mavibebegim tarafından yazılmış tüm yazılar

Evinizi Kimlerle Paylaşıyorsunuz!

Anne olmak demek, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmek demekmiş. Belki de şimdiye kadar hiçbir şeyi, hiç kimseyi hatta kendini bile bu kadar önemsemedin, düşünmedin ve hayatı akışına bıraktın. Ama anne olunca işler değişti, attığın her adımı, kullandığın her kelimeyi bile titizlikle yapar oldun tıpkı her anne gibi.

Her annenin hayatı bebeğinin doğuşu ile değişir, şekillenir, güzelleşir ve en ince ayrıntılarına kadar özenerek yaşanmaya başlanır. Daha önce hiç akla bile gelmeyen konular artık annelerin hayatının en önemli araştırmaları olmaya başlar.

Araştırırsınız ve ürkersiniz hem de çok fazla ürkersiniz.

İnsanların her gün 2 – 3 gram kadar deri pulu döktüğünü öğrenirsiniz ve ürkersiniz.

Bu haftada 28 gr yapar yani bir paket cips kadar! Ve bunların da evimizdeki toz kenelerinin besinleri olduğunu öğrenirsiniz ve ürkersiniz.

Bebeğim büyüyor ve halının üzerinde, koltuklarda oyuncakları ile oynuyor, diş kaşıntısından dolayı parmaklarını çoğunlukla ağzına götürüyor. Gözle görülen bir tehlike var mı hayır yok! Ama öğrenirsiniz ki “evinizdeki halının sadece bir metrekaresinde 1000 kadar toz akarı (mite)ve mobilya döşemelerinizde yaşar “ ve yine ürkersiniz.

Yatakta oyunlar oynuyor, zıplıyor, yuvarlanıyor ve uyuyor mışıl mışıl. Yine gözle görülen bir tehlike yok! Ama öğrenirsiniz ki “ Bir insanın yatağı ortalama olarak 10 bin toz akarı ( mite ) barındırır.” Ve yine ürkersiniz.

Her anne ürker hem de çok. Çünkü gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu parçacıkların bir araya gelmesi alerjiye neden olur. Ancak mikroskop altında görülebilecek kadar küçük olan ev tozu akarları, alerjiye duyarlı kişilerde hapşırma, öksürme ve burun akıntısına sebep olurken, özellikle çocuklarda yaşamı tehlikeye atan astım krizlerini tetikleyebilir.

Son 5 yıl içinde yapılan araştırmalarda Türkiye’de hemen hemen her 4 çocuktan birinin alerjik hastalığa sahip olduğu ortaya çıkmış. Ülkemizde alerjinin en önemli sağlık problemlerinden biri olduğunu artık kabul etmemiz lazım. Peki ne yapacağız? Tabi ki ilk olarak yaşadığımız ortamı buna göre korumakla işe başlamalıyız.

Bu ihtiyaçtan yola çıkan elektrikli süpürge markası Dyson, 2 özel ürünü ile aslında biz ürken annelere yaşadığımız ortamı nasıl koruyabileceğimizi anlatıyor:

Tozu, kiri ve mikroskobik partikülleri dahi ayrıştıran DC52, diğer süpürgeler gibi filtrelere ve toz torbalarına gereksinim duymuyor. 5 yıl yedek parça ve işçilik garantisine sahip DC52, patentli siklon teknolojisi sayesinde alerjenleri bile emiş gücü kaybetmeden yakalıyor. Daha temiz hava çıkışına sahip olan DC52 astım hastalarının ve çocuklu ailelerin için de oldukça ideal bir buluş.
Dyson mühendisleri DC52 ürününü gerçek ev ortamlarında ve mikrobiyoloji laboratuvarlarında araştırma yaparak 10 yıla eş değer ev tozu ile test ettiler. Diğer süpürgelerin bir hazne dolusu toz ile girdikleri emiş gücü ölçüm testine Dyson, 10 yıllık bu toz ile girdi. Dyson Cinetic™ DC52 bu testten, filtre bakımı ve emiş gücü kaybı olmadan başarıyla geçti.
Özellikle bu makine için geliştirilen V6 dijital motor, bataryadan daha fazla güç aldığı için cihazın emiş gücünü arttırır. Yeni yapılandırılmış olan motorlu başlık toz ve kirlerle her yüzeyde başa çıkar. Başlıktaki karbon fiber kıllar, statik elektriği azaltarak ince tozların sert zeminlerden toplanmasını sağlar. Sert naylon kıllar ise halıdan kiri temizler.
Elektrikli süpürgesiyle alışılagelmiş makinelerden farklı bir vizyonla üretilen Dyson Cinetic™ DC52 ile sadece alerjiye karşı korunmuş olmayacaksınız, aynı zamanda toz torbası ve filtre bakım derdiniz de ortadan kalkacak.
Ömür boyu emiş gücünü hiç kaybetmeyen Dyson Cinetic™ DC52, toza karşı alerjisi olan astım hastaları ve çocuklu ailelerin dostu olarak hayatınızın sonuna kadar evinizde…
Dyson DC62 Digital Slim ile sadece alerjiyi değil, dolaşan kabloları ve hantal süpürgeleri unutun.
Son teknolojiyle tasarlanan ve kablolu süpürge kadar güçlü olan Dyson Digital Slim™ 20 dakika kesintisiz kullanım süresi ve sabit emiş gücü ile zemin, tavan ve ulaşılması zor yerlere yüksek manevra kabiliyeti ile kolaylıkla ulaşır. “

 

DC62_02A4

Screen Shot 2015-06-01 at 1.55.59 PM

Yaşadığımız ortamı koruyabildiğimiz, ürkmeden yaşayabildiğimiz günler diliyorum…

 

Çocukları Hapsolmasın…

Cezaevinde bir hafta yaşadım ve o günlere dair anılarımı “Cezaevinde Bir Ben” yazımda paylaşmıştım. İşte bu yüzden “Çocukları Hapsolmasın” projesini duyar duymaz sessiz kalmak istemedim ve azıcık bile olsa farkındalık yaratabilirim düşüncesiyle sizlerle bu projeyi paylaşmak istiyorum .

Benim kaldığım koğuşta hamile biri vardı. Yan koğuşumda ise çocuğu olan bir anne, çocuğuyla kalan bir anne vardı. O minicik çocuğun kahkahalarını da, ağlamalarını da duyunca içimden geçenleri anlatamam ki o zaman daha anne de değildim. Bazı günler duvara tık tık yapardı. “Kuş var orada dimi” diye sesini duyardım ve yan koğuştan “cik cik” sesleri yükselirdi , sesler yükseldikçe ben battaniyenin altına gizlenirdim “Allahım yaşatma kimseye bunları ” diye ve ağlardım sessizce ve saatlerce. Bunları yazarken bile çok etkileniyorum , bir de yaşarken ki halimi düşünün. Bir de bunları yaşayan annelerin halini düşünün lütfen.

“Çocukları Hapsolmasın” projesinin basın bülteni: Lütfen elimizi kalbimize koyalım ve duyarlı olalım.

“ İçerdeki Çocuklara” Anaokulu

Anneleri cezaevinde olduğu için, parmaklıklar arasında yaşamak zorunda kalan 0-6 yaş arası cezaevi çocuklarının oyun ve eğitim imkanlarının iyileştirilmesi için “İçerde çocuk var” adıyla bir sosyal proje başlatıldı.
Projeyle Türkiye genelindeki 7 kadın ceza infaz kurumundaki anaokullarının iyileştirilmesi amaçlanıyor. Projenin ilk adımı Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle İstanbul Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı.

Çeşitli meslek gruplarından 24 duyarlı vatandaşın gönüllü olarak yola çıkıp, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ile bir araya gelerek başlattığı İçerde Çocuk Var adlı projenin amacı, cezaevlerinde, annelerinin hem yatağını hem de kaderini paylaşan miniklerin hayatına dokunarak geleceklerine katkıda bulunmak. Proje,cezaevi çocuklarına öğrenebilecekleri, eğlenebilecekleri eksiksiz bir anaokulu ortamı oluşturmak, yeşil alanlar yaratarak doğayla tanışmalarını sağlamak, gelişimlerine uygun yemek hazırlanabilecek mutfak inşa etmek ve dış mekan oyun alanı kurarak cezaevi içinde özgür bir yaşam alanı yaratmayı hedefliyor.

İstanbul Bakırköy Cezaevi’nde başlayacak proje kapsamında, mahkum annelerinin kaderini yaşamak zorunda kalan cezaevlerinin masum çocukları için kaynak bulmak amacıyla çeşitli etkinlikler ve kampanyalar yapılacak. Ayrıca, İstanbul Valiliği’nin izniyle alınan 4528’e gönderilecek SMS’ler ve banka hesap numarasına yapılacak bağışlarla kampanyaya gelir sağlanacak. Böylece, mevcut anaokullarının iyileştirilmesi ve anaokulu bulunmayan kadın cezaevlerinde de yeni ana okullarının yapılmasında kullanılacak. Hedeflenen anaokullarının çocuklara kazandırılmasından sonra ise proje, cezaevi çocuklarının dışarıdaki yaşıtları ile eşdeğer eğitim şansına sahip olmalarını sağlamak ve cezaevi yaşam koşullarının iyileştirilmesi için devam edecek.

İlk adım İstanbul’ da
Türkiye’deki 7 tane kadın ceza infaz kurumunda yaklaşık 5 bin kadın mahkum var. Bunlardan 370 Kadın mahkum, 0-6 yaş arası çocuklarını kendi yatağında yatırarak cezaevinde büyütüyor. Örneğin, İstanbul Bakırköy Kadın Cezaevi’nde mahkum anneleriyle cezaevinde yaşayan 0-6 yaş arası 53 çocuk var. Bakırköy Cezaevi’ndeki çocukların bir kreşi var ancak bu kreşin de iyileştirilmesi, eğitici oyuncak ve kitaplarla yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Projenin ilk adımı da Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle Bakırköy Cezaevi’nde atılacak.

Oyuncak ve oyun arkadaşları yok
Cezaevinde doğan ya da annelerinin kucağında parmaklıklar arkasına gelen, cezaevlerinin masum çocukları, hayatlarının en önemli evrelerini yaşıtlarının sahip olduğu birçok şeyden yoksun, olumsuz koşullarda geçiriyor. Oyun oynama ve eğitim almaları gereken zamanlarını annelerinin koğuşunda, çeşitli suçlardan mahkum, yetişkin kadın koğuş arkadaşlarıyla geçiren çocukların, bu süreçte yaşadıkları deneyim, hayatlarının sonraki dönemlerini özellikle ergenlik ve gençlik yıllarını ne yazık ki derinden etkiliyor. Koğuşlar kalabalık olmasın diye her koğuşa sadece bir çocuğun konulduğu cezaevi çocuklarının oyuncak ve kendi yaşıtı oyun arkadaşları yok.

“İçerde Çocuk Var” projesi ilk adım İstanbul’da Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı. Tüm mimari ve inşaat hazırlıkları tamamlanan anaokulunun çok yakın bir zamanda tamamlanması hedefleniyor. Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu tamamlandıktan sonra Türkiye’de bulunan diğer Kadın cezaevlerine de anaokulu kazandırılacak. Böylece proje ile cezaevi çocukları, kreş, oyuncak ve oyun arkadaşlarına kavuşacaklar.

Proje ile ilgili detaylı bilgiye www.icerdecocukvar.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

Bağış için ;
COCUK yazıp 4528’ e SMS gönderilebilir.
Banka bağışı için; Vakıfbank Kadıköy Şubesi, Şube kodu 012 Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TL)
TR 94 0001 5001 5800 7303 0490 01

 

 

Çocuklarımız ve Tertemiz Dünyaları

Çocuklarımızın öyle masum, öyle harika bir dünyaları var ki. “TÜZDER Üstün Zekalılar Derneği”nin yayımladığı, Akif Seven ve öğrencilerinin hazırladığı “Çocukların gözünden atasözleri ve deyimler” resimlerinde bunu öyle güzel hissediyorsunuz ki. Tertemiz dünyaları ve tertemiz beyinleri bizlerin bazen yüzünü güldürüyor, bazen de aklımıza bile gelmeyecek şekilde şaşırtıyor. Nasıl mı? İşte deyimleri nasıl resmettikleri;)

KENDİNE GELMEK;)

kendine-gelmek

 

UCUZ ATLATMAK:)

ucuz-atlatmak

 

SUDAN CEVAPLAR:)

sudan-cevaplar

 

KULAKTAN DOLMA:)

kulaktan-dolma

 

GÖZ GEZDİRMEK

goz-gezdirmek

 

ELİ AĞIR OLMAK:)

eli-agir-olmak

 

ATEŞLE OYNAMAK:)

atesle-oynamak

 

BİRBİRİNE GİRMEK:)

bir-birine-girmek

İtiraf ediyorum bana daha önce hiç bu kadar sevimli gelmemişti bu deyimler;)

Bu tertemiz beyinlerin, bu tertemiz hayal güçlerinin ömür boyu tertemiz ve böyle dahiyane kalması dileklerimle bütün çocuklarımızın…

 

 

Ben Paranoyak Bir Anne Miyim…

Sen paranoyak bir annesin lafını ilk duyduğumda hemen paranoyak kelimesinin gerçek anlamı neymiş tam olarak ona baktım. “Aşırı endişe veya korkuyla karakterize edilen, sıkça mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlıktır.” yazıyordu vikipedide. İşte dedim bu bazen ( tamam tamam bazen değil çoğu zaman ) benim. Sonra bu kelimenin anlamında hemen değişiklik yapmak istedim. Paranoyak kelimesinin anlamı buysa eğer, paranoyak anne kelimesinin anlamı da şu olmalıydı bence: ” Dünyadaki en önemli varlığı çocuğu olan, doğum yapmış kadının hissedebileceği en doğal en içgüdüsel kaydılar, annelik içgüdüsü ” Evet bence böyle çok daha güzel oldu hem:)

Evet kabul ediyorum her anne gibi benim de kaygılarım müthiş derecede. Hepimiz annemizden yaşamışızdır bu kaygıları, “off anne ne abartıyorsun” demişizdir. Telefonumuza ulaşamayınca defalarca aramıştır annemiz bizi, sesimizi kötü duyunca bir şey mi var iyi misin diye defalarca sormuştur annemiz bize. Tüm arkadaşlarımızı ve ailelerini çok yakından tanımak konusunda defalarca ısrar etmiştir annemiz bize. Ve daha bir sürüsü… Ve her defasında “off anne ne abartıyorsun” demişizdir dimi. Taa ki anne oluncaya kadar. İşte o zaman bir bakmışız ki offf abartıyorsunuz dediğimiz anne modeli oluvermişiz birden. İçimizdeki o tatlı paranoyak ( bence içgüdü ) çıkıvermiş ortaya birden.

Eminim hepimiz geceleri bebeğimiz uyurken nefes alış verişini kontrol etmişizdir. Nefes alıyor mu diye.
Eminim hepimiz geceleri yorgan üstüne kapandı mı diye uykularımızdan sıçramışızdır.
Eminim hepimiz bebeğim kucağımdayken ya düşersem diye triplere girmişizdir.
Ve daha bir sürüsü…

Ben de itiraf ediyorum…

Bebeğim kucağımda uyurken simit yerken ya susamları gözüne kaçarsa diye simiti yemeyi bıraktım.
Yürüyen merdivenlerde bebeğim kimin kucağındaysa ya düşürürse kaygısı ile belli etmeden önüne ya da arkasına geçip çaktırmadan korumaya çalıştım.
Yatakta hiçbir zaman eşimle ortamıza yatırmadım. Babasıdır elbet ama ya uyku hali bebeğimin üzerine döner ya da çarparsa diye, hep kendi tarafıma yatırdım.
İlk defa yalnız uçakla günübirlik iş seyahatine gittiğimde, uçak dönüşümde yol boyu ağladım. Ya uçak düşer ölürsem bebeğim bensiz ne yapar diye.
Bebeğimi en güvendiğim insan anneme bile bırakıp dışarı çıktığımda defalarca aradım. İyi mi ne yapıyor ağlıyor mu yoksa diye.
Arabayla seyahat halindeyken, hızımız kaç olursa olsun ( 50km/h bile olsa ) aklıma türlü türlü kötü senaryolar gelip “biraz daha yavaş gidelim” dedim.
Çocuğumu yarım saatliğine bile evde yardımcımızla bırakıp çıkmadım, ya ben yokken çocuğumu alır kaçırırsa diye.
Ve daha bir sürüsü…

Bütün bunlar paranoyaklıktan mıdır yoksa eski Türk filmleri ile büyümemizden midir yoksa annelik içgüdüsünden midir bilmem. Ama bildiğim çok güzel bir şey var. Çocuklarımız bizim şimdiye kadar yaşadığımız ve yaşayacağımız en muhteşem duygu ve bu muhteşem duygu için bu kaygıları yaşıyor olmamız çok da doğal. Çünkü bunun adı annelik.

Annelikle ilgili minik bir örnek ile bitireceğim yazımı:
Anne tavşanlar, yavrusunu dünyaya getirmeden önce çok acı da çekse, ağzı ve ayak tırnakları ile kendi tüylerini yolup doğacak çocuğu için pamuktan bir yatak hazırlar. Yavrusu dünyaya geldikten sonra, onları soğuk ve rutubetten korumak için bu tüylerle sarıp sarmalar. Ne zaman ki yavruları tüylenmeye başlar, işte o zaman yavrularını sakladığı bu pamuk yataktan dışarı çıkartır ve hayata hazırlamaya çalışır.

Anne olan anlar , olmayanlar da anne olunca anlar;)

Bu müthiş içgüdülerinizle, sevgiyle ve mutlulukla kalın olur mu…

Uyusun Da Büyüsün…

“Uyusun da Büyüsün Ninniii” diye ninnilerle büyüdük hepimiz ve çocuklarımızı da bu ninnilerle uyutuyoruz ya , o kadar doğruymuş ki aslında uyusun da büyüsün lafı. Çünkü uyku sırasında beynimizde bulunan hipofiz bezi adı verilen bir bezden büyüme hormonu salgılanıyor. Büyüme hormonu, bebeklerin ve çocukların kemiklerinin, kaslarının, organlarının büyümesinde, boylarının uzamasında önemli bir role sahip. Bununla birlikte fiziksel olarak dinlenilen ve beynin gelişiminin daha aktif olduğu dönemdir uyku.

Bu sebeplerle bebeğim iki aylık olduğunda bizler uyku rutini oluşturmaya ve bunu düzenli hale getirmeye karar verdik.

Uyku rutinimizde önceliklerimizi belirledik. Önce gece ve gündüzü ayırt edebilmesi için geceleri tamamen karanlık bir oda olmasına özen gösterdik. Ve en önemlisi belki de bir uyku saatimizin olması ve ne olursa olsun bu uyku saatine hep sadık kalmamız konusuydu. Biz gece uyku saatimizi 22:00 olarak belirledik. Eşimin işten gelmesi 20:00 civarında oluyordu ve ben baba kız vakit geçirmeleri konusunda ısrarcıydım. Bu sebeple bebeğim için aylardır uyku saati 22:00. Şimdilerde bu durum daha çok hoşuma gitmeye başladı. Çünkü en önem verdiğim konulardan biridir ailecek akşam yemeğinde hep birlikte masada olmamız ve sohbet ederek yemek yememiz. Tabii saatin bizim için 22:00 olması zor da oldu. Aslında bizim seçimimizdi ve zor olanı seçmiştik. Daha erken saatlerde uyutup, eşimle veya misafirliğe gelen arkadaşlarımızla daha rahat vakit geçirebilirdik, ya da daha erken dinlenebilirdik ama peki ya baba kız & anne baba kız vakti ne olacaktı. Sadece hafta sonlarına mı kalacaktı. İşte bu düşüncelerle belirlediğimiz uyku saatine hep sadık kaldık, nereye gidersek gidelim veya evimize kim gelirse gelsin.

Uyku rutinimizin ayrılmaz bir diğer parçası müzik oldu bizler için. İlk 5 ay, buzuki orhan kolik albümünü dinleyerek uyudu bebeğim. Bu albüm anne karnı seslerinden oluşuyordu ve bebeğin aylardır alışık olduğu sesleri duyarak rahatlamasını sağlıyordu. Gerçekten de öyleydi. Müziği kapatınca ağlayan bebeğim, müziği açar açmaz susuyor ve gözlerini kapatıp uykusuna devam ediyordu. Evet bizler için biraz değişik seslerdi bunlar. Eşim pek memnun değildi aslında 🙂 “fan fan fan ” kulağımda çınlıyor resmen diyordu 🙂

Beşinci ayından sonra klasik müziğe geçtik, şimdi ondokuz aylık ve hala devam ediyoruz klasik müzikle uyumaya. Yatağa yatar yatmaz “nay nay ” diyor ve açıyoruz müziğimizi. Uykuya daldıktan birkaç saat sonra kapatıyoruz.

Odamızda gece uykuları öncesi ılık bir bardak su içerisine lavanta tohumları koyup bırakıyordum. Lavanta kokusu özellikle ilk aylarda ( kolik olabileceği dönemde ) rahatlamasını sağlıyordu bebeğimin.

İlk aylarda uyku rutinimiz şu şekildeydi: Banyo, masaj, ağız temizliği, pijama faslı ve müzik açılır beraber yatıp memede uyuyorduk.

Biraz daha büyüyünce uyku rutinimize kitap okumayı da dahil ettik. Az yazılı, büyük resimli kitapları resimlerine baka baka okuma keyfi de dahil oldu. Özellikle Koray Avcı Çakman’nın kitaplarını çok keyifle okuduk. Fakat gece uykusu rutinlerimizde okuduğumuz kitabı sadece geceleri çıkarıyorum. Gündüzleri o kitabı görmüyor. Uyku öncesi kitabımız ve “okuduktan sonra uyuyacağız” mesajını doğru verebilmek için.

Biraz daha büyüdük, on sekiz aylık olduk ve uyku öncesi rutinimize diş fırçalama da dahil oldu. Eskiden gazlı bezle ya da tülbentle ( ılık su ile ) ağzının içini temizlerdim. Şimdilerde diş fırçalama keyfi yapıyoruz.

Bebekler uyumak için bir uyarana ihtiyaç duyarlar. Biz bu uyaranı ben& meme olarak yaptık ilk zamanlarda. Sonraları o uyaran ben oldum sadece. Beraber sarılıyoruz ve uyuyoruz. Bebeğim uyuduktan sonra kalkıyorum yanından ve blog, yazı vb gibi kendi işlerimi hallediyorum ve sonra yine gidip kıvrılıp yatıyorum. Gece acıkınca uyanıp emip tekrar uyumaya devam ediyor. Evet biz hala beraber uyuyoruz ve iki yaşına kadar da beraber uyuyacağız. Herkesin anneliği iyidir ve herkesin anneliği doğrudur. Bu da benim doğrularımdan bir tanesi.
“Birlikte uyuyan anne ve bebeklerde stres hormonlarının seviyesi ayrı uyuyanlara göre daha düşük bulunmuştur, ve özellikle bebeğin sağlıklı büyümesi için dengeli olması gereken kortizol’un da daha dengeli olduğu bulunmuştur. Bebeklerimizi ve çocuklarımızı sağlıklı büyütmek için onları beslemek ve korumakla ilgili elimizden gelen her şeyi yapıyorsak, onlarla birlikte uyumanın da bir ihtiyaç olduğunu akıldan çıkarmamak gerek. Annelerine yakın olan bebeklerin beyin ve kalp büyümesi için gerekli büyüme hormonları ve enzimleri ayrı olanlara göre daha yüksek düzeylerde olduğu belirlenmiştir. Bebekle birlikte uyumak onun uzun vadedeki duygusal gelişimini de destekler. Uzun süreli çalışmalarda, anne babalarıyla uyuyan çocukların daha mutlu oldukları, daha az endişeli oldukları, daha yüksek özgüvenleri olduğu bulunmuş”

Dediğim gibi beraber uyumak benim doğrum ve inancım. Her annenin kendi doğrusu ve inancı olduğu gibi. Naçizane Adem Güneş Güvenli Bağlanma kitabınızı okumanızı tavsiye edebilirim bu konuda.

Diğer bir konuda hiç sallayarak uyutmadım bebeğimi. Ama aylar boyunca anne karnında hareket halinde uyumaya alıştıkları için aslında sallanarak uyumayı öğrenmeye çok yakın bebeklerimiz. Fakat ben tercih etmedim. Sallanarak uyumaya çok yakınlar, evet, ama bilmiyorlar aslında ve ben de bunu öğretmek istemedim. En zor zamanlarda sarılıp sadece poposuna minik pış pışlar ile uyutmayı tercih ettim. Fakat bu gerçekten anne karnından çok aşina oldukları bir durum. Bebeğim sallanarak uyumanın ne olduğunu bilmezken oyuncak bebeklerini kucağında sallayarak uyutmaya çalışıyor mesela:)

Minik pışpışlar iyidir bence ama şahit olduğum öyle sallamalar var ki. Bebek, uykusu olduğu için değil, sallamanın şiddetiyle sersemleyip uyuyakalıyor. Sallamanın derecesi arttıkça beyin gelişimine nasıl zarar verildiği ile de ciddi makaleler var, unutmayın. Sallıyorsanız minik minik sallamaya devam edin naçizane tavsiyem.

Bir bebeği en iyi annesi tanır. Ve bebeği için uygun eğitimi ya da yolları bulur.  Ben uyku eğitimi ile ilgili konulara inanmadım. Ağlayarak uyuma kısımlarına özellikle. “Bırakın bir süre ağlasın, her geçen gün ağlamaların dakikaları azalacaktır” kısmına. “Ve sonra öğrenecektir kendi kendine uyumayı” kısmına. Bence ağlamaların sürelerinin azalması tamamen çaresizlikten. Çaresizlik, öğrenilmiş bir duygu haline gelip, uyuyakalıyorlar. Böyle bir duyguyu yaşatmak istemediğim için “bırakın ağlasın , nasıl olsa uyuyacaktır” sözlerine hiç aldırış etmedim. Uyanınca biraz bekledim, kendi kendine tekrar uyuyacak mı diye. Fakat anne dediğinde ya da ağlamaya başlayacağını anladığım anda yanında oldum hep. “Ben buradayım , güvenle ve huzurla uyuyabilirsin bebeğim” mesajını vermeye çalıştım. Kendinizi bebeklerinizin yerine koyun olur mu.

Mışıl mışıl uykularla, sevgiyle ve mutlulukla kalın…

 

Çocuklarımızın Zekasını Geliştirmek İçin Tavsiyeler

Üstün Zekalılar Enstitüsünden Gürkan Yaşar Bey ile yaptığımız söyleşide Gürkan Bey, bizlere çocuklarımızın zekasını geliştirebilmek için harika önerilerde bulundu. “Paylaşmak Güzeldir” inancımla bu harika söyleşiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Çocuklarımızın zeka gelişimi için önerileriniz nelerdir?

• Çocuğunuzu ’bilgisayar oyunu yazsan, nasıl bir oyun olurdu. Kahramanları, oyun kuralları vb. hakkında neler yapardın? ’ gibi sorular sorarak düşünmeye teşvik edebilirsiniz.
• Yeni bir yemek hazırlasan, içine neleri farklı koyar, nasıl bir yemek yapardın sorusu üzerinde birlikte fikir yürütebilirsiniz.
• Çocuğunuzla gazetede okuduğunuz ve televizyonda izlediğiniz haberleri tartışabilirsiniz. Çocuğunuza güncel konular hakkında kendi fikirlerini sorabilir, Dünya ’da olan olaylar hakkında eleştirel düşünmesini teşvik edebilirsiniz.
• Çocuğunuzun evde hangi konularda zorlandığını birlikte saptayıp, onunla birlikte onun için gerekli “özel kuralları” oluşturabilirsiniz. Örneğin; önceden saatlere göre düzenlenmiş şablon bir ders çalışma programını uygulamak yerine, çocuğunuzun ihtiyaç ve isteklerine yönelik özel bir programı birlikte oluşturabilirsiniz.
• Kuralları kendi sözcükleri ile ifade ederek öğrenmesine yardımcı olabilirsiniz.
• Hangi istisna durumların kuralları bozabileceğini birlikte düşünebilirsiniz.
• Ondan, örneğin ailenin birlikte yaşamasını kolaylaştıracak kurallar oluşturmasını isteyebilir, daha sonra bu kuralların takibi görevini ona verebilirsiniz.
• Herhangi bir oyunun kurallarını ve nasıl oynandığını açıklaması da ona yardımcı olacaktır.
• Kendisini lider pozisyonlarında hayal ettirerek, kurallar koymasını isteyebilirsiniz. Örneğin, ”Apartman yöneticisi olsaydın, apartman sakinleri ve görevlisi için ne gibi kuralları, ne sebeple koyardın?” gibi.
• Kurallara uyma konusunda çocuğunuza model olabilirsiniz. Evin içinde koyduğunuz kuralları beraber uygulamanız daha sonra çocuğunuzun bu kuralları tek başına da uygulamasına yardımcı olacaktır.
• Çocuğunuz kurallara uygun davrandığında onu takdir ettiğinizi gösterebilirsiniz. Böylece çocuğunuzun kurallara uygun davranışı ileride daha sık sergilemesini desteklemiş olursunuz.
• Çocuğunuzu kurallarını kendi koyacağı bir oyun üretmesi konusunda cesaretlendirebilirsiniz. Daha sonra bu oyunu beraber oynayarak, çocuğunuza kurallara uyma konusunda model olabilirsiniz.
• Çocuğunuzun kuralları oyunlarla öğrenmesini sağlayabilirsiniz. Birlikte kazanmanın kurallara bağlı olduğu bir oyun oynayabilirsiniz.
• Kurallara uyulmadığında sonuçlarının neler olabileceğini birlikte değerlendirebilirsiniz.
• ”Beyin fırtınası” teşvik edilmelidir. Çocuğunuzun bir konuya bulabildiği kadar yaklaşım oluşturması, bir sorunun çözümü için aklına gelen bütün çözüm önerilerini dile getirmesi ve en uygun çözüm seçmesine teşvik edebilirsiniz.
• Arkadaşlarına iltifat ve beğenisini nasıl sunacağını öğretebilirsiniz. ’Bugün saçını çok beğendim’.’ Ayakkabın yeni mi? ’Yazın çok güzel’ gibi.
• Aykırı fikirlerini diğerlerini incitmeden nasıl söyleyebileceğini öğretebilir, bu konuda örnek alabilirsiniz. ’İlginç bir düşünce ama ben senin fikrine (sana) katılmıyorum…’
• Çocuğunuza fikirlerini ifade etme konusunda destek olabilir, onu bu konuda cesaretlendirebilirsiniz. Gerektiği durumlarda çocuğunuzun da fikrini almak bu becerisinin gelişmesine yardımcı olacaktır.
• Televizyonun sesini kapatarak, şimdi sence ne oluyor? Bu kadın ne hissetti, neden ağlıyor? Gibi duyguları adlandıracağınız çalışmalar yapabilirsiniz.
• Günlük yüz mimiklerine, beden hareketlerine bakarak, aile üyelerinin duygularını anlaması için ’Şu anda duygum ne? Oyunu oynayabilirsiniz.
• Çocuğunuzun karşılaştığı karmaşık görünen bir durumun, planlandığında kolayca çözülebilecek bir problem olduğunu fark etmesini sağlayabilirsiniz. Örneğin “odasını toplama” işini bir problem durumu olarak ele alıp, adım adım planlayarak tamamlaması konusunda yol gösterebilirsiniz.
• Çözmesi gereken sorunun bitmiş halinin nasıl görüneceğini zihninde canlandırmasını isteyebilirsiniz. Örneğin, ”odanı toplayıp düzenlediğinde nasıl görüneceğini, hangi eşyanın nerede daha iyi olabileceğini gözünde canlandır.” Bu, onu çözümü bulma konusunda motive edecektir.
• Çocuğunuz herhangi bir konuda çözüm aradığında, ondan daha önce benzeri durumlarda izlediği yolları düşünmesini ve anlatmasını isteyebilirsiniz.
• Çocuğunuzdan sabah gününün planını yapmasını isteyebilir, akşam da birlikte bu planın üstünden geçebilirsiniz.
• Çocuğunuzun ilgi alanına giren konular hakkında basmakalıp (örneğin ”iyi-kötü”, “güzel-çirkin ”şeklinde) yorumlar dışında kendine ait değerlendirmeler yapması için onu yüreklendirebilir, ona örnekler sunabilirsiniz. Seyrettiğiniz bazı filmleri, okuduğunuz bazı kitapları onunla birlikte eleştirebilir, kendi bakış açısını oluşturmasını sağlayabilirsiniz.
• Çocuğunuzu çeşitli durumlarla, insanların çeşitli davranışları ile ilgili olarak zihinsel dedektiflik yapması için teşvik edin. Mümkün olan her bakış acısını, niyeti ve amacı tarif ettirmeye çalışın. Örneğin; basında çıkan rakamları veya bir konuşmacının söylediklerini birlikte değerlendirebilirsiniz. “Sence bu kredi kartı reklamının amacı ne? “ ya da “Adam bize toplumdaki suçluların, suç işleme nedenlerinin neler olduğunu söylemeye çalışıyor?” gibi.
• Herhangi bir görüşü o kişinin niçin söylemiş olabileceğini onunla tartışmanız çocuğunuzu etraflı düşünmeye teşvik edebilir.
• Her gün, o gün yaşadığınız sosyal problemleri, bu problemlerden sonra sadece sizde oluşan duyguları çocuğunuz ile paylaşabilirsiniz.(Aktardığınız problemlerin şiddeti çocuğun kaldırabileceği düzeyde olmalıdır.)
• Okulda veya okul dışında değişik aktivitelere katılmasını teşvik edebilirsiniz. Hafta sonları değişik sosyal ortamlarda olması için birlikte (maça gitme, sergi gezme, parka gitme, arkadaş ile buluşma vb.) planlar yapabilirsiniz.
• Küçük alışverişleri yardımsız, kendi kendine yapması gerekirse aldığı malı iade etmesi veya değiştirmesi için teşvik edebilirsiniz.
• Çocuğunuza lokantada kendi siparişini verme, açık büfeden kendi yemeğini alma gibi görevler verebilirsiniz.
• Duygusal değişimlerini fark etmesi için izlediğiniz filmlerdeki kahramanlarda oluşan duyguları “ Bu kadın ne hissetti? Neden bu kadar güldü? Neden bozuldu?“ vs. gibi sorular sorabilir ve bu soruların üzerinde konuşabilirsiniz.
• Arkadaşları ile oynayabileceği grup oyunları organize edebilirsiniz.
• Arkadaşları ile paylaşabileceği fıkralar öğretebilir, fıkra kitapları alabilirsiniz.
• Dış görünüşünüzde değişiklikler yaptığınızda (saçınızı kestirdiğinize veya boyattığınızda vb.) çocuğunuzun yorumlarını da anlatmasını isteyebilirsiniz.
• Alınan hediyelerin ne şekilde açılıp, bu hediyelere nasıl tepki verilmesi gerektiği konusunda çocuğunuza model olabilirsiniz. Hediye veren kişinin yanında açılır, beğenilse de beğenilmese de düşünüldüğü için teşekkür edilir gibi.
• Yaşına uygun nitelikte ve süredeki “Yaz ve Kış “ kamplarına gönderebilirsiniz.
• Akraba, dost ve arkadaşlarınızın evlerinde, yazlıklarında yatılı olarak misafir kalabilir. Böylece farklı bir aile, farklı iletişim metotları görecek ve misafir olmanın gerekliliklerini yaşayacaktır.
• Eve gelen konukları karşılama, ikramlarda bulunma vb. konularda rol almasını sağlayabilirsiniz.
• Ajandasına arkadaşlarının doğum günlerini not edip, gününde telefon veya mail aracılığı ile kutlamasını sağlayabilirsiniz.
• Arkadaşları ile oyun kurabilmesi için değişik oyunlar öğretebilirsiniz.
• Oyuna katılmak için ‘ oynayabilir miyim?’ şeklinde izin almak yerine ‘çok güzel oynuyorsunuz, ben de oynamak istiyorum’ şeklinde isteklerini direk ifade eden bir yaklaşım öğretebilirsiniz.
• Arkadaşça olan ve arkadaşça olmayan davranışları bularak liste yapmasını sağlayabilirsiniz.
• Evde okumalar sırasında; ‘haber spikeri’ oyunu yapabilirsiniz. Örneğin; çocuğunuz bir sayfayı çalışıp; videoya veya banda ‘haber spikeri’ olarak okuyabilir. Sonra evde birlikte yayınlayabilirsiniz.
• Çocuğun hangi öğrenme kanalı ile rahat öğrendiğini saptayıp o kanalı daha verimli kullanmasını sağlamak önemlidir. İşitsel yani kuvvetli olan çocuk ile çalışırken, gelen bilgi sözel olarak tanımlanmalı, görsel yani kuvvetli olan çocuk ile çalışırken, gelen bilgi resme, şekle, şemaya dönüştürülmelidir. Böylece bilgi hafızaya iyi bir giriş yapacaktır. Çocuğunuzun görsel alanı biraz daha güçlüdür.
• Çocuğunuza sıralı bir yönerge verebilirsiniz. Sonra ondan bu yönergeyi sözlü tekrar etmesini, sonrada uygulamasını isteyebilirsiniz. ”Yatağının yanındaki dolabın alttan üçüncü çekmecesinden siyah çorabını getir misin” gibi. Bu yönergeleri anlama durumuna göre basitten karmaşığa, oyunlaştırarak ya da gelişmesinde yönelik olduğunu paylaşarak aktarabilirsiniz.
• Bir kişinin giyim şeklini ona sözel olarak tasvir edebilir; sözlü olarak tekrarlanmasını ya da gözünde canlandırarak resmini yapmasını isteyebilirsiniz.
• Çocuğunuzla birlikte bir kek yada pasta yapıp, bitirdikten sonra malzemelerin ne olduğunu hatırlamasını isteyebilirsiniz.
• Üstünüzde, saatinizi diğer kolunuza takmak, saçınızı toplamak, hırkanızı çıkarmak vs. gibi herhangi bir değişiklik yaparak, arkasını döndükten sonra bu değişikliği bulmasını isteyebilirsiniz.
• Bedenini tanımasını ve kullanmasını sağlayacak, aktivitesini düzenleyecek spor, beden, sanat faaliyetlerine katılması yararlı olacaktır.
• Sofra kurmayı, çekmece düzenlemeyi, oda toplamayı adımlara bölerek öğretmek faydalı olacaktır.
• Çocuğunuzun günlük hayatta karşılaştığı problemlerin çözümünde hemen kendi fikrinizi söylemek yerine onun da bir fikir oluşturmasını sağlayabilirsiniz.
• Kendi problemleri için kendi çözümlerini bulması konusunda çocuğunuza zaman tanımak gerekebilir. Acele etmeyiniz, sabırla onu çözüm üretmesi için teşvik ediniz.
• Sosyal problemlerin çözümü konusunda çocuğunuza model olabilir, zorlandığınız sosyal olayları ve çözüm yöntemlerinizi onunla paylaşarak çözüm dağarcığını geliştirebilirsiniz. Ancak bu “öğüt” değil, “sohbet” havasında yürüyen bir konuşma olmalıdır.
• Okul sonrası saatlerde okul arkadaşlarını ve ailelerini davet edebileceğiniz sosyal ortamların yaratılmasında yardımcı olabilirsiniz. Örneğin; ev partileri düzenleyebilir, arkadaş ziyaretlerine gidebilir, “ sinema ve yemek” organizasyonları yapabilirsiniz.
• Beraberce sevdiği filmleri izleyip sonra bir başkasına özetleyerek anlatmasını isteyebilirsiniz. Dinleyen kişi de film hakkında merakını giderecek sorular sorarak çocuğu detaylı anlatıma teşvik edebilir.
• Okumak onun için çok zorsa, arada bir kaset ve CD’lere kaydedilmiş kitapları, romanları dinletebilirsiniz.
• Çocuğunuzun ‘gerçekten okuması gereken ‘ daha edebi ve anlaşılması iyi bir dil becerisi gerektiren kitapları daha sonraya bırakarak, onun sevdiği türde kitapları seçmesini izin vermelisiniz.
• Okuma ve yazma becerilerini geliştirmek için onu bıktırmadan sistemli okuma ve yazma egzersizleri yaptırabilirsiniz. Okuma ve yazma becerilerinin haftalık değerlendirmelerini (Örneğin;1 dakikada kaç kelime okuduğu, bir paragraf yazıda kaç tane hatası olduğu vb.) yapıp gelişimini grafiklerle somutlaştırabilir ve belirli adımlarda ödüllendirebilirsiniz.
• Resimli, küçük öyküler yazma konusunda çocuğunuzu cesaretlendirebilirsiniz.
• Birlikte okuduğunuz hikâyelere farklı sonlar yazabilirsiniz.
• Bir konu belirleyerek, çocuğunuzu aile içinde röportajlar yapması için teşvik edebilirsiniz.
• Kelime oyunları oynatabilirsiniz. Örneğin; “ters ve düz okunuşu aynı olan kelimeler bulma”, “son harfi t olan kelimeler bulma “ vb.
• Çocuğunuzu yazmaya cesaretlendirmek için geçirdiği herhangi bir gün ile ilgili birkaç cümle yazmasını isteyebilir daha sonra yazdıkları hakkında konuşabilirsiniz.
• Çocuğunuzun sizi yazarken ve okurken görmesini sağlayabilir ve bunun önemini anlatabilirsiniz. Sizi yazarken ve okurken görmek onun da yazmayı ve okumayı istemesini sağlayabilir.
• Çocuğunuzu tatile veya alışverişe çıkmadan önce ihtiyaç listesi yapmak için cesaretlendirebilirsiniz. Başlangıçta çocuğunuza yardım etmeniz gerekebilir ancak daha sonra onu ihtiyaç listesini kendi başına yapması için onu destekleyebilirsiniz.
• Mutlaka bir okuma zamanı oluşturun. Beraber okuduğunuz hikâyeler hakkında konuşabilir, okuyacağınız kitapların ilgisini çekecek kitaplar olmasına özen gösterebilirsiniz.
• Çocuğunuzdan bir durum ile ilgili kafiyeli kelimeler listesi çıkarmasını isteyebilirsiniz.(Örneğin; okulda kullandığı malzemelerden kafiyeli olanların listesini çıkarmasını sağlayabilirsiniz.)
• Çocuğunuz ile kelime oyunları oynayabilirsiniz. Örneğin; yüksek sesle bir kelimeyi harfleri karışık şekilde söyleyebilir, ondan doğrusunu söylemesini isteyebilirsiniz.(Bunu yazarak ta oynayabilirsiniz.)
• Sıraya koyması gereken şeyleri zihinde kolayca canlandırmak için çizerek öğretebilir, görsel materyal ve kitaplar kullanabilir, resimli hikâye haline getirilmiş afişler, çizelgeler hazırlayabilirsiniz.
• Ritmik müzik aletlerini kullanmak (davul gibi vurmalı sazlar ) ya da ritmik hareketlere dayalı spor dalları (tenis, jimnastik vb.) ve dans çalışmaları yapmak çocuğunuzun sıralama becerisinin gelişmesine yardımcı olacaktır.
• İzlediği filmleri, okuduğu kitapları olayların akış sırasına göre anlattırmak, çocuğunuzun sırlama becerisini geliştirecektir.
• Sayıların sırasına dayalı “sayı bulmacaları” çocuğunuzun ardışık düzenleme becerisini geliştirecektir.
• Film, fıkra, hikâye öğretmek ve bunları arkadaşlarına anlattırmak geliştirici olabilir.
• İleri ve geri sıralama oyunları oynayabilirsiniz. Bunu sayılarla veya kelimelerle yapabilirsiniz. Örneğin; 100’den geriye 2’şer sayma veya “Abidin” kelimesinin harflerini sondan başa sıralama vb.
• Sevdiği bir oyunun nasıl oynandığını sıra ile anlatabilirsiniz.
• Bebekliğinden bu güne kendisine ait resimleri kronolojik sıralayarak albüm yapmasını sağlayabilirsiniz.
• Akraba çocuklarını (yeğen, kuzen) ya da tüm arkadaşlarını doğum tarihlerine (gün ve ay olarak) göre küçükten büyüğe doğru listelemesini isteyebilirsiniz.
• Çocuğunuza ayları mevsimlere bölerek öğretebilirsiniz. Daha sonra “Yazdan önce hangi mevsim gelir?” gibi çalışmalar yapabilirsiniz.
• Çocuğunuzun cebinizde bulunan bozuk ya da kâğıt paraları küçükten büyüğe doğru sırlamasını isteyebilirsiniz.
• Çocuğunuzun tüm programını sadece görselleşmeye veya (bilgisayar, televizyon vb.) etkinliklerle doldurmamanız bunların yanında tiyatro izleme, münazara, okuma, bulmaca çözme vb. etkinliklere de yer ver vermeniz faydalı olacaktır. Daha sonra bu etkinliklerle ilgili sohbet edebilirsiniz.
• Kitap okuyarak çocuğunuza model olabilirsiniz. Ancak, kitap çocuğunuz ile aranızda sürekli bir iletişim engeli oluyorsa ters etki yapacaktır. Çocuğunuzun gerçekten size ihtiyaç duyduğu anlarda kitap okuyarak iletişiminizi kesmemelisiniz.
• Bilmeceler, bulmacalar, tekerlemeler, scrabble gibi kelimelere dayalı oyunlar oynayabilirsiniz.
• ”Tabu” gibi oyunlar ifade becerisini geliştirmekte yardımcı olacaktır.
• Günlük tutmasını destekleyebilirsiniz.
• Beraberce sevdiği filmleri izleyip sonra bir başkasına özetleyerek anlatmasını isteyebilirsiniz. Dinleyen kişi de film hakkında merakını giderecek sorular sorarak çocuğu detaylı anlatıma teşvik edebilir.
• Okumak onun için çok zorsa, arada bir kaset ve CD’lere kaydedilmiş kitapları, romanları dinletebilirsiniz.
• Çocuğunuzun ‘gerçekten okuması gereken ‘ daha edebi ve anlaşılması iyi bir dil becerisi gerektiren kitapları daha sonraya bırakarak, onun sevdiği türde kitapları seçmesine izin verebilirsiniz.
• Okuma ve yazma becerilerini geliştirmek için onu bıktırmada sistemli okuma ve yazma egzersizleri yaptırabilirsiniz. Okuma ve yazma becerilerinin haftalık değerlendirmelerini (Örneğin; 1 dakikada kaç kelime okuduğu, bir paragraf yazıda kaç tane hatası olduğu vb.) yapıp gelişimini grafiklerle somutlaştırabilir ve belirli adımlarla ödüllendirebilirsiniz.
• Çocuğunuzun sorduğu soruları sabırla ve büyük zevkle yanıtlamaya hazır olun.
• Çocuğunuzun sorduğu sorulardan yola çıkarak onu ilgilendiği konuları araştırmaya yönlendirin.
• Zihinsel büyümesi kadar, fiziksel ve toplumsal becerilerini geliştirmesini teşvik edin.
• Çocuğunuzun, zihinsel gelişimleri ne olursa olsun tüm diğer akranları ile geçinmeyi öğrenebilecekleri ortam hazırlayın.
• Çocuğunuzu asla, diğer çocuklarınızla veya akranları ile kıyaslamayın.
• Çocuğunuz için evde uyması gereken kurallar ve ölçütleri onunla birlikte belirleyin, eşler arasında tutarlılık olmasına özen gösterin.
• Asla evin PATRONU olmasına izin vermeyin, ancak kararları almada katılımını sağlayın ve mutlaka evde sorumluluklar ve görevler almasını sağlayın.
• İlgi, yönelim ve isteklerini belirleyebilmesi için seçenekli ortamlar hazırlayın.
• Başarılarını ne abartın ne de umursamaz ya da olduğundan aşağı biçimde değerlendirin.
• Beklentilerinizi çok aşağı ya da çok yukarıda tutmayın.
• Çocuğun ilgi ve üstünlük gösterdiği dallarda ana babalar yetersiz kaldığı zaman, olanakları el verdiğince özel ders, kurs vb. kolaylıkları sağlamalıdır.
• Öğrencimizin ilgisini çekebilecek dikkat ve zeka gelişimini destekleyen materyallerle çalışılabilir. Ailecek yapılacak bu etkinlikler hem aile iletişimini pekiştirir hem Öğrencimizin akademik gelişimine destek olur.www.ustunzekalilar.com sitesinden sipariş verebilirsiniz
• Öğrencimizin spor aktivitelerine katılması da grup etkileşimine girmesini sağlar. Talimatlara uyumu, aile ilişkileri istendik seviyededir. Bu öğrencimizin ilerideki yaşamını kolaylaştıracağı beklenmektedir.
• İlgi duydukları alan belirlenirse okuldaki kulüplerden daha anlamlı şekilde faydalanmaları sağlanabilir.

Gürkan Yaşar Bey’e biz anne ve babalar için paylaştığı bu bilgiler ışığında sonsuz teşekkür ediyorum.
www.ustunzekalilar.org

Eyvah Sütüm Kesildi!

Her türün sütü yavrusu için en uygun ve en ideal süttür bilincinde ve bebeğimi anne sütü ile emzirmeliyim telaşında bir anneyim ben de tıpkı çoğu anne gibi. Bebeğim 6 aylıkken sütüm birkaç gün gelmemiş ve çok ciddi bir stres yaşamıştım. O birkaç gün boyunca bebeğimden gizli gizli çok ağladım ve kendimi öyle suçlu hissetmiştim ki. Durmadan tatlı, hurma vb tüketmeye başlamış, litrelerce su içiyordum ama yaşadığım suçluluk ve bir daha sütüm gelmeyecek düşüncesi yiyip bitirmişti resmen beni iliklerime kadar. Hemen doktorumuza danıştım. Sütüm kesildi, ben bittim öldüm ne yapacağım diye. Telefon görüşmesi sonrası biraz rahatlamış ve doktorumun dediklerini araştırmaya başlamıştım. “ Bu geçici bir durum olabilir, psikoloji ile sütün çok doğru bir orantısı vardır. Tekrar sütün gelebilir ve emzirebilirsin. Ama sütün gelmezse de, bir daha emziremesen de bu dünyanın sonu değil ve aranızdaki bağı daha da kuvvetlendirmek için daha dört kolla sarılacaksın bebeğine. Doğumdan sonra hiç sütün gelmeyebilirdi ya da bebeğin emmeyi reddedebilirdi, böyle bir durumda ne yapacaktın, annelikten istifa mı edecektin, annelik sadece emzirmek demek değil, annelik tüm şartlar altında sevginle büyütmek demek” demişti ve doktorumun o sözleri dün gibi aklımdadır. Şu şekilde devam etmişti konuşmasına “ Anne sütü emmeyen ya da ememeyen bebekler aç mı yaşıyor sağlıksız mı büyüyor sanıyorsun. Anne sütü kadar faydalı ve anne sütüne eşek sütünden sonra en yakın keçi sütü var. Sütün gelmezse eğer organik keçi sütü ile tanıştıracağım seni ve için en az emziriyormuşsun gibi rahat edecek, iyi düşün iyi olacak “ Rahatlamıştım gerçekten de, araştırınca daha da rahatlamıştım.

Sütüm geldi ve ben emzirmeye devam ettim. Bebeğim bir yaşına geldikten sonra ek olarak keçi sütüne de başladım. Ve hatta keçi sütünden yoğurt yapıp ayran olarak içirmeye de.

Bir süre sonra Hiper Farma firmasının Töpfer Organik Keçi Sütü Bebek Maması etkinliğine davet edildim. Hemen seve seve kabul ettim daveti. Çünkü ben de keçi sütüne inananlardandım ve aklımdaki tüm soruları işin uzmanlarına sorabilecektim.

Etkinlikte ben sordum, uzmanlar cevapladı:

• Tamamen organik keçi sütünden mi üretiliyor?
“Evet, Töpfer sadece organik prensiplere uygun keçilerin sütlerinden temin ediliyor. Avusturya ‘da organik olarak yetiştirilen Saanen keçilerinden elde ediliyor. Ürünler Güney Almanya’da 104 senelik Töpfer firması kalitesi ve güvencesi ile üretiliyor. “

Cevap beni anne sütü gibi organik olduğu konusunda ihya etmişti ama sertifikalarını görmeden olmazdı tabii.

• Peki sertifikalarınızı görebilir miyim?
“Tabi ki. Ürünlerin organik sertifikası bağımsız uluslararası denetleme kuruluşu BCS tarafından verilir. Hem Töpfer Firması hem de ürünlerin Türkiye pazarında pazarlama ve satışını yapan Hiper Farma İlaç firması BCS kuruluşu tarafından denetlenmektedir. Ürünün kutusu üzerinde yer alan ‘BIO’, ‘Organik Tarım’ ve ‘ÖKO Garantie’ logoları ürünün organik olduğunu kanıtlamaktadır. “

• Keçi sütünün önemini tam olarak anlatabilir misiniz?
“Kolay sindirilebilir olması, alerji riskinin düşük olması, bağırsak sağlığı ve bağışıklık sisteminin gelişimine destekleyici olması, vitamin grubunda yüksek B1 ve B2 vitaminlerini içeriyor olması, mineral grubunda yüksek kalsiyum, fosfor, potasyum ve selenyum içeriyor olması, anne sütüne yakın bir profil olduğundan karbonhidrat, yağ, protein, vitamin, mineral ve yağ asitleri açısında büyüme ve gelişime desteği sağlaması, Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleri ile beyin ve sinir sistemi gelişimi sağlaması gibi özellikleri ile keçi sütünün önemini anlatabilirim size. “

• Peki, keçi sütü bu kadar faydasının yanı sıra folik asit oranının düşük olmasından dolayı kansızlığa sebep olabiliyor, bebeklerimizin kansızlık problemi yaşamasını istemeyiz. Siz ne diyeceksiniz?
“Doğrudur. Saf keçi sütü düzenli kullanıldığında içerisindeki folik asit oranı düşük olduğu için anemi yani halk arasında kansızlık olarak bilinen hastalığa sebep olabilir. Fakat Töpfer organik keçi sütünden üretilen devam sütü bu konu göz önünde bulundurularak folik asit açısından zenginleştirilmiştir. Böylece bir anemi riski görülmez.”

• Hangi aylarda kullanımı uygun?
“Töpfer Organik Bebek Sütü doğumdan itibaren 6. ayın sonuna kadar kullanılır. Töpfer Organik Devam Sütü 6. aydan itibaren kullanılır.”

• Nasıl kullanıyoruz?
“Klasik mamalarda olduğu gibi 30 cc’ye bir ölçü kaşığı toz mama şeklinde hazırlanır. Kutunun arkasında detaylı hazırlama bilgisi ve beslenme planı bilgileri mevcuttur.”

• Nerelerden temin edebiliriz?
“Ürünümüz market ürünü değildir. Ve tamamen organik olması sebebiyle raf ömrü diğer benzer ürünlere göre daha kısadır. Eczanelerden temin edebilirsiniz. Eğer gittiğiniz eczanede bulunmuyorsa, eczanenizden hemen bir ecza deposundan sipariş vermesini isteyebilirsiniz.”

İçim çok rahat etmişti bu açıklamalardan sonra. Yıllarca ilaç sektöründe görev yapmış olmanın ve aslında ilaç sektörünü iyi tanıyan biri olarak, ürünün muadilleri var mı, ya da ürün orijinal mi, rakipleri kimler diye soracakken, Türkiye de ilk ve tek organik keçi sütü bazlı bebek maması olduğunu belirtip Töpfer’in tek inadının bebeklerimizin sağlığı olduğunu dile getirdiler.

Benim içim tamamen rahat etmişti. Ve kullanmak üzere hemen ürün istedim. Marketlerden katkı maddesi, koruyucusu vb yüksek keçi sütü alma devrim artık rafa kalkmıştı ve ayranımızı Töpfer organik devam sütü ile yapabilir miyim endişesi kapladı bu sefer de beni. Eee anne olunca her şeyi en ince detayına kadar öğrenmek istiyorsun. Sonuçta gözümüzden bile sakındığımız bebeklerimiz söz konusu.
Yine sordum, peki yoğurt yapabilir miyim diye:
Uzmanların cevabı ve yaklaşımı yine çok olumluydu. Hemen yoğurt tarifi ile ilgili bir broşür verdiler bana.

yoğurt yapımı

Benim içim çok rahat bir biçimde ürün istedim hemen ve yine içim rahat kullanmaya başladım.
Daha detaylı incelemek isterseniz eğer; ( Ne de olsa anneyiz)
Töpfer mamaları detaylı bilgi için: www.topfer.com.tr
Sosyal medya:
Facebook: HiperFarma /
Twitter: Hiper_Farma /
Instagram: hiper.farma

Sevgiyle ve huzurla kalın…
İnci Akbay

 

Mükemmel Anne Olmayın, Mutlu Anne Olun…

Mutlu bir çocuğunuz olsun istiyorsanız, önce sizler anne baba olarak mutlu olmaya çalışın. Bunun için mükemmelliği bırakın kenara, koşmayın mükemmeliğin peşinden, neden mükemmel değilim diye endişe, kaygı, üzüntü yaşamayın boşuna. Mutlu anne, baba olmak mükemmel anne baba olmaktan çok daha değerli ve önemli çocuğunuz için.

Mükemmel olmaya çalışırsanız, hatalarınızda üzülür, sinirlenir, kaygılanır ve huzursuz bir ruh hali yaşarsınız hep. Çünkü daha iyisi hep vardır ya da daha iyisini yapmalıyım derdinden çocuğunuz ile geçirdiğiniz mutlu zamanlar azalırken stresli zamanların çokluğu alır başını gider.

Mükemmel olmaya çalışırsanız hep bir şeyler öğretmeye çalışırsınız oyun oynarken bile. Oyundan sıkılsa bile çocuğunuz bitmedi daha oynamalıyız görevi alır gider sizi. Ama mutlu olmaya çalışırsanız hep tadını çıkarırsınız oynadığınız oyunun, birlikte eğlenirsiniz, zaten çocuğunuz eğlenerek sizin öğretmenize ihtiyaç duymadan oyunla öğreniyor çoğu şeyi.

Mükemmel olmaya çalışırsanız, beslenme saatleri de kabusa döner. Çünkü dökmeden tertemiz ve kusursuzca yemek yemesini beklersiniz, tabağını bitirmesi için baskı yaparsınız, yemeğini benim gibi neden yemiyor dersiniz , bir büyük gibi hareket etmesini beklersiniz, beklentiniz karşılanmazsa hayal kırıklığı sinire dönüverir birden. Ama mutlu olmaya çalışırsanız beslenmede de keyif çalar kapınızı. Dökse de heryere bulaştırsa da önemli değildir, nasıl olsa temizlenir , nasıl olsa sadece keyifle yemesi önemlidir sizin için, zaten keyif varsa beslenme de kolaylaşıverir birden.

Mükemmel olmaya çalışırsanız, kendi yaşanmışlıklarınızda giriverir devreye. Çocukken yapamadıklarınız ya da olmak isteyip olamadığınız meslek seçimleri. Çocuklarınızın peşinden doktor ol, mühendis ol, avukat ol gibi söylemler koşturuverir. Ama mutlu olmaya çalışırsanız, çocuğunuzdan en önemli beklentiniz mutlu olmasını, mutlu bir seçim yapmasını beklersiniz. Zaten mutlulukla yapılan bir mesleğin, adı ne olursa olsun, çok büyük başarıları da beraberinde getireceğini bilirsiniz çünkü.

Mükemmel olmaya çalışırsanız, internette kadın forumlarında buluverirsiniz kendinizi. “Bugün bebeğim çok salatalık yedi, zararı olur mu” diye açıverirsiniz konuyu forumda, bir bakarsınız ki “fazla salatalık suyu vücütta ödem yapmış, zehirlemiş komşunun kızı ” cevabını görüverirsiniz. Ama mutlu olmaya çalışırsanız yediğiniz salatalığında şişmiş göbeğinde gülümseyen yüzlerle tadını çıkarırsınız.

Mükemmel olmaya çalışırsanız korku sarar tüm benliğinizi. En iyi benim çocuğum olsun, en zeki benim çocuğum olsun, onbeş dil bilsin, piyano çalarken resim yapabilsin derken buluverirsiniz kendinizi.  Huzursuz , rekabetçi ve baskıyla mutsuz bir çocuğunuz oluverir sonra ama onbeş dil biliyordur olsun dimi!

Mükemmel olmaya çalışırsanız stres kaplayıverir tüm bedeninizi. Hani siz mükemmel annesiniz ya, mükemmelliğimin bir parçası da ben hissettirmem stresimi, yaşarım içimde tolere ederim diye düşünürsünüz ya, öyle değildir işte, öyle güzel hissederler ki stresinizi, gülümsemeye çalışsanız bile. Ama mutlu anne olursanız mutlu bir çocuğunuz da olur, hisseder, duyar , anlar ve özümser çünkü.

Mükemmel olmaya çalışmayın çünkü mükemmelik aslında öyle değişkendir ki kişiden kişiye, öyle büyük beklentilere ve huzursuzluklara sokar ki insanı.

Mutlu olmaya çalışın çünkü siz mutlu oldukça çocuğunuz da mutlu bir birey olacak, çevrenizde de mutlu bireyler olacak.

Mükemmel olmaya çalışmayın…

Anne olun…

Mutlu anneler olun…

Ve unutmayın olur mu…Mükemmelik değildir bulaşıcı olan, mutluluktur.

Ebeveyn Koçu İnci Akbay