mavibebegim tarafından yazılmış tüm yazılar

İmaginarium &Anneler de Oynar

Oyuncakta kalite denilince inandığım ve ilk aklıma gelen markaların başındadır Imaginarium benim için. Böyle bir marka ile Türkiye’nin tek konsept mağazası olan İstinye Park İmaginarium mağazasında sevgili blogger annelere ev sahipliği yapmak benim için bir onur ve güzel bir keyif oldu.

Etkinliğimizde iki tema vardı bizim. “Oyunla Büyüyorum” ve “Anneler de Oynar” . Aslında iki ayrı tema gibi gözükse de buluştuğu nokta oyundu. Çocuk gelişiminde için en az fiziksel ihtiyaçları kadar hayati öneme sahip bir temaydı bu.

“Oyunla Büyüyorum” sunumumda bu noktaya dikkat çekmek istedim. Oyunun, bir çocuğun yemek yemesi, uyuması kadar hayati öneme sahip olduğu gerçeğini anlattım. Oyun oynamanın çocuklarımızın hayatını nasıl şekillendirdiğini ve aslında ne kadar ciddi bir iş olduğu. Güldük, eğlendik, zaman geçirdik işte dediğimiz oyunların çocuklarımızın gelişimi için ne kadar önemli olduğunu çok basit örneklerle dile getirdim. Örneğin, masada oturuyorsunuz ve çocuğunuz ayranını içerken döktü diyelim, hemen ikiniz de alın elinize pipetlerinizi ve dökülen ayranı pipetle üflemeye çalışın ve üfleme oyunu yapın. Bu basit ve minik gibi görünen oyun çocuğunuzun çene kası gelişimini güçlendirecek, çene kası gelişimi doğru beslenmeyi ( doğru çiğneme ) ve akıcı konuşmasını destekleyecektir. Doğru beslenme ve akıcı konuşma da sosyalleşebilmesini olumlu anlamda etkileyecektir. Çok basit diye düşündüğümüz oyunun geldiği sonucu böylece daha net görebiliriz.
Başka bir örnek, bir ayakkabı kutusunda delikler açtınız ve açtığınız deliklerden çubuk ya da pipetleri sokarak veya çıkararak bir oyun kurdunuz diyelim. Birlikte çubukları soktunuz, çıkardınız, güldünüz, eğlendiniz. Peki nasıl şekillendirdiniz aslında çocuğunuzun geleceğini. İnce motor becerileri gelişimini desteklediniz.İnce motor becerilerinin gelişimi de el-göz koordinasyonunu destekledi.El-göz koordinasyonunun gelişmesi ile dikkat eksikliği sorununu daha az yaşamaya başladınız. Parmak kasları iyi gelişmiş bir çocuk, yazı yazma , resim yapma, el işi vb gibi durumlardan keyif almaya başladı.Parmak kası yeterince gelişmemiş çocuk için biraz fazla yazma ve okuma ağrıya sebep oldu. Ağrı da yazmayı ve okumayı sevmemesine.Çok basit diye düşündüğümüz oyununun geldiği sonuç gerçekten müthiş.
Örneklerimizle devam etti anlattıklarım. Bütün örneklerin geldiği nokta ise oyunun çocuğumuzun geleceğini nasıl güzel şekillendirdiği üzerineydi.
Bu kadar çok oyun üzerine konuştuktan sonra hepimizin canı oyun oynamak istedi tabiki;) Sevgili blogger anneler ile birlikte “Ben kimim” oyunumuzu oynadık ve oyunun büyüsünde kaybolup keyifli zaman geçirdik.

20150512_131937

Anneler günü döneminde gerçekleştirdiğimiz Imaginarium etkinliğimizde ben de sevgili arkadaşlarıma minik bir anneler günü hediyesi vermek istedim. İşte çok eğlenerek hazırladığım ve sonrasında çok eğlenerek izlediğimiz minik hediyem;)

Annelerimiz için yeni bir ufuk açmaktı bu etkinliğimizin amacı. Yeni ufuklar ve oyuna bir de böyle farklı şekilde bakılabilmesini sağlamaktı.
Etkinliğimizi müthiş enerjisi ile yaşatan Onto İletişim Sevgili Seda ve Deniz’e, vizyonu gibi ilgisi müthiş Imaginarium Türkiye Pazarlama Direktörü Sevgili Kosta’ya, Imaginarium Beş Bölgeden Sorumlu Genel Müdürü Sevgili Luis’e ve etkinliğimizde bize eşlik eden kıymetli arkadaşlarım Socialmomm, Melinasmom, Dinamikanne, Bohemother, Özge Kopuz, Nihan Kayalıoğlu, Ginger Bazaar Blog’a sonsuz teşekkürlerimle…

Hani ben yazılarımı çoğunlukla “Oyunla ve Sevgiyle Kalın” diye bitiririm ya,

Oyunla ve Sevgiyle Kalın;)

Sevgilerimle…

IMG_9907

 

Günümüz Problemi: Bakıcı

Bebeğim 1 yaşına gelene kadar ev işlerine yardımcı olmak üzere haftada bir iki gün ( yarım gün ) yardımcı bir bayan gelirdi. İşlerim ve eğitimlerim yoğunlaşınca eve yatılı yardımcı almaya karar verdik. Çünkü sadece bebeğimin uyku zamanlarında işlerimi yapabiliyordum.  Özellikle bebeğimi gece uykusuna yatırdıktan sonra başlıyordu benim için mesai. Her gece dördü buluyordu yatışım, bilgisayar işlerim, eğitim seminer hazırlıkları vb gibi. Ve ailemin çok uzakta İzmirde yaşıyor olması, İstanbulda çok yoğun olduğum dönemlerde bize eşlik edebilecek bir yakınımızın olmaması ( olması ama olmaması aslında ) gibi sebeplerden bir yardımcımız, bize eşlik edecek bir yaşam arkadaşımız olsun dedik. Bu sebeple bütün ev işleri yardımcımızda olsun, benim çalışmam gereken zamanlarda bebeğimle arada oyunlar oynasın düşüncesiyle başladık yardımcı aramaya. İşin en kolay kısmıymış aslında karar vermek ve aramak.

Başladık yardımcı aramaya, ajansları arıyoruz istediğimiz özellikleri söylüyoruz, çevreye sağa sola haber bırakıyoruz. Derken ilk yardımcımızı bulduk. Türkmen bir bayan. Tam bir ay çalışıp maaşını aldıktan hemen sonra çalışmak istemediğini söyledi. Biz de yeni birini bulana kadar daha çalışmasını istedik. O gece evimizin bahçesine çıkıp çığlık çığlığa bağırmaya , kendini yerden yere atmaya başladı. Hastalığı varmış dediğine göre. Ama sanki rol yapıyordu. Hemen ambulansı aradım yanında, gelirken polisin de eşlik etmesini istedim. Polis lafını duyar duymaz kriz geçiren kendini yerden yere atan bayan birden iyileşti, geçti bahçedeki sandalyeye oturdu ve polisi karıştırmayın dedi. KURAL 1: Yabancı uyruklu yardımcıların ayrılmak istediklerinde ya da başka bir iş bulduklarında yaptıkları en büyük numara buymuş.

Biz yine başladık yardımcı arayışına. Yine bir Türkmen bayan bulduk. Her şeyi konuştuk yine baştan. “Evin tüm işi sende olacak, bebeğimin tüm bakımı bende olacak, sadece keyifli zamanlarında mesela bebeğim boya yaparken ona eşlik edeceksin, ben de işlerimi yapıyor olacağım” Anlaştık. “Yaparım yaparım her şeyi yaparım ” diyerek. Yine bir ay çalıştı, maaşını aldı ve ertesi günü izine çıktı ama ne gelen var ne giden. Aradık ben çalışmayacağım artık sizinle dedi ve ertesi günü birazcık daha fazla maaşla başka bir işe başladığını duyduk. KURAL 2: 10 dolar bile fazlasına sizi çok rahat yüzüstü bırakabiliyorlar.

Yine arayışlarımız başladı ama kırgınlıklar ve kızgınlıklar ile arayış içerisindeydik. Yine birini bulduk. Özbek bir bayan. Ve yine “yaparım yaparım herşeyi yaparım” dedi. Şaşırmadık hiç bu lafına tabiki de. Bu sefer iki ay sürdü birlikteliğimiz. Çünkü tek uğraşı telefon ve televizyondu malesef. 106 ekran televizyonu küçük buldu odasındaki. Bu çok büyük bir şımarıklıktı aslında. Ülkesinde 200 dolar iken doktor maaşı, bizim ülkemize gelip hiçbirşey yapmadan bunun kaç katını almak ve üstüne şımarıklık yapmak gerçekten sinir bozucuydu bizim için. Ama suç bizdeydi bu sefer. Çünkü biz zannedersem fazla iyi niyet gösterdik.  Evde kahve ve süt tozu ayrı ayrı varken, ben bunları içmem bana hazır karışmış olandan alın deme cesaretini yine biz verdik aslında. Ve yollarımız ayrıldı yine. KURAL 3: Herkes yerini bilecek. Hiçbir zaman ailenizden biriymiş gibi değil de, sınırlarınızın olduğu seviyenizi koruduğunuz bir çalışma ortamı olacak.

Yakın zamanda başlayacak yine bir yardımcımız. Bakalım sonumuz hayırlı olur inşallah bu sefer:)

Aklıma gelmişken diğer kurallardan da bahsedeyim. Benim dikkat ettiğim kurallar bunlar.

KURAL 4: Yatılı bir yardımcı arıyorsanız mutlaka yardımcınıza HIV Ag/Ab, Anti-HCV, HBsAgQ2 ve Syphilis testlerini yaptırın. ( Özellikle yabancı uyruklu ise )

KURAL 5: Eğer bir bakıcı arıyorsanız ve bulduysanız tam olarak tanıyana ve alışana kadar ( uzun dönem kalıcı olacağına inanana kadar ) bebeğinizin temel bakımını siz veya bir akrabanız yapsın. Yemek yedirmek, altını değiştirmek ve uyutmak. Fiziksel ihtiyaçlarını kim karşılarsa bebeğinizin, ona bağlanır. Ve bağlandığı kişinin birkaç ay sonra hayatından çıkması bebeğinizde şimdi farketmeyeceğiniz fakat ileride ortaya çıkabilecek sorunlar yaratabilir. Güvensizlik, bağlanma korkusu gibi.

KURAL 6: Diyelim ki bir yardımcı buldunuz ve birkaç ay sonra sizi terkedip gitti ya da yollarınızı ayırdınız. Bebeğinizin onu aramaması, onun eksikliğini fazla hissetmemesi için ilk bir hafta her gün beraber dışarı çıkın, parka gidin, oyunlar oynayın, oyuncaklara binin. Evinizde de dekorasyonda değişiklik yapın mutlaka. Bütün evi yeni eşyalarla değiştirin demek değil bu yanlış anlamayın. Koltuklarınızın yerini değiştirin, salona büyük bir tablo asın ya da salona bir oyun çadırı kurun gibi.

KURAL 7: Ne zor işlermiş bunlar demeyin hiç bir faydası yok. Ben çok dedim çünkü:)

Düzgün, sizi anlayan, ahlaklı insanlara denk gelmeniz dileğimle…

Sevgilerimle…

 

Blogger Anne Olmak!

Hep diyorum ya yalnız bir hamilelik ve doğum ve doğum sonrası geçirdim diye. Tecrübelerini dinleyebileceğimiz veya bana hamilelik, doğum, bebeğimle ilgili yardımcı olabilecek, tavsiye verebilecek ya da moral verebilecek kimse olmadı yanımda. Ben de kendimi kitaplara verdim, o eğitim senin bu eğitim benim katıldım ve kendi çabalarımla eğitildim ve öğrendim bir çok şeyi. Ama bu öğrendiklerimi de aktarmam gerekiyordu. Hayatımın en büyük felsefesidir benim “Paylaşmak Güzeldir”. Çünkü ben paylaşılmayan moralin, bilginin, tecrübenin zorluğunu çok yaşadım. Kimse yaşamasın istedim ve bebeğimin doğuşu ile girdim sosyal medya dünyasına. Önceleri instagramda başladım anlatmaya, paylaşmaya. Akabinde bir blog ve facebook açtım ve devam ettim paylaşmaya.

Ama kolay olmadı tabii. Hem yalnız herşey ile ilgilenmek zorundasın hem de bloğunu , sosyal medyanı tıpkı bebeğin gibi ihmal etmemelisin.

Evet bu bir iş. Blogger anne olmak hem de çok ciddi bir iş. Her işten daha yoğun bir iş. Çok kişiyi etkileyebileceğin bir iş. Yazdığın yazıların, paylaşımların, ürün önerilerin, tavsiyelerin hem de öyle hayati öneme sahip ki. İşin içerisinde bebek var, çocuk var sana inanan anneler var çünkü.

Paylaştığın içerikler birilerine fayda sağlayabilecek ya da birilerine dokunabilecek ya da birilerine iyi gelebilecek içerikler olmalı. Yoğurt nasıl yapılır gibi değil, daha mutlu anne nasıl olurum gibi.

Mesai kavramın olmayacak. Sabah 8, akşam 5 gibi bir durumun hiç bir zaman olmayacak. 7-24 süren bir mesai olacak bu. İşte bu yüzden sevmelisin, gönül vermelisin. Paylaşmayı sevmiyorsan sakın bulaşma. Sadece benim çocuğum en iyi olsun diyorsan aman. Senin çocuğunun nesli ne olacak derdin yoksa boşver zaten. Yazmayı, anlatmayı, okumayı, araştırmayı ve dediğim gibi en önemlisi paylaşmayı sevmelisin önce.

Etkinliklere gideceksin, seminerlere gideceksin, yeniden eğitim hayatın başlayacak. Annelikse mevzu, bitmeyecek öğreneceklerin ve anlatacakların çünkü. Ama hep temiz olmalı, bebeklerimiz gibi saf olmalı ve doğru olmalı anlattıkların.

Ürün tavsiyelerin olacak ama inandığın ürünleri tavsiye edeceksin. Bir gün a bebek bezi ürünü etkinliğine gidip onu tavsiye ederken, diğer gün b bebek bezi ürününü tavsiye eder diğer gün de c bebek bezi ne güzel dersen sorarım sana orada ne yapıyorsun sen diye. Kazandığın para da sosyal medyan da temiz olmalı çünkü.

Ama dediğim gibi zor bir iş blogger anne olmak. Önce seveceksin dediğim gibi. Ve inandıklarının peşinden gideceksin. Seni her çağıranın peşinden değil. Evet popüler bir meslek aynı zamanda. Ama sadece istediğin popülerite ise yine dur derim. Emek olmadan, sevgi olmadan, samimiyet olmadan olmaz. Sadece popülerite peşinde olursan yanında çocuğun ,elinde zayıflama çayı ya da hapı ile fotoğraflarını çeker paylaşırken bulursun kendini, isterse 100.000 takipçin olsun istersen süper anneyim diye gezin. Sen çocuğunla masal diyarından çıkmış gibi boy boy poz verirken insanların sağlığı ile  oynarken buluverirsin kendini. Aman dikkat.

Ürünleri ve markaları annelerle buluşturacaksın ama bu öyle inançla ve tertemiz olmalı ki. Ama yine başka şeyler peşinde olursan, sen çocuğun için a ürününü kullanırken, a ürününün rakibi b ürününü ballandıra ballandıra anlatırken buluverirsin kendini. O zaman da samimiyet nerede diye sorarım sana. Senin çocuğun çocuk da diğerleri ne diye sorarım. Amaann!!!

Ve yine sadece popülerite peşinde olursan ve yine okuyup, araştırmaya, yazmaya üşendiğin için başka bloklardan “kopyala yapıştır” yapıverirken buluverirsin kendini ve insanları ne yerine koyduğunu düşünmeden ortalıkta başın dik!!! blogger ANNEyim diye gezinmeye devam edersin. Taa ki birileri bu yazının kaynağı burasıydı ama diyene kadar. Sonra o başın bir eğilir ki , amaan!!!

Ya da hiç bir eğitimin almadan, başkalarının  bloğundan aldığın bilgilerle söyleşiler, eğitimler verirken buluverirsin kendini. Nasıl olsa aynı şehirde yaşamıyoruz, nasıl haberi olacak diye düşünürsün. Anya mı Konya mı meselesine dönüverir birden. Ama dünyanın küçük olduğu suratına bir tokat gibi iniverir sonra.

Blogger anne olmak binlerce katı anne olmak demek. Evine, eşine ve bebeğine doya doya zaman ayırıp, onlar uyuduğu zaman sabahlamak demek bloğunun başında.

Önce sen iyi bir anne olacaksın, çocuğuna yetemezken, çocuğunu mutlu edemezken değil bloğun okulun mekanın şaton olmuş ne fayda ki…

Önce sen okuyacaksın, öğreneceksin, deneyimleyeceksin ve en önemlisi inanacaksın ki sonra paylaşacaksın.

Her mesleğin iyisi kötüsü vardır. Doktorun da, en kutsal meslek dediğimiz öğretmenin de tıpkı bu meslekte de olduğu gibi. Ama unutmamamız gereken bir şey var ki, daha çok dikkat edeceksin davranışlarına çünkü seni takip eden sadece eşin ve çocuğun olmayacak artık.

Sevgiyle, paylaşımlarla ve inandıklarınızla kalın olur mu…

 

Ne Oldu Da Birden Bire İşler Değişti!

Çocuğumla severiz biz dışarı çıkıp özgürce yürümeyi, gezmeyi… Ama ne zaman dışarı çıksam çevremde gözlemlediğim davranışların çoğu genelde şu şekilde: Çocuklu ailelerin, çocuklarının ellerinde ya tablet ya telefon var. Birbirlerine soru sorarken bile birbirlerinin gözlerinin içine bakmıyorlar çünkü o an tablette ya da telefonda ya gol atıyorlar, ya şeker patlatıyorlar ya da bir şeyler izliyorlar. Sohbet yok, hareket yok, paylaşma yok, dayanışma yok. Teknolojinin içinde kayboluş var sadece. Tamam, teknoloji bizim de hayatımızın içerisinde ama her şey de olduğu gibi, yeri var, zamanı var, sınırı var ve doğru kullanımı var. Ama hayatın en önemli parçası olması hele ki çok küçük yaşlar, çok küçük beyinler için kesinlikle yok. Maalesef ki teknoloji hayatımıza girdi ve hareketsizleşmeye başladık bizler de, bizleri örnek alan, onlara aynalık yaptığımız çocuklarımız da. Halbuki insan organizması hareket etmek için yaratılmış. Niye bu doğal dengeye karşı geliyoruz ki! Neden bu doğallığa kendimizi bırakmıyoruz ki!
Çocuğunuzun ilk doğduğu anları düşünün. Yapmaya çalıştığı en önemli şeylerden biri hep hareket halinde olmak. O minik eller ve o minik ayaklar hep hareket halinde değil miydi? Ve nasıl da seviniyorduk o minicik eller ve ayaklar kıpır kıpırken. “Balerin olacak benim kızım”, “yüzücü olarak benim oğlum”, “sporcu olacak benim çocuğum” diye yeni doğmuş bebeğimizin başında gururla hayaller kuruyorduk. Biraz daha büyüdüğü zamanları düşünün. İlk yürümeye başladığı zamanlarda, o hareket edebilme kabiliyetinin onda yarattığı sevinci, gururu ve özgüveni düşünün. O zamanlar ne mutlu oluyorduk dimi. Tekrar tekrar yürümesi için açıyorduk kollarımızı ve bize doğru gelmesi için “gel gel” diyorduk ve gelebilince de sevinçten alkışlıyorduk “harikasın sen” diye. Peki şimdi biraz daha büyüdüğünü düşünün. İstediği gibi koşturup hoplayıp zıplayabildiği dönemlere geldiniz ve ne olduysa birden bire “çok hareketli” kelimesini çok yaramaz anlamda kullanmaya ve bunun olumsuz ve kötü bir şey olduğunu neden düşünmeye başladık birden. Birkaç sene önce hareket ediyor diye sevinç alkışlarımıza ne oldu peki!
Lütfen hep aklımızın en önemli köşesinde olsun şimdi söyleyeceklerim: Hareket eden, spor yapan çocukların; her zaman daha sosyal, daha özgüveni yüksek, daha başarılı, daha paylaşmayı bilen, daha takım çalışmasını hisseden, daha sağlıklı ve daha mutlu oldukları çok aşikar değil mi. Aslında dahalarım saymakla bitmezken, ve biz bu dahaların hepsini öyle çok iyi biliyorken neden önce düşüncelerimizi ve yaşam şeklimizi hani en başta söylediğim gibi doğallığına bırakmıyoruz!
Bence hareket zamanı dostlarım, spor zamanı. Sadece kendimiz için değil. Bizim her davranışımızı taklit etme konusunda mükemmel birer usta olan harika çocuklarımız için de. Çünkü çocuklarımız bizim aynamızdır , ben hep hatırlarım aynamı ve dikkat ederim aynadaki görüntüme.
Aynanın karşısına geçin ve istediğiniz kadar spor yapmanı istiyorum deyin. Siz spor yapmadıkça görüntünüzde hiçbir değişiklik olmayacaktır çünkü.
Mutlu anneler mutlu çocuklarımız için derim ya hep, spor yapan ebeveynler spor yapan çocuklarımız için de dostlarım. P&G ‘yi spor yapma bilincini yerleştirmeyi amaçlayan olimpikanneler hareketinden dolayı ve bu bilinci yaymak adına yaptığımı iletişimden dolayı tebrik ediyorum. Hadi hemen www.olimpikanneler.com ‘a girip sizler de bu proje hakkında çok daha detaylı bilgiler edinin.
Sevgiyle, mutlulukla ve sporla kalın…
Ebeveyn Koçu İnci Akbay

olimpikannelergorsel

Kendi Hikayem Luzyo Kolyemde…

Her zaman sevmişimdir bir şey alırken ya da hazırlarken kendimden bir şeyler katmayı, kendime ait olduğunu ve benim için özel olduğunu hissetmeyi. Çünkü bana dair anılar koyarım hep içerisine, bu bazen küçücük bir not dahi olabilir, ya da bir gömlek üzerine baş harflerimizi işlediğim.

İşte tam bana göre bir kolye bulmuştum ben, hikayemi anlatabileceğim, beni anlatan.

Önce dilediğim boy, renk ve tarzdaki Luzyolocket’ı seçtim. Sonra sembollerden benim dünyamı anlatan sembolleri seçtim ve başladım hikayemi anlatmaya. İstediğim stildeki zinciri ekledikten sonra istediğim kolye ucu ile süsledim. İşte bana özel, beni anlatan Luzyo hikayem vardı artık.

Herkesin hikayesi gerçekten güzeldir, özeldir ve tektir; sadece kendine aittir.

Benim hikayemde seçtiğim sembollerde bir M harfi vardı hayatımın harfi diye düşündüğüm. Bebeğim Mavi’nin harfi.

Eylül ayı doğum taşı vardı, hayatımın ayı. Bebeğimin doğduğu ay.

Sonsuzluk ve şans vardı. Çünkü Mavi bizim hayatımıza sonsuz bir şans ile geldi.

Bir çiçek vardı seçtiğim sembollerde. Hiçbir kokuya benzemese de bebeğimin kokusu, en yakın bu şekilde anlatabilirdim diye düşündüm. Hani cennet kokar derler ya, işte ben o kokuda sarhoş oluyorum her gece.

Bir melek kanadı vardı ki büyük bir iyilikle geldi bize bebeğim. Onun iyiliği bize de herkese de yansımıştı sanki hepimiz yeniden doğmuş ve bütün iyilikleri çeker olmuştuk hayatımıza.

Ben kendi hikayemi taşıyorum artık boynumda.

Siz de kendi hikayenizi anlatmaya başlamak ister misiniz;)

www.luzdemia.com

Hikayelerinizle, en güzel anılarınızla ve mutlulukla kalın…

Oyunun Önemi ve Bebek İşaret Dili Kayseri Semineri

Kayseri Anneleri Ve Alpin Oyun Atölyesi, Kayseri Novotel’de seminer vermek üzere davet etmişti beni.

Uçaktan iner inmez beni Kayseri annelerinin kurucusu ve organizasyonun tatlı sahibesi Ayşegül karşıladı.Birlikte kahvelerimizi içip tatlı tatlı ön hazırlıklarımızı tamamladık önce. Aslında benim yapmam gereken pek de bir şey kalmamıştı. Ayşegül, organizasyonun en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve hazırlıklarını tamamlamıştı.

Novotel’de, keyifli bir kalabalık ile tanıştım önce. Sadece annelerin değil, babaların da katılımının olması çok hoşuma gitmişti. Çünkü çocuklarımızı tek başımıza yetiştirmiyoruz bizler. En önemli yardımcımız ve rol model alınan en önemli diğer kişi babalarımız çünkü.

Sunumuna “Oyunun Önemi” ile başladım. Klasik bildiğimiz şeyleri anlatmayı sevmem sunumlarımda. Zaten insanların bildiklerini, onlara tekrar anlatmaya gerek yoktur çünkü. Farklı bir bakış açıcı kazandırmaktır önemli olan.
“Oyunun Önemi”nde oyun oynamanın ne kadar ciddi bir iş olduğunu konuştuk, çocuklarımıza oyun oynayarak kişilik gelişimlerine neler katabileceğimizi konuştuk. Örneğin, oyun oynarken beklemenin, oyunun içerisinde bekleme oyunları yaparak aslında beklemeyi öğrenmenin ne kadar önemli olduğuna değindik. Çünkü en büyük “irade kontrol gücü”nü beklemeyi öğrenerek yapabiliriz bu hayatta. Bu gelecek için çok büyük bir erdem ve sağlam temelli başarı yollarını açar bize. Ne kadar küçük yaşta ve nasıl öğrenebileceğimizi konuştuk.
Oyun oynamanın bilişsel, duygusal ve sosyal faydalarından bahsettik ve oyun oynarken dikkat edeceğimiz püf noktalar neymiş baktık. Hani oyun oynamak ciddi bir iştir demiştim ya, işte bu ciddi işe tüm dikkatimizi verebilmemiz için etrafta dikkatimizi dağıtacak hiçbir şeyin olmaması gerektiğini konuştuk ve bunun için neler yapabileceğimizi.

“Oyunun Önemi” sunumumdan sonra bir ara verdik ve konuklarımızla kısa ama tatlı bir sohbet içerisine girdik.
Aradan sonra “Bebek İşaret Dili” sunumuma geçtik. Bu konuda ne kadar farkındalık yaratabilirsem o kadar iyi olur düşüncesindeyim hep. İnandığım ve çok önemsediğim bir konu Bebek İşaret Dili benim için. 12 aylık bir bebeğin, tüm ihtiyaçlarını hatta karmaşık düşüncelerini bile işaret dili ile nasıl kolay ve nasıl rahat anlatabildiği videoyu izledik, temel işaretleri öğrendikten sonra. Düşünsenize, bebeğiniz ağlamadan size bezini değiştirmenizi istediğini söylüyor ya da oyun oynamak istediğini söylüyor. Hem de daha bir yaşına bile girmemişken ya da yeni girmişken. Böyle bir durumun bebeğinizde yaratacağı özgüveni ve mutluluğu bir düşünün. Ve ebeveynleri de… Bebeğini anlayabildiği ve ihtiyacına hızlıca cevap verebildiği için karşılıklı sağlanacak sapasağlam ve olumlu etkileşimi düşünün. Hiçbir bebek huysuzluk ya da yaramazlık olsun diye ağlamaz ( bu kelimeleri hiç sevmem ve hiç kullanmam, anlaşılır olması açısından kullanıyorum. Çünkü huysuz demek huyu olmayan demek ve yaramaz demek işe yaramayan demek. Her bebeğin huyu vardır hem de çok güzel huyu vardır ve her bebek yarar hem de çok güzel yarar bu dünyaya. Siz de dikkat edin olur mu. Kurduğumuz cümlelerin hayatımızı şekillendirdiğini hep hatırlayalım olur mu) Bir bebek ağlıyorsa bir ihtiyacı olduğu için ağlıyordur. Fiziksel, zihinsel ya da duygusal bir ihtiyacı. İşte bu ihtiyacı bize anlatabilmeleri ve bizim de anlayabilmemiz için mükemmel bir iletişim yolu aslında Bebek İşaret Dili.
“Bebek İşaret Dili” anlatımım bittikten sonra duyarlı anne ve babalarımızın sorularını cevapladım.

Ve duyarlı anne babalarımızın katılımcı belgelerini imzalarken minik minik sohbetimiz devam etti.

Ve tatlı sahibemiz Ayşegül’ün buram buram kokan çiçeği kollarımla kavuştu.

Sonra da havaalanı yolu ve İstanbul’a geliş ve bebeğime sımsıkı sarılma ile bitti günüm.
Kayseri annelerine bu güzel organizasyonu için yürekten teşekkürlerimi ve bahsettiğim duyarlı anne ve babalarımıza kocaman alkışlarımı gönderiyorum bir kere daha.

Oyunla, sevgiyle ve işaretlerle kalmaya devam edin olur mu…

Sevgilerimle…

DSC_0067

DSC_0073

DSC_0077

DSC_0086

DSC_0109

 

DSC_0153

DSC_0170

DSC_0191DSC_0199

DSC_0239

DSC_0242

DSC_0262

 DSC_0251

Bebeğimin Penceresi

 

IMG_20140402_231309

Bugün oyun zamanı bendeydi. Tüm gün bebeğim Mavi’nin gözünden bakmaya çalıştım hayata. İşte Mavi’nin gözünden Mavi’nin penceresi:

1. Sabahları uyanınca çok neşeli oluyorum nedense perdeler duvarlar bile komiğime gidiyor, gülesim geliyor hep.

2. Ananem bana “tel sarar kızıma tel sarar” deyip elleriyle bir şeyler yapıyor. Tamam çok komik ama niye tel sarıyorum, hem tel sarmak da ne demek, off çok kafam karışık.

3. Yaşasın kendi kendime yeme zamanım gelmiş, bayılıyorum bu zamana, annem önüme minicik minicik kırıntılar koyuyor ben de kendim yiyiyorum tabii her defasında hemen ağzımı bulamıyorum, ne zor yerdeymiş bu ağzın yeri de ama olsun.

4. Bütün oyuncakları ağzıma sokmalıyım, aayy dişlerim çok kaşınıyor, ne gerek varsa su dişlere anlamadım gitti oysaki benim memelerle aram çok iyi. Bi birini emerim bi diğerini ki.

5. Bu ek gıda olayı da nerden çıktıysa. Gereksiz bence. Daha önce piiirt diye yapardım kakamı, simdi ıkın Allah ıkın.

6. Ellerim, ayaklarım eskiden çok başına buyruktular durmadan kafama çarpıyordum. Ama ben çok güzel terbiye ettim onları, artık ne istersem onu yapıyorlar.

7. Minik şirin parmaklarım var benim. Çok seviyorum onları, hep onlarla oynuyorum. Yok yok ben en çok memeyi seviyorum sonra parmaklarımı.

8. Ayy hıçkırık tuttu beni yine. Birincide, ikincide hoşuma gidiyor hık hık derken gülüyorum, sonra çok uzatıyor sinirim bozuluyor. Sonra annem meme veriyor bana hoop geçiyor. Bu süt ilaç gibi bir şey valla.

9. Gaz çıkarmak, geğirmek pek hoş bir şey değil ama ben yapınca pek hoşuna gidiyor bizimkilerin, ooh yarasın, rahatlasın kuzucum diyorlar. Bu iste bir terslik var ama anlamadım gitti.

10. Hersey o kadar buyuk ki annecigim, koltuklar masalar kapılar. ..kucucuk kalıyorum, yetemiyorum hicbirseye. Sana o kadar muhtacim ki annecigim, disari cikarken buz gibi havada beni cirilciplak cikarsan dahi birsey diyemem ki bilemem ki. 11. Annem beni hep” cennet kokulu kizim” diye seviyor, benim kokumla cok rahatliyormus. Aslinda biliyor musun anne, biz bebekler annelerimizi “cennet kokulu annemiz” diye severiz. Aslinda biz cok rahatlariz sizin kokunuzda.

Dikkat! Aynadaki Yansımam Büyüyor…

Çocuklarımız bizim aynamızdır aslında. Onların nasıl birer birey olmasını istiyorsak bizler anne baba olarak önce kendimize dönüp bakmalıyız. Çocuğumuzun yapmasını istediğimiz ama yapmadığı davranışlarda kendimizi sorgulamalı, kendimizde bu davranışları alışkanlık haline getirmeliyiz. Onlar bizim aynamız unutmayın. Gelin bir uygulama yapalım beraber:

Gözlerinizi kapatın ve kendinizi bir aynanın karşısında düşünün şimdi.
Sizin elinizde hiçbir şey yok, aynanın karşısına oturdunuz.
Aynaya kitap oku deyin / kitap okumanı istiyorum / kitap okumak çok faydalıdır vb deyin ve uzaklaşın aynanın karşısından.
Sonra tekrar gelin aynanın karşısına. Aynadaki görüntünüze bakın, elleriniz hala bomboş. “Kitap okumaktan bahsettim ama senin elinde hala kitap yok “ diye düşünmeye başlayın. “Bu kitabı okumanı istiyorum “ deyin ve tekrar uzaklaşın.
Tekrar gelin aynanın karşısına , yine aynadaki görüntünüzde değişen hiçbir şey olmayacaktır.
İsterseniz binlerce kere gidin gelin oturun aynanın karşısına, ister kızın ister tatlı tatlı anlatın. Bu sonuç hiçbir zaman değişmeyecektir.
Sonucu sadece siz elinize bir kitap alıp okumaya başladığında değiştiğini görebilirsiniz. İşte o zaman belki de hiçbir şey söylemenize bile gerek kalmaz.

Bu bir örnekti sadece. Kitap okuma örneği. Bunun daha başka boyutlarını da düşünün lütfen. Saygılı olmak, yalan söylemek, paylaşmak ve daha bir sürüsü…

Unutmayın taşın üzerinde damlayan suların taşı şekillendirmesi gibi, zamanla çocuklarımızın karakteri şekillenir ve çocukluk döneminde gerçekleşen karakter şekillenmesi, kişilik oturması ile çocukluk kapısı bir daha açılmamak üzere kapanır.

Peki neyi yanlış ya da neyi doğru yapıyorum acaba diye düşünüyorsanız bunun da çok basit bir çözümü var aslında. Eşiniz , siz ve tamamen tarafsız bir arkadaşınızı/komşunuzu ya da tanıdığınız birini alın yanınıza ve çocuğunuzun evcilik oynaması için bir ortam oluşturun.
Siz, eşiniz ve arkadaşınız çocuğunuz evcilik oynarken gözlemleyin çocuğunuzu, notlar alarak. Oyuncağına bağırdı mı ya da bebeğinden bir şey istediğinde ve yapmadığında sinirlendi mi ya da bebeğine yemeğini yedirirken hırçın mı davranıyor, bebeğini uyutmak için nasıl bir yol izliyor, oyuncaklarına nasıl yaklaşıyor, nazik mi yoksa hırçın mı vb gibi.
Sonra üçünüz aldığınız notlar üzerinde konuşun ve sadece düşünün.
Ve düşünürken de şunu hep aklınızın bir köşesinde tutun. Çocuklar duyduklarını değil, gördüklerini yaparlar ve bu hayattaki en büyük taklit ustalarıdır. Annelerinin, babalarının taklit ustasıdırlar.

İşte bu yüzden çocuğum çok yaramaz, çok huysuz, çok sinirli, hiç söz dinlemiyor vb diye konuşurken durun bir düşünün. Belki de siz çok sinirlisiniz ya da belki de siz çocuğunuzu dinlemiyorsunuz ve onlar sadece sizi taklit ediyorlar.

Ebeveyn Koçu İnci Akbay