. Ponponları kırtasiyelerden çok rahat temin edebilirsiniz ya da ponpon yerine farklı nesneler de kullanabilir hatta gerçek yiyecekleri de havuç gibi kısa kısa keserek hazırlayabilirsiniz.

Çıktısını aldığım hayvanların ağız bölümlerini kestim, kutunun üzerinde yerlerini belirledim ve kutunun üzerinde hayvanların ağzına denk gelecek şekilde biraz büyükçe delikler açtım.

DSC_0456_1
Son olarak hayvanlarımızı kutunun üzerine yerlerine yapıştırdım.
Ponponlarımız ve biz hazırız şimdi.

DSC_0467_1

Bir de güzel bir şarkı besteledik oyunumuz için:) Biliyorsunuz biz anneler uydurma şarkı konusunda harikalar yaratırız. Anne olur olmaz büyük bir bestekar girer adeta içimize:)

“Besliyoruz biz neşeyle neşeyle neşeyle,
Besliyoruz biz pandayı,
Pandamızı”

“Kim acıkmış” oyunumuzda kim acıkmış, panda acıkmış deyip bebeğimin ponponlarla pandayı beslemesini gösteriyorum ona. Hem eğleniyoruz hem öğreniyoruz ama bizim için en önemlisi oynuyoruz birlikte. Çünkü çocuk gerçekten de oyun ve sevgi ile büyür.

Oyunla ve sevgiyle kalın…

 

 

Bebek İşaret Dili

Ben, bebeğim Mavi 6 aylık iken başladım bebek işaret dili kullanmaya. Her söylediğim kelimeye denk düşen işareti de kelimeyi söylerken beraberinde yapıyordum. Mesela baba derken baba işaretini, yemek derken yemek işaretini, kitap derken kitap işaretini gibi. Hatta bebek işaret dillerinin olduğu görselleri buzdolabımızın üzerine astım ki, her mutfağa girdiğimizde hem aklımıza gelsin hem de sadece ben değil, eşim arkadaşlarımız da öğrensin ve bebeğimizle iletişimimiz bu yönde gelişsin diye.

Sadece konuşurken değil, şarkılar söylerken de, oyunlarımızı oynarken de bebek işaret dili kullanmaya özen gösteriyordum. Gerçekten de bebeğimize baş baş yapmayı öğretmek kadar kolaydı aslında.  Hem eğleniyor hem işaretleri öğreniyorduk. Bu sayede bebeğim isteklerini bize daha iyi anlatabilecek ve güzel olan iletişimimiz daha da güçlenecekti.

bebek işaret dili 2

(Kaynak: Bebek işaret dili kitabı)

Bebeğim Mavi şuan 10 buçuk aylık ve bana isteklerini işaretleri ile çok güzel ifade edebiliyor ve ben de bundan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. İletişimimiz artık çoook daha keyifli.

IMG_20140530_225103

1. Anne : Açık elinizin baş parmağını çenenize iki kere değdirin.
2. Baba : Elinizi açıp baş parmağınızı alnınıza iki kere değdirin.
3. Bebek : Kucağınızda bebek varmış gibi durup ileri geri hafifçe sallayın.
4. Oynamak : İki elinizin baş ve serçe parmakları açık, diğer parmakları kapalı bir şekilde, yanlarınızda ellerinizi dondurun.

IMG_20140514_003139

5. Daha çok : Bir araya topladığınız parmak uçlarını birbirine değdirin.
6. Dans etmek : İşaret ve orta parmaklarınızla ters v şekli yapın ve diğer elinizin avucunu yukarı bakar şekilde tutup diğer elinizi onun üzerinde ritmik şekilde oynatın.
7. Kedi : Hayali kedi bıyıklarını dışarıya doğru çekiyormuşsunuz gibi yapın.
8. Kopek : Elinizi şıklatın ( ya da bacağınıza iki kere vurun ya da kopek gibi dil çıkararak yapın )

IMG_20140531_135957

9. Teşekkür ederim: Tek elinizin parmak uçlarını çenenize dokundurduktan sonra elinizi önünüze doğru açın.
10. Banyo yapmak: Baş parmaklarınız açık ve yukarı gösterir şekilde yumruk yapın ve ellerinizi vücudunuzu banyoda yıkar gibi yukarı aşağı hareket ettirin.
11. Ağaç:  Dirseğinizi diğer elinizin üstüne koyun. Üstteki elinizin parmaklarını açıp elinizi sağa sola çevirin.

IMG_20140531_174820

12. Çiçek: Elinizde küçük bir çiçeği tutuyormuş gibi yapıp burnunuzun her iki tarafına dokundurun.
13. Üşümek: İki elinizle de yumruk yapıp üşüyormuş gibi titreyin
14. Top: Elinizle bir topu tutuyormuş gibi yapın.
15. Şapka: Avucunuzu şapkanın konduğu yeri gösterir gibi başınızın üzerine bir iki kere dokunun.
Bebeğim Mavi ile birlikte oynadığımız kukla sahnesi oyununu da bebek işaret dili ile yapmış ve pür dikkat izlemiştik.
Seni seviyorum bebeğim…

Mavi'nin bir günü

Mavi bize bir gününü kendi anlatmak istemiş:)

Sabah 10:00 da uyanıyorum. Oooh ne güzel uyanıyorum, hem de bir neşe bir neşe ki sormayın gitsin. Keyfime diyecek yok sabahları. Uyandığımı anlayınca annem hemen geliyor yanıma “ Günaydın bebeğim , ne güzel bir gün değil mi” diye şarkılar söylemeye, beni durmadan öpüp koklamaya başlıyor. Bayılıyorum bu kadına:)

Sonra yoga zamanı ahh ne çok seviyorum ne çok eğleniyorum yoga yaparken. Annem hamileyken de yapardı yoga, oradan aşinayım zaten “ nefeees al, nefeees ver”:)

Sonra şurup vakti benim için. Sevmiyorum sevmiyorum sevmiyorum işte şurup içmeyi. Önce demir şurubu sonra vitamin şurubu. İkisinin de şarkılarını ezberledim artık. “6 damla şurup içiyoruz ki biz” demir şurubu için. “A, C, D vitaminleri çook iyidir ki” vitamin şurubu için.

Oh şurup faslımızı da tamamladık haydi o zaman kahvaltıya.

Kahvaltımızı da yaptık en sevdiğim zamanlardan biri geldiii. Kendi kendine oyun zamanı. Bu zaman için annem bana içi oyuncak dolu bir kutu getiriyor, bu kutuların içindeki oyuncaklar haftada bir değişiyor, kategorize ediyormuş oyuncakları. Ben de 1 ay önce oynadığım oyuncağı unutuyorum, ne heyecanlanıyorum yeniden görünce yahu ben 1 ay önce oynamıştım zaten bunlarla bebek kafası işte:)

Oyunumu da oynadım uykum geldi benim, 3 saatte bir uykum geliyor çünkü. Anneciğimi emerek ve uyku arkadaşım kuzuyu dinleyerek mışıl mışıl uyuyayım o zaman. İyi uykulaaaar.

Günaydınnnn:) Uyandım ben. Bir iki saat arası uyku yetiyor bana ara uykularda.

Yaşasııın şimdi çorba zamanı. İnşallah menüde ıspanak çorbası vardır, bayılıyorum ıspanak çorbasına. Hemen tarifini vereyim sizlere ki bol bol yapılsın bol bol içelim hepimiz oleeyyy:)

“1 patates, 1 havuç, bol miktarda ıspanak, 1 yemek kaşığı çift çekilmiş dana kıyma, göz kararı esmer pirinç, göz kararı bulgur, zeytinyağı ve su. Pişiriyoruz çiğden tereyağı koyup çırpıyoruz. Yeme de yanında yat”

Çorbamızı da içtik yaşasın şimdi gezme zamanı bizim için. Hemen hazırlanalım süslenelim, uyumlu giyinelim, anne kız takım takım giyinmeye bayılıyoruz da biz. Sonra hooop dışarı. Çok romantik bir kadın benim annem. Çiçekleri, böcekleri seviyoruz, mis gibi havayı kokluyoruz, insanları, arabaları sayıyoruz merhaba diyoruz el sallıyoruz.

Evimize geldik. Kendi kendine yeme zamanı şimdi de. Bu zamanı da çok seviyorum ben. Annem beni mama sandalyesine oturtup önüme parça parça yiyecekler koyuyor kendi önüne de parça parça yiyecekler koyuyor, sonra da oturup “Haydi tatlım birlikte kendi kendimize nasıl da güzel yiyeceğiz şimdi diyor” romantik bir çocuk şarkısı da açıyor, bir tek mum eksik inanın. Keyifli keyifli sohbet ederek yemeğimizi yiyoruz. Benim anlamadığım annemin önü, üstü başı tertemiz kalırken, benim önüm, üstüm başım yerler hep kirleniyor.

Yine uykum geldi benim. Anneciğiiim beni hemen uyutur. Ah meme seni ne kadar çok seviyorum bir bilsen.

Uyandım ben:) Bu sefer bir saatlik uyku yetti bana. Oooo babam da gelmiş, yakışıklı, güleryüzlü babam benim. Hep birlikte akşam yemeği yiyeceğiz yaşasınnnn.

Yemek bitsin diye sabırsızlanıyorum, çünkü yemekten sonra hep birlikte dans ederiz biz her akşam. Güzel bir şarkı açarız. En sevdiğim şarkı “ben bay güneşim”. Bu şarkı da sayılara gelince zıplıyoruz çünkü hep birlikte.

Bazen de dans zamanı yerine kahkaha zamanı yapıyoruz. Bu zamana da bayılıyorum. Annem “Kahkaha zamanı başlıyor yaşasın” diyor ve durduk yere annem de babam da kahkaha atmaya başlıyor. Benim de komiğime gidiyor tabii, sonra ben de gülmeye başlıyorum. Bazen gözlerimizden yaşlar gelinceye kadar gülüyoruz. Nasıl rahatlıyoruz anlatamam.

Uyku öncesi sakin keyifli oyun zamanında sıra. Bu oyun da annem, babam ve ben üçümüz oynuyoruz. Ailecek olmanın keyfi başka gerçekten de.

Ooo banyoya gidiyoruz. Nasıl da cıvıl cıvıldır şimdi banyo. Annem hemen süslemiştir küveti renkli renkli ışıklar ve banyo oyuncaklarım ile. Bir de güzel bir banyo şarkısı açmıştır benim için. Hooop babam beni kucağına aldı yaşasıınn koridorda banyonun yolunu tutmaya başladık ben de bir heyecan bir heyecan, sevinç çığlıkları atarak küvete giriyoruz.

Aaa bitti banyodan çıkma sırası zannedersem, çünkü bornozumu getiriyor annem. Hayıııır çıkmak istemiyorum basıyorum ben de yaygarayı.

Kaçınılmaz son tabiî ki de çıktık banyodan annem beni sakinleştirecek sözler söylüyor. Yatağa doğru gidiyoruz, anlaşılan uyku rutini zamanı benim için. Bir anda unutuyorum banyodan çıkış üzüntümü. Çünkü uyku rutinimizi de çook seviyorum. Annem bana güzel güzel masaj yapıyor önce, dişlerime bile masaj yapıyor, rahatlıyor kaşıntılarım, saçlarımı okşuyor tarıyor, pijamamı giydiriyor, Sonra babam eline uyku öncesi kitabımızı alıyor ve bana keyifli keyifli okuyor, resimleri anlatıyor. Sonra ikisi birden öpüyor beni ve iyi geceler meleğim diyorlar. Annem yanıma yatıyor oooo meme geldi, babam da odadan çıkarken klasik müziğimi açıyor. Ben de emerek müziğimi dinleyerek mışıl mışıl uyuyorum.

Seni seviyorum anneciğim,

Seni seviyorum babacığım.

Walt Disney Hayali…

Kayıp Balık Nemo, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Aslan Kral, Külkedisi Sindrella, yalan söyledikçe burnu uzayan Pinokyo, sevimli köpekler 101 Dalmaçyalı, Uyuyan Güzel… Bu karakterleri hayatımıza kazandıran kişi Walter Disney; yani hepimizin yakından tanıdığı ve çoğumuzun onu da bir çizgi karakter sandığı Walt Disney…

Geçenlerde Walt Disney Company ile blogger anneler olarak bir araya geldik. Ve Walt Disney’in eğlenceli dünyasına dahil olduk. Walt Disney kişi olarak benim için farklı bir noktadır, çünkü hayallerinin peşini asla bırakmayanların yaşamları için güzel bir örneklemedir bence. Nasıl mı? Kısaca bahsetmek isterim hayatından.

Walter Elias Disney, 1901 yılında Chicago’da kendi halinde çiftçilik yapan yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Onun diğer çocuklardan farklı kılan şey ise hayal dünyasının çok geniş olmasıymış. Çevresindeki hayvanları inceliyor, onların insanlara benzeyen özelliklerini düşünüyor, kurduğu hayaller eğlencesi ve hayata tutunma amacı oluyor. Disney büyüdükçe bu özelliklerini çizgiye dökerek geliştirmiş. Hatta zamanının önemli bir bölümünü hayvanat bahçelerinde geçiriyormuş. Dostları onun zaman içinde hayvanların konuşmalarını anlayacak noktaya ulaştığını düşünüyormuş. Çizimlerini gösterdiği Kansas City Star’ın yayın müdürü, Disney’in hiçbir yeteneğinin olmadığını söyleyerek umutlarını yıkmış… Walt Disney artık çok az bir paraya kilise için resimler çizmeye başlamış. Sonunda mahalli kiliselerden birinin rahibi; bu genç insanı, kilisedeki etkinliklerin resimlerini çizmesi için küçük bir ücret karşılığı işe alıp, çalışması ve kalması için bir de oda vermiş. İşte bu odada yalnız değilmiş Walter Diney. Ona eşlik eden bir fareyle birlikte yaşamaya başlamış. Günlerini birlikte geçirdiği bu fare, tıpkı o genç sanatçı gibi dünya çapında şöhrete kavuşuyor… Mickey Mouse.
Mickey Mouse ve Walt Disney hikayesi her zaman benim için etkileyici olmuştur. Hayallerinin peşinden koşmak… İşte belki de bu yüzden çocuklarımızın hayal dünyasına ket vurmamak, onları bu konuda cesaretlendirmek aslında öyle önemli ki. Seminerlerimde hep anlattığım bir hikaye vardır: “Bir gün kızım Mavi, babasının terliğini koluna takmış geziyordu evin içerisinde, hayalinde o terlik değil çantaydı çünkü. Eşim de farkında olmadan onun çanta değil terlik olduğunu ve ayağımıza giyilen bir şey olduğunu söyledi. O noktada göz göze geldik, çünkü o çantaydı artık, belki bir saat sonra şapka da olacaktı belki de bir uzay aracı… Bu hayal gücünü desteklemek bizlerin elinde;)

Gelelim Walt Disney Company lansmanına tekrar;) Hayran olduğum Üstün Dökmen’inde katıldığı ve çizgi filmler üzerine uzun uzun konuşulan bu lansmanda, çizgi filmin geldiği noktayı konuştuk. Evet, çizgi film hayatımızın en önemli gerçeği ve olmazsa olmazlarımızdan. Ben bile bu yaşımda çizgi filmsiz bir hayat düşünemiyorum ( Bir animasyon film hastası olarak) Ama evet, bu konunun çok hassas bir konu olduğunun da farkındayım. Çocuklarımız için müthiş bir eğlence aracı, bebeklerimiz ve bebeklikten çocukluğa geçiş için ise ebeveynlerin dikkatli olmaları gereken bir konu. Seçeceğiniz ve izleteceğiniz çizgi film, yedirdiğiniz yemek gibi özene bezene olmalı. Çünkü bu dönemde duyduklarını değil, gördüklerini taklit edecekler ve belki de bu taklit geleceğini şekillendirmeye kadar gidecek. İki örnek vereyim, çizgi filmde paylaşmayı görüyorsa oyuncağını, bir süre sonra miniğiniz de paylaşabilir, fakat gördüğü elinden oyuncağı alınınca bas bas bağıran bir karakterse ya da durmadan bir yerlere vuran, bağıran çağıran bir karakterse, bir süre sonra siz de evinizde bu senaryoyu yaşayabilirsiniz. Ben bile bu yaşımda her Oyuncak Hikayesi ( Toy Story) filmini izlediğimde etkileniyorum, her defasında da diyorum ki evet oyuncakların da bir ruhu var. Bir de bebeklerimizi, çocuklarımızı düşünün. Henüz sorgulamanın, doğru ile yanlışın ne olduğunun farkına varmayan bebeklerimizin gördüklerini taklit etmeye çalışması yadsınmamalı. Bu noktada bizlere çok büyük görev düşüyor. Doğru bir çizgi film, çocuklarımız için de doğru bir arkadaş olacaktır;)

Sevgili Üstün Dökmen’in de değindiği ve bence de çok önemli olan bir konuya daha değinip, yazıma son vereceğim. Çizgi filmlerden müthiş yararlar beklemeyin, çizgi filmler çocuklarımız için bir bakıcı da değil, çizgi filmler çocuklarımız için bir eğlence aracı. Çocuklar hayatla ilgili olan durumları ikili ilişkilerden öğrensin. Diş fırçalayan bir çizgi film karakterinden değil, diş fırçalayan bir anne baba örneğinden öğrensin diş fırçalamanın önemini gibi. Eğer ikisi de birbirini destekliyorsa muhteşem o zaman zaten.

Hayatınızda eğlence her zaman olsun ve hayallerinizin peşinden kaç yaşında olursanız olun siz de koşun ki çocuğunuz da peşinizden gelsin…

Sevgilerimle
İnci Akbay

Başarının Sırrı

Başarının Sırrı

Başarılı bir bilim adamına kendisini diğer insanlardan farklı kılan şeyin ne olduğu sorulur.

Çok ilginç bir cevap verir,

“Başarımın sırrı, ben 6 yaşında iken annemin bana yaptığı bir davranıştır. Buzdolabından süt almaya çalışırken, süt kabını yere düşürdüm. Annem, olayı görünce bana ne kızdı, ne de dövdü.”

“Aaa!… Sütten ne güzel bir göl yapmışsın! Bu gölde benimle biraz oynamak ister misin?” dedi.

Bir süre oynadıktan sonra da:

“Biliyor musun oğlum, herkes kendi kirlettiği yeri, kendisi temizlemelidir. Şimdi bu süt gölünü temizlemek için, benden sünger mi istersin, havlu mu?” dedi.

Elimden geldiğince dökülen sütü temizledikten sonra, annem beni bahçeye çıkardı. Bana bir şeyi düşürmeden nasıl taşıyabileceğimi gösterdi. Sanırım başarımın sırrı, annemin bu davranışı.

Balon Kardeş Oyunu

Balon kardeş oyunumuzu bebeğim Mavi’nin 3. ayından bu yana her ay hazırladım ve oynadık.  Balonları, birbirinden farklı dokularda olacak şekilde yiyecekler ile doldurdum.  İlk başlarda 3 balon ile başladık, sonraki aylarda balonların sayısını yavaş yavaş arttırmaya başladım. Balonların içerisini pirinç, mercimek, haşlanmış nohut, tuz ya da toz şeker, su, yoğurt, kuru çay, kahve taneleri, muz ya da patates püresi, kırık buzlar, sıcak çorba vb gibi yiyecekler ile dolduruyordum ve bebeğime balon kardeş oyunumuzu anlatarak oynamaya başlıyorduk.

“Haydi bebeğim, birlikte balon kardeş oyunumuzu oynayalım, her bir balon birbirinden farklıymış, dokunalım beraber hissedelim mi” diyerek oyunumuz başlıyordu. Birlikte dokunuyor, ağzımıza sokuyor ve balonlarımızın içerisindeki farklı dokuları ve farklı ısıları hissederek oyunumuzun keyfini çıkarıyorduk.

Mavi, balon kardeş oyunumuzdan çok keyif alıyordu. Her defasında da uzun uzun oyunumuz ile oynuyordu. Oyunun başlarında ben de Mavi’ye mutlaka eşlik ediyordum, sonrasında Mavi ile balon kardeş oyunumuzu baş başa bırakıyor ve izliyordum büyük bir keyif ile bebeğimi.

Seni çok seviyorum Mavi…

 

Minik Çoraplar Oyunu

En eğlenerek ve en sevgi dolu hazırladığım oyunlardan bir tanesi de minik çoraplar oyunu oldu benim için. 6 adet dikdörtgen şeklinde kestiğim kartonlara bebeğimin küçülen 3 çift çorabını yapıştırdım. Tabii çoraplarımızı yapıştırmadan önce öptüm, kokladım, sevdim:)

Daha sonra bebeğimin yanına giderek ” haydi bebeğim, minik çoraplar oyunumuzu oynayalım mı ” diyerek bebeğime oyunumuzu anlattım. ” Bunlar senin eski çorapların, ne kadar güzel çoraplarımız, bir eşi burada, diğer eşi burada”

Önce karton üzerine yapıştırdığım bir çorabı elime alıp sevdim. ” Güzel çorap, canım çorap”. Sonra öptüm, okşadım çorabımızı. Sonra da ” Aaa güzel çorabımızın diğer eşi buradaymış bebeğim, bak birbirinin aynısı değil mi” diyerek bebeğimi de oyuna dahil ettim. Ben bunları yaparken, bebeğim beni pür dikkat ve sevinçle izliyordu. Sonra birlikte eşlerini bulmaya çalıştık minik, harika çoraplarımızın.

Seni seviyorum bebeğim…